Burada ülkemiz sermaye piyasasında faaliyet gösteren yatırım ortaklıkları, yatırım fonları, özelleştirme idaresi başkanlığı, özel finans kurumları ve aracı kurumlar incelenecektir.
a) Yatırım Ortaklıkları
Yatırım ortaklıkları, sermaye piyasası araçları ile ulusal ve uluslararası borsalarda veya borsa dışı organize piyasalarda işlem gören altın ve diğer kıymetli madenler portföyü işletmek üzere anonim ortaklık şeklinde ve kayıtlı sermaye esasına göre kurulan sermaye piyasası kurumlandır. Yatırım ortaklıkları, bu ortaklığa katılan bireylerin birikimlerini çeşitli finansal varlıklara yatırarak riski dağıtmak ve sınırlandırmak, aynı zamanda birikim sahibinin tek başına sağlayamayacağı uzmanlık sayesinde, portföyü akıllı bir biçimde oluşturmak ve yönetmek olanağı olan kuruluşlardır. Ülkemizde yatırım ortaklıkları; menkul kıymet, risk sermayesi ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları şeklinde faaliyet göstermektedir.
Bu kurumların amacı, tasarruf sahiplerinin menkul kıymetlere yatırım yapmasını sağlamak ve ortaklarına yatırımları dolayısıyla profesyonel portföy yönetimi hizmetleri sunmaktır. Yatırım ortaklıkları, menkul kıymetlerini satın aldıkları işletmelerin herhangi bir şekilde sermayesine ve yönetimlerine hakim olmak amacı güdemezler.
Yatırım ortaklıkları anonim şirket statüsünde olmasına rağmen bir holding işletme değildir. Bilindiği üzere, holding işletmeler kendilerine bağlı yavru işletmelerin yönetim, finansman ve denetiminde aktif şekilde katıldıkları halde, YO hisselerine sahip oldukları işletmenin yönetimine karışmaz ve sadece kâr payı almakla yetinirler.
Menkul Kıymetler Yatırım Ortaklıklarının amacı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, menkul kıymet portföyü işletmektir. Bu tür bir faaliyet uzmanlık gerektiren profesyonel bir hizmettir. Portföy işletilmesindeki temel ilke önce riskin dağıtılması, sonrada toplanan fonların en yüksek nema sağlayacak menkul kıymetlere yatırılmasıdır.
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (1981) ile hukuk sistemine girmesine rağmen ilk YO, ancak aradan 10 yıl geçtikten sonra, 1991’in ilk yarısı sonunda kuruldu ve faaliyetine başladı. 1993 yılında YO’ları için bir takım teşvikler getirildi. YO’ları 1991’den bu yana
uygulamada şu sorunlarla karşılaştı:
- Aynı hisse senedi üzerinde daha fazla yoğunlaşma: YO’larda maliyetler, hisse senetlerinin parçalanması sözkonusu olduğundan, hareketli ağırlıklı ortalama ile hesaplanıyor. Ağırlıklı hareketli ortalama hesabı, aynı senet üzerinde kısa sürede daha fazla yoğunlaşmayı getiriyor.
- YO’lara ve YF’lara yatırım yapamama: Mevcut düzenlemelerde YO’ların bir başka YO’nun veya YF’nin hisse senedini veya katılma belgesini alması mümkün değil.
- Halka açık olmayan şirketlere yatırım yapamama: YO’ların halka açık olmayan şirketlerin hisse senetlerine de yatırım yapamamaları uygulamada karşılaşılan diğer sorundur. ‘
Bu sorunlara ilave olarak gayrimenkul yatırımı yapamayan, döviz alamayan Yularının 1996 yılında portföy değerlerinin altında işlem görmesi nedeniyle yeniden düzenleme ihtiyacı duyulmuştur. Konuyla ilgili olarak SPK tebliğ düzenlemesine giderek, kurucu ile yöneticiyi ayırmayı planlamaktadır. Kurul ayrıca fiyata müdahale edemeyeceğine de dikkat çekmiştir.
b) Yatırım Fonları
Yatırım fonları, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, önceden belirlenmiş amaçlara uygun olarak, menkul kıymetlere yatıran ve bunu gerçekleştirirken de riski dağıtma amacıyla çeşitlendirmeye giden, bu şekilde oluşturduğu menkul kıymetler portföyünü profesyonelce yöneten, yatırımcıların katılma ve çıkmalarının serbest olduğu aracı finansal kuruluşlardır.
Yatırım fonu tanımından da anlaşılacağı gibi, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esasına göre portföy işletmek amacıyla, banka, aracı kurumlar ve özel sigorta işletmeleri tarafından kurulabilen, tüzel kişiliği olmayan kurumlardır.
Yatırım fonları, yalnızca portföy yatırımı yaparlar, hisse senedini edindikleri işletmelerin yönetimine karışmazlar, onlar için menkul kıymetler ön plandadır. Kıymetlerin ait olduğu işletmeler ve o işletmelerin yönetim ve faaliyetleri ikinci plandadır.
Yatırım fonları, küçük tasarruf sahibinin tasarruflarına güven verirken, ülke ekonomisi açısından da yarar sağlayan kurumlardır. Gelişmiş sermaye piyasalarında kendiliğinden ortaya çıkarlar. Yatırım fonları ve benzeri kollektif yatırım kurumlarının (yatırım ortaklığı gibi) en önemli ekonomik özelliği tüketilerek, ekonomiye hiçbir katkısı bulunmayacak küçük ve dağınık tasarrufları yatırıma aktararak sermaye oluşumunu hızlandıran bir araç olmalarıdır.
Ülkemizde ilk yatırım fonu 1987’de faaliyete başlamıştır. SPK’nın son düzenlemelerini içeren yatırım fonlarına ilişkin esaslar tebliği 19 Aralık 1996’da Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yatırım fonları içerdikleri hisse senedi oranlarına göre, A tipi ve B tipi olarak 2’ye ayrılmaktadır. Bu tebliğ ile ayırım devam ederken, iç tüzüklerinde belirtilmesi kaydıyla portföylerde bulunan kıymetlere göre farklı türlerde yatırım fonları kurulmasına imkan verilmiştir. Fonlar esas olarak 2 türde kurulacaktır. Bunlardan fon portföyünün en az % 51 ‘ini devamlı olarak belirli kıymetlerden oluşturmak zorunda olanlar; Tahvil ve bono fonu, hisse senedi fonu, sektör fonu, iştirak fonu, grup fonu, yabancı menkul kıymetler fonu, altın ve diğer madenler fonlarıdır, ikinci grupta, portföyünün tamamını belirli kıymetlerden oluşturan: Karma fon, likit fon, değişken fon ve endeks fon yer almaktadır. Bu fonların dışında fon iç tüzüklerinde belirtilmek suretiyle SPK’nın onayıyla başka fonlar oluşturulması da mümkün olmaktadır.
Bu tebliğ ile fonun kurucusu ve yöneticisi de ayrılmıştır. Fonları daha önce olduğu gibi bankalar, aracı kuruluşlar, sigorta şirketleri ve kanunlarında engel bulunmayan emekli ve yardım sandıkları SPK’nın onayıyla kurulabileceklerdir. Fonları yönetmek için ise, kuruldan portföy yöneticiliği faaliyet yetki belgesi almış olmak şartı koyulmuştur. Saklama işlemini ise, eskiden olduğu gibi İMKB Takas ve Saklama A.Ş. veya SPK tarafından yetkilendirilen diğer kuruluşlar yapacaklardır. Yine bu tebliğ ile fonların kuruluş limitleri 20 milyardan, 100 milyara çıkarılmıştır.
Getirilen diğer bir yenilik ise; fonlara daha önce başka bir fon veya yatırım ortaklığı hisse senetleri alınmazken, artık belirli şartların sağlanması halinde fon portföyünün % 10’una kadar ve yatırım yapılan fonun toplam pay sayısının % 20’sini aşmamak üzere bu kıymetlerden alınabilecek olmasıdır.
c) Özel Finans Kurumları
Ülkemizin yeni (inansal kuruluşlarından biri olan özel finans kurumları, faizsiz bankacılık sistemi üzerine oturtulmuştur. Ülkemizin gelişmekte olması ve Ortadoğu ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini geliştirmek amacıyla, bu ülkelerin ekonomik sistemlerinin dayandığı bir model olan faizsiz bankacılığın bir uygulaması olarak özel finans kurumlarına izin verilmiştir.
Özel finans kurumlarını sermaye piyasası kurumları olarak belirtmemizin sebebi, ülkemiz uygulamasına kâr-zarar ortaklığı belgesi adı altında bir menkul kıymet getirmesinin yanında, ülkemiz kalkınması ile ilgili yatırımların finansmanında sağlayabildikleri uzun vadeli fonlardır. Bu kurumların elinde toplanan fonların uygun yatırım alanlarına aktarılarak etkin bir biçimde kullanılması söz konusu olacaktır. 1997 yılı itibariyla ülkemizde yedi adet özel finans kurumu faaliyet göstermektedir.
d) Özelleştirme İdaresi
Tasarrufun teşviki ve kamu yatırımlarının hızlandırılması amacıyla hükümet tarafından kurulan ve görevi kamu ortaklığı fonlarını yönetmek olan Özelleştirme idaresi, sermaye piyasasını yakından ilgilendirmektedir.
Ülkemizde yeni yatırım alanları yaratmak amacıyla mevcut kuruluşların gelirlerine tasarruf sahiplerini ortak etmek amacıyla çıkarılan gelir ortaklığı belgesi bu kurumun yetkisi altında bulunmaktadır. Ayrıca kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi ve bunlara ait hisse senetlerinin sermaye piyasasına sürülmesi ve işlemlerin takip edilmesi bu idarenin görevlerinden birisidir.
Başbakanlığa bağlı olarak hizmet veren bu idare; Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun almış olduğu kararları hızla uygulamak, fonları yönetmek, gerektiğinde her türlü araştırma ve proje ve taahhüt işlemlerinin sözleşme ile yaptırılmasını sağlamak, kanunlara ve diğer yasalarla verilen görevleri yapmakla yükümlüdür.
1989 yılından itibaren uygulanmaya başlayan özelleştirme programı doğrultusunda, devletin sahip veya ortak olduğu işletmelerdeki payların Kamu Ortaklığı idaresi’nce satışı yapılmaktadır. Bu nedenle Kamu Ortaklığı İdaresi piyasada “market maker”lık görev üstlenmiş yani fiyatlar üzerinde etkili olmuştur. 1994 yılında Özelleştirme idare Başkanlığı’na dönüşen kurum, 1997 yılı itibariyle özelleştirme çalışmalarında etkin ı oynamaktadır.
e)Aracı Kurumlar
2499 sayılı Kanun’a göre “Menkul kıymetlerin, kıymetli evrakın, mali değerleri temsil ede ve ihraç edenin mali yükümlülüklerini içeren her türlü evrakın başkası nam ve hesabın kendi namına yahut kendi nam ve hesabına, aracılık amacıyla alım satımı ancak t kanunla düzenlenen aracı kurumlar tarafından yapılır” denilmiştir.
Aracı kurumların temel görevi, sermaye piyasalarında tasarrufları yatırımlar dönüştürmektir. Artan gereksinimleri karşılayabilmek için, yeni yatırımlar yapma gerektiğinden, tasarrufların özendirilmesi ve hızla yatırımlara kanalize edilmesi, ekonomini temel sorunu olmaktadır. Bu görevi, sermaye piyasalarının aracı kurumları üstlenmiştir.
Aracı kurumlar, tasarrufları toplamada, yatırımcıların sermaye taleplerini karşılamada, yer sermaye araçları geliştirmede rol oynamaktadır. Aracı kurumlar, her ülkenin hukuksa toplumsal ve ekonomik yapılarına göre oluşmakta ve çalışmaktadır.
İMKB faaliyete başladığında aracılık faaliyeti yapacak kurumlar dört kategoriyi ayrılmaktaydı. Komisyoncu, aracı kurum, yatırım bankası ve ticari banka ayrımı 1990 yılın; kadar devam etmiş ve 1990 yılından sonra komisyoncular kaldırılmıştır. Mevcut komisyoncuların da bir aracı kurum olarak anonim şirket statüsünde faaliyet göstermeler kurulca kabul edilmiştir.
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda, 1995 tarihinde yapılan değişiklik ile aracı kurumların daha önce borsa bankerlik belgesi almaları gerekirken, bunun yerine faaliyel izni almaları uygun görülmüş ve aracı kurumlara icra edecekleri sermaye piyasası faaliyetlerini gösteren yetki belgesi verilir hükmü getirilmiştir.
Aracı kurumların yapabilecekleri işlemleri şöyle sıralayabiliriz. • Sermaye piyasası araçlarının halka arza aracılığı
- Sermaye piyasası araçlarının ikinci piyasada alım-satımına aracılık.
- Müşteri portföyü yönetimi
- Yatırım danışmanlığı
- Menkul kıymetlerin geri alım veya satım taahhüdü ile alım-satımıı
- Finansal göstergelere, sermaye piyasası araçlarına, mal ve kıymetli madenlere dayalı vadeli işlem sözleşmesi yapılmasına aracılıktır.
1994-1995 yılları ile 1996 yılının ilk yarısında, ikinci el piyasa işlemlerinin sırasıyla % 82.5, % 85.1 ve % 92’si bankalar aracılığıyla yürütülmüştür. Aracı kurumların menkul kıymet alım satım işlemlerindeki payları ise, aynı dönem itibariyle sırasıyla % 17.5, % 14.9 ve % 8 olmuştur.
1996 yılının Ocak ayında yayınlanan SPK tebliği ile, aracı kurumlar için 500 milyar TL asgari ödenmiş sermaye şartı ile bu sermayenin % 50’sinin İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş.’nde hazine bonosu veya devlet tahvili şeklinde bloke edilmesi şartı getirilmiştir.Ayrıca, aracı kurumların sermayelerini temsil eden payların % 20’sinden fazlasının devredilmesi halinde ödenmiş sermayenin 250 milyar lirası, % 50’sinden fazlasının devredilmesi halinde de ödenmiş sermayenin 500 milyar lirasına çıkarılması ve sermaye tutarının yarısının da bloke edilmesi şartı getirilmiştir. Yine Sermaye Piyasası Kurulu, sermaye piyasasında güven ve istikrarın temini ile daha etkin ve rekabetçi bir piyasa ortamının yaratılması amacıyla, piyasada faaliyet gösteren bankalar ile aracı kurumlar arasındaki rekabet eşitliğinin sağlanması için halen sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunan bankaların faaliyetlerini 2.1.1997 tarihinden itibaren mevcut aracı kurumlardan mevzuat çerçevesinde birini satın almak veya mevcut yetki belgelerini bir aracı kurum kurarak bu aracı kuruma devretmek suretiyle yürütmelerini 15.8.1996 tarihinde karara bağlamıştır.
belgesi-2913