O, şimdiden Türk barışının koşullarını ortaya koydu: Türk topraklarının bütünlüğü, bağımsızlık, hilâfetin devamı, Yunanlıların İzmir’den çıkması. Öte yanda, askerî hareket devam ediyordu. Anadolu’da silâh ve cephane oldukça boldu. Kafkas ordusunun, İngilizlerin elkoyduğu silâh ve malzemesi milliyetçiler tarafından kaçırılmıştı. İtalyanlar, Antalya-Konya yoluyla silâh kaçakçılığına başlamışlardı, Almanlar ise çekilirken geride birçok bomba, dinamit depolarıyla oldukça güçlü sahra top bataryaları ve teçhizat bırakmışlardı.
Afyon – Karahisar idare, askere alma ve ikmal merkeziydi.
Mustafa Kemal askerî harekâtı izlemekle birlikte mücadelenin ilk aylarından başlayarak anlaşma yolunu da aradı. İstanbul’a ve Avrupa’ya murahhaslar göndererek onlara, anlaşma ortamı hazırlamak için çalışalarını söyledi. Bu arada, Fransa’nın İstanbul’daki temsilcileri ve Anadolu’daki irtibat subaylarıyla resmî görüşmelere başladı; onları Sivas’a davet etti. Bütün bu subaylar döndükleri zaman çok heyecanlıydılar ve milliyetçi şefin barışçı ve anlaşma yanlısı olduğuna inanmışlardı. Fakat İngiliz makamları dişlerini sıkmakta devam ediyorlardı, onlar savaş istiyorlardı.
İngilizlerin o zaman Bağdat cephesinde 400.000 kişilik bir ordusu vardı: Ama askerin çoğu gevşek savaşan Hintlilerdi ki, bu da yenilgilerinin sebebini açıklamaktadır.
Padişah’a gelince, o, Damat Ferit’le olan dostluğu, çok sevdiği hemşiresi prensesle, Mustafa Kemal’e karşı duyduğu hayranlık arasında sallanmaktadır. Fakat İngiliz Yüksek Komiserliği onun bu tereddütlerine bir son vermekte gecikmedi.
Artık Mustafa Kemal direktifi eline almış, Türk aşırı ucunu (Enver’in) ele almak üzere olduğu Hindistan Projesi’ni önlemiş, rakibi Enver ve Cemal’i ülkesine kabul etmemiştir. Davasını Paris ve Londra’da anlatmak çarelerini araştırırken bu devletler onu, her şeyden çok korktuğu Enver, Turancılık, Rus İmparatorluğu ve Asya çılgınlığını desteklemekle suçluyorlardı.
Hâlbuki, onun milliyetçiliği ılımlı, sadece Türktü. Türklerin Türkiye’sini kurtarmak için de, dış yardımı lüzumlu görüyordu.
”Her çeşit yabancı işgal ve müdahalesi, bir Yunan veya Ermeni devletinin kurulmasına doğru ilk adımdır. İşte bu nedenle, Doğu Anadolu halkı bu bölgede kurulmak istenen devlete karşı ölünceye kadar mücadele etmelidir. Zira sonraları, büyük devletler bu durumdan yararlanacaklar, buraları sömüreceklerdir.”
İngiltere ‘hayır’ diyor
Bütün bu düşüncelere karşı Fransa anlaşmanın olanaksız olmadığı, bunun pekâlâ yapılabileceği fikrindedir, fakat İngilizler buna kesin olarak “hayır” dediler. Bu kategorik hayır, bütün Anadolu’nun kaderini tayin edecek gibi görünüyor ve Türkler, ”Bu durumdan bizi kim kurtaracak?” diye soruyorlardı.
Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2672