Bicimsel mantigin Aristoteles tarafindan gelistirilen temel yasalarinin iki bin yildan daha uzun bir sure temelde degismeden kalmasi sasirticidir. Bu donemde tum bilim, teknoloji ve insan dusuncesi alanlarinda surekli bir degisim surecine tanik olduk. Ama bilimciler yine de, ozu itibariyle, bilimin henuz simya duzeyinde oldugu gunlerde ortacag ulemasi tarafindan kullanilan ayni yontemsel aletleri kullanmaya devam etmekten musterihtirler.
Bati dusuncesinde bicimsel mantigin oynadigi merkezi rol goz onune alindiginda, gercek icerige, anlam ve tarihe ne kadar az dikkat sarfedildigi sasirticidir. Gercek icerik normalde her daim verili, besbelli ve degismez bir sey olarak kabul edilmistir. Ya da daha ziyade, kibar sosyal cevrelerdeki insanlarin masa adabi muaseretinde anlasmalari gibi, makul insanlarin dusunceyi ve konusmayi kolaylastirmak icin uzerinde anlastiklari, kullanisli bir genel kabul olarak sunulmustur. Mantik yasalarinin, mantikcilar tarafindan, dusuncenin herhangi bir alaninda, su ya da bu hakikati aciga cikaracak bir uygulamasinin olacagi inanciyla olusturulan, butunuyle yapay kurgular oldugu fikri ileri surulmektedir. Ama eger bu yasalar yalnizca soyut kurgularsa, beynin keyfi tahayyulleriyse, nicin bir dayanaklari olsun ki?
Bu dusunce uzerine Trocki ironik bir yorum yapiyordu:
Insanlarin kiyas konusunda bir anlasmaya vardiklarini soylemek, hemen hemen ya da daha dogrusu tamamen, insanlarin burunlarinda burun delikleri olmasi konusunda anlasmaya vardiklarini soylemekle ayni seydir. Kiyas da en az, arasinda koku organimizin da yer aldigi cesitli organlarimiz kadar, insanligin organik gelismesinin, yani biyolojik, antropolojik ve sosyal gelismenin urunudur.
Gercekte bicimsel mantik da, diger tum dusunme bicimleri gibi, nihai olarak deneyimden turer. Insanlar deneyimlerinden, gundelik yasamlarinda uygulayacaklari kimi sonuclar cikarirlar. Farkli bir duzeyde olmakla beraber, hayvanlar icin bile gecerlidir bu.
Tavuk tahilin genel olarak yararli, gerekli ve lezzetli oldugunu bilir. Verili bir tahil tanesini, o hasir nesir oldugu tahil –bugday– olarak tanir ve dolayisiyla gagasi araciligiyla mantiksal bir sonuc cikarir. Aristoteles kiyasi, hayvanlar arasinda her adimda gozlemledigimiz bu elementer zihinsel vargilarin yalnizca iyi formule edilmis bir ifadesidir.
Trocki bir keresinde, bicimsel mantikla diyalektik arasindaki iliskinin basit matematikle yuksek matematik arasindaki iliskiye benzedigini soylemisti. Biri digerini yadsimiyor ve belirli sinirlar icinde gecerli olmayi surduruyor. Benzer sekilde yuzyillar boyunca hakim olan Newton yasalarinin atomalti parcaciklar dunyasinda yanlis oldugu gosterilmistir. Daha dogrusu, Engels tarafindan elestirilen eski mekanik fizigin, tek yanli oldugu ve sinirli uygulama alanina sahip oldugu gosterilmistir. Trocki soyle diyor:
Ne bir kurgu ne de bir mistisizm olan diyalektik, yasamin gundelik sorunlariyla kendisini sinirlamayarak, daha karmasik ve uzun vadeli surecleri kavramaya calistigi olcude, dusuncemizin bicimlerinin bir bilimidir.
Bicimsel mantigin en yaygin yontemi tumdengelimdir. Bu yontem, sonuclarinin dogrulugunu iki ayri kosulun karsilanmasiyla saptamaya calisir: a) sonuc gercekten oncullerden cikmalidir; ve b) onculler dogru olmalidir. Eger her iki kosul da saglaniyorsa iddianin gecerli oldugu soylenir. Son derece rahatlaticidir bu. Burada sagduyunun bildik ve guven verici alanindayizdir. “Dogru mu, yanlis mi?” “Evet mi, hayir mi?” Ayaklarimiz zemine saglam bicimde basmaktadir. “Gercegi, tum gercegi ve yalnizca gercegi” ele gecirmis gorunuruz. Soylenecek cok sey yoktur. Yoksa var midir?
Tam olarak soyleyecek olursak, bu sorun, bicimsel mantik acisindan, oncullerin dogru ya da yanlis olmasinin fark etmeyecegi bir sorundur. Sonuclar oncullerden dogru bicimde cikarildigi olcude, cikarimin tumdengelimsel olarak gecerli oldugu soylenir. Onemli olan, gecerli ve gecersiz cikarimlari birbirinden ayirdetmektir. Boylece asagidaki iddia, bicimsel mantik bakimindan, tumdengelimsel olarak gecerlidir: Tum bilimcilerin iki kafasi vardir. Einstein bir bilimciydi. O halde, Einstein’in iki kafasi vardi. Cikarimin gecerliligi konuya zerrece bagli degildir. Boylece bicim icerigin uzerine cikarilir.
Elbette oncullerinin dogrulugunu gostermeyen her muhakeme bicimi pratikte daha kotu ve yararsiz olurdu. Oncullerin dogru oldugu gosterilmelidir. Ama bu bizi bir celiskiye goturur. Bir onculler kumesini dogrulama sureci, otomatik olarak, yine yeri geldiginde dogrulanmasi gereken yeni bir sorular kumesine yol acar. Hegel’in dikkat cektigi gibi, her oncul yeni bir kiyasa yol acar ve bu sonsuza kadar gider. Boylece, cok basit gibi gorunen seyin, son derece karmasik ve celiskili oldugu ortaya cikar.
Celiskilerin en buyugu bicimsel mantigin bizzat temel oncullerinde yatmaktadir. Gunesin altindaki her seyin kendisini Yuce Kiyas Mahkemesinde gerekcelendirmesini isteyen mantik, ondan kendi onvarsayimlarini gerekcelendirmesi istendiginde butunuyle yolunu sasirmakta, birdenbire elestirel meziyetlerini yitirmekte ve inancin, sagduyunun, “apacik” olanin, ya da nihai felsefi kacamak olarak a priori’nin yardimina basvurmaktadir. Gercek sudur ki, mantigin sozde aksiyomlari kanitlanmamis formullerdir. Bunlar tam da, klasik geometrideki Eukleides (Oklid) prensipleri gibi, sonraki tum formullerin (teoremler) kendisinden turetildigi bir baslangic noktasi olarak alinmakta, herhangi bir kanit olmaksizin dogru kabul edilmekte ve dolayisiyla bizim de bunlarin dogru olduguna itimat etmemiz gerekmektedir.
Ama ya bicimsel mantigin temel aksiyomlarinin yanlis oldugu ortaya cikarsa? O zaman tam da, zavalli Bay Einstein’a ikinci bir kafa verdigimiz durumla ayni konuma duseriz. Mantigin ebedi yasalarinin kusurlu olmasi hic dusunulebilecek sey midir? Meseleyi daha yakindan inceleyelim. Bicimsel mantigin temel yasalari sunlardir:
1) Ozdeslik yasasi (A = A)
2) Celiski yasasi (A ¹ A’)
3) Ara durumun dislanmasi yasasi (A ¹ B)
Bu yasalar ilk bakista son derece anlamli gorunur. Kim bunlardan yakinabilir ki? Oysa daha yakindan bakildiginda bu yasalarin felsefi nitelikte sorunlar ve celiskilerle dolu oldugu gorulur. Hegel, Mantik Bilimi’nde, Ozdeslik Yasasinin eksiksiz bir analizini yapar ve onun tek yanli, dolayisiyla yanlis oldugunu gosterir.
Oncelikle, her adimin oncekinden ciktigi zorunlu bir muhakeme zincirinin yanilsama olduguna dikkat cekelim. Celiski yasasi ozdeslik yasasinin yalnizca negatif [olumsuz] bicimde yeniden ortaya konulusudur. Ayni sey ara durumun dislanmasi yasasi icin de dogrudur. Soz konusu olan yalnizca ilk satirin degisik bicimlerde yinelenmesidir. Her sey ozdeslik yasasi temeline (A = A) dayanir ya da indirgenir. Ilk bakista bu tartismasizdir ve gercekte tum akilci dusuncenin de kaynagidir. Mantikta Kutsallarin Kutsalidir ve sorgulanamaz. Yine de tum zamanlarin en buyuk kafalarindan birisi tarafindan sorgulandi.
Hans-Christian Andersen’in Imparatorun Yeni Elbisesi adli hikâyesinde, bir dolandirici, oldukca aptal bir imparatora, cok guzel oldugu dusunulen ama gorunmez olan yeni bir elbise satar. Avanak imparator, herkesin muhtesem oldugunda hemfikir oldugu guzel yeni elbisesiyle gezintiler yapar, ta ki kucuk bir cocugun imparatorun aslinda cirilciplak oldugunu gosterdigi gune kadar. Hegel bicimsel mantigi elestirerek felsefeye buna benzer bir hizmette bulunmustur. Bicimsel mantigi savunanlar, bundan dolayi onu asla affetmediler.
Sozde ozdeslik yasasi gercekte bir totolojidir. Paradoksal olarak, bu durum geleneksel mantikta her zaman, bir kavrami tanimlarken yapilabilen en bariz hatalardan biri olarak gorulmustur. Bu, mantiksal olarak iler tutar yani olmayan, tanimlanmasi gereken kisimda zaten icerilen seyi sadece baska sozlerle yineleyen bir tanimdir. Bunu biraz daha somutlayalim. Ogretmen ogrencisine kedinin ne oldugunu sorar, ogrenci de gururla kedinin bir kedi oldugunu soyler. Boyle bir yanit pek akillica gorulmez. Her seye ragmen, bir cumle genel olarak bir sey anlatmayi ister, ama bu cumle bize hicbir sey anlatmamaktadir. Oysa bu pek parlak olmayan ogrencinin kedi tanimi, tum pariltisi icinde, ozdeslik yasasinin kusursuz bir ifadesidir. Soz konusu genc, derhal sinifin en dibine gonderilir. Yine de, iki bin yildan uzun suredir, en bilgili profesorler bunu en derin felsefi hakikat olarak degerlendirmekten memnuniyet duymaktadirlar.
Ozdeslik yasasinin bir sey hakkinda soyledigi butun sey, o seyin o sey oldugudur. Tek bir adim ileri gitmeyiz. En genel ve bos soyutlama duzeyinde kaliriz. Cunku soz konusu nesnenin somut gercekligi hakkinda, onun ozellikleri ve iliskileri hakkinda hicbir sey ogrenmeyiz. Kedi kedidir; ben benim; sen sensin; insan dogasi insan dogasidir; seyler olduklari gibidirler. Tek yanli, bicimsel, dogmatik dusuncenin kusursuz bir ifadesi olan bu tur savlarin boslugu, tum kabaligi icinde goze carpar.
O halde ozdeslik yasasi gecersizdir, oyle mi? Tamamen degil. Onun da uygulamalari vardir, ama bunlarin kapsami dusunulebilecek olandan cok daha sinirlidir. Bicimsel mantigin yasalari bazi kavramlari netlestirmede, tahlilde, adlandirmada, kataloglamada, tanimlamada yararli olabilmektedir. Onun zarafet ve derli topluluk gibi erdemleri yerlerini korur. Bicimsel mantik, normal, basit, gundelik olgulara gayet iyi uyar. Ama hareket, ani sicramalar, nitel degisimler iceren daha karmasik olgularla ugrasirken butunuyle yetersizdir ve aslinda tamamen coker.
Trocki’den alinan asagidaki parca, ozdeslik yasasina iliskin olarak Hegel’in muhakeme cizgisini parlak bicimde ozetlemektedir:
Burada sorunun ozunu cok ozlu bir bicimde aciklamaya calisacagim. Aristocu basit kiyas mantigi, “A” esittir “A”ya onermesinden hareket eder. Bu onerme, bircok pratik insan eylemi ve temel genellemeler icin bir aksiyom olarak kabul edilir. Ama gercekte “A”, “A”ya esit degildir. Eger bu iki harfi bir mercek altinda incelersek, bunlarin birbirinden tamamen farkli oldugunu kanitlamak oldukca kolaydir. Ancak buna soyle bir itiraz gelebilir: sorun harflerin buyuklugu ya da biciminde degildir, cunku bu harfler sadece esit niceliklerin semboludurler, bir kilo seker gibi. Bu itirazin konuyla ilgisi yoktur; gercekte bir kilo seker asla bir kilo sekere esit degildir, daha hassas bir olcum arada her zaman bir fark oldugunu gosterecektir. Gene itiraz edilebilir: bir kilo seker en azindan kendisine esittir. Bu itiraz da dogru degildir: butun cisimler, buyukluk, agirlik, renk, vb. bakimindan surekli olarak degisirler. Asla kendilerine esit olamazlar. Bir sofist, bir kilo sekerin “belirli bir anda” kendisine esit oldugu yanitini verecektir. Olaganustu belirsiz pratik degeri bir yana, bu “aksiyom”, teorik elestiriye de dayanmaz. “An” sozcugunu gercekte nasil kavrayacagiz? Bu sonsuz kucuk bir zaman araligi ise, bu durumda bir kilo seker bu “an” sirasinda kacinilmaz degisimlere maruz kalir. Yoksa “an” saf anlamda bir matematiksel soyutlama, yani bir sifir zamani midir? Ama her sey zaman icinde varolur; ve bizzat varligin kendisi kesintisiz bir donusum surecidir; sonuc olarak, zaman, varligin temel bir unsurudur. O halde “A” esittir “A”ya aksiyomu, bir seyin, degismemesi, yani varolmamasi halinde kendisine esit oldugu anlamina gelir.
Ilk bakista bu incelikler “faydasiz” gorunebilir. Gercekte ise kesin bir oneme sahiptirler. “A” esittir “A”ya aksiyomu, bir yandan butun bilgilerimizin kalkis noktasi, ote yandan bilgilerimizdeki butun hatalarin kalkis noktasi olarak gorunur. “A” esittir “A”ya aksiyomunu sakincasiz bicimde kullanmak ancak belirli sinirlar icinde mumkundur. “A”daki nitel degisiklikler yapilacak is bakimindan ihmâl edilebilir oldugunda “A”nin “A”ya esit oldugunu farzedebiliriz. Bir alici ile bir satici icin bir kilo sekerin soz konusu oldugu durum buna ornektir. Gunesin isisini da ayni sekilde dusunebiliriz. Yakin zamana kadar dolarin satin alma gucunu de ayni sekilde dusunuyorduk. Fakat nicel degisimler belirli sinirlarin otesinde nitel degisimlere ugrarlar. Su veya gazyagina maruz kalan bir kilo seker bir kilo seker olmaktan cikar. Bir baskasinin tasarrufuyla bir dolar bir dolar olmaktan cikar. Niceligin nitelige donustugu kritik noktayi aninda belirlemek, sosyoloji dahil butun bilgi alanlarinin en onemli ve en zor gorevlerinden biridir. (…)
Diyalektik dusuncenin vulger dusunceyle iliskisi, hareketli bir resmin bir fotografla iliskisi gibidir. Hareketli resim fotografi gecersizlestirmez, bir dizi fotografi hareket yasalarina gore birlestirir. Diyalektik, kiyasi reddetmez, ancak bize kiyaslari, kavrayisimizi sonsuz degisen gerceklige daha yakin hale getirecek bir tarzda birlestirmeyi ogretir. Hegel, Mantik’inda bir dizi yasa saptadi: niceligin nitelige donusumu, celiskiler yoluyla gelisim, oz ve bicim catismasi, kesintili sureklilik, olasiligin kacinilmazliga donusmesi, vb. Bunlar, daha elementer gorevler icin basit kiyas ne kadar onemliyse, teorik dusunce icin o kadar onemlidirler.
Benzer durum, bir seyi ya olumlamak ya yadsimak gerektigini, bir seyin ya siyah ya beyaz, ya canli ya olu, ya “A” ya “B” olmasi gerektigini savunan, ara durumun dislanmasi yasasi icin de soz konusudur. Ayni anda her ikisi birden olamaz. Normal gundelik amaclar icin bunu dogru kabul edebiliriz. Gercekten de bu tur varsayimlar olmadan net ve tutarli dusunce imkânsizdir. Dahasi, teoride onemsiz hatalar olarak gorunen seyler, kendilerini er ya da gec pratikte hissettirirler, ve bu cogunlukla buyuk zararlar veren sonuclarla olur. Ayni sekilde, bir jumbo jet kanadindaki sac teli inceliginde bir catlak onemsiz gorunebilir ve dusuk hizlarda gercekten de dikkat cekmeyebilir. Ancak cok yuksek hizlarda bu kucuk hata bir felâkete sebep olabilir. Engels Anti-Duhring’de, sozde ara durumun dislanmasi yasasinin kusurlarini soyle acikliyor:
Metafizikci icin, seyler ve onlarin dusuncedeki yansimalari, kavramlar, tek baslarina, birbiri ardina ve digeri olmadan incelenecek, kati, degismez, tum zamanlar icin verili arastirma nesneleridir. O, birbirinden kopuk karsitliklar icinde dusunur: konusmasi, evet, evet; hayir, hayirdir, bunun disinda her sey kotudur. Bir sey onun icin ya vardir ya yoktur; bir sey ayni anda hem kendisi, hem de baska bir sey olamaz. Pozitif ve negatif, birbirini mutlak olarak dislar; neden ve sonuc da ayni sekilde kati bir karsitlik icinde bulunur.
Bu dusunme tarzi, saglikli insan akli denilen seyin dusunme tarzi oldugu icin, bize ilk bakista son derece makul gelir. Ne var ki, saglikli insan akli, kendi dort duvarinin harcialem alaninda ne kadar saygin bir adam olursa olsun, genis arastirma dunyasina girmeye kalkisinca, harika bir macera yasar; ve metafizik anlayis tarzi, boylesi genis, nesnenin dogasina gore genisleyen alanlarda ne kadar hakli ve hatta zorunlu olsa da, yine de her defasinda, eninde sonunda, otesinde tek yanli, dar kafali, soyut hale geldigi ve cozulmez celiskilere saplandigi bir engele carpar, cunku tek tek seylerden oturu bunlarin bagintisini, varliklarindan oturu olus ve yok oluslarini, dinginliklerinden oturu hareketlerini unutur, agaclardan ormani gormez. Gunluk olaylarda, ornegin, bir hayvanin varolup olmadigini biliriz ve kesin olarak soyleyebiliriz; fakat daha yakindan arastirdigimizda, ana karnindaki cocugun onun otesinde oldurulmesinin cinayet oldugu rasyonel siniri bulmak icin bosuna ter doken hukukcularin da bildigi gibi, bunun kimi zaman son derece karmasik bir mesele oldugunu goruruz; ve fizyoloji, olumun bir kerelik anlik bir olay degil, tam tersine cok uzun bir surec oldugunu kanitladigi icin, olum anini saptamak da ayni sekilde imkânsizdir.
Ayni sekilde, her organik varlik, her an hem kendisidir, hem degildir; her an disaridan verilen maddeleri isler ve digerlerini atar, her an vucudunun hucreleri olur ve yenileri olusur; zamanin uzunluk ya da kisaligina gore, bu vucudun maddeleri tumuyle yenilenir, yerini baska madde atomlari alir, oyle ki, her organik varlik daima hem kendisi ve yine de bir baskasidir.
Diyalektik mantikla bicimsel mantik arasindaki iliski, kuantum mekanigiyle klasik mekanik arasindaki iliskiyle karsilastirilabilir. Bunlar birbiriyle celismez, birbirini tamamlarlar. Klasik mekanigin yasalari hâlâ muazzam sayida islem icin gecerlidir. Ancak bunlar, sonsuz kucuk buyuklukleri ve olaganustu hizlari iceren atomalti parcaciklar dunyasina yeterince uygulanamazlar. Benzer sekilde, Einstein da Newton’un yerini almamis, yalnizca Newton sisteminin islerlik sinirlarini aciga cikarmistir.
Bicimsel mantik da (ki “sagduyu” biciminde, yaygin bir onyargi gucune kavusmustur) butun bir gundelik deneyimler dizisi icin es derecede islerligini korumaktadir. Ancak, ozde statik bir gorus noktasindan hareket eden bicimsel mantigin yasalari, daha karmasik, degisken ve celiskili olgularla ugrasirken kacinilmaz olarak coker. Kaos teorisinin dilini kullanacak olursak, bicimsel mantigin “lineer” denklemleri, tum dogada, toplumda ve tarihte gozlenebilen turbulansli sureclerle basa cikamaz. Sadece diyalektik yontem bu amaca ulasmada yeterli olacaktir.
belgesi-392
0 kişi bu belgeyi faydalı buldu
0 kişi bu belgeyi faydalı buldu