İstanbul’u aldıktan soma Fatih ilk iş olarak Ayasofya’ya gelerek burada toplanmış olan Bizans halkına hitaben can, mal ve din özgürlüklerinin kendi teminatında olduğu konusunda güvence verdi. Harap ve bakımsız durumda olan Ayasofya’yı camiye çevirerek onarıma aldırdı. Fatih ve ondan soma gelen Osmanlı Padişahları da fetih sembolü olarak kabul edilen Ayasofya’ya büyük önem verdiler ve bu konuda hiçbir fedakarlıktan kaçınmadılar. Ayasofya’nın kutsal hikmet manasına gelen Grekçe adının dahi değiştirilmediğini düşünürsek Türkler’in ne kadar hoş görülü oldukları daha iyi anlaşılır.
Özellikle II. Selim döneminde Mimar Sinan’ın yapmış olduğu destek payandaları ve onarımlar sayesinde yapının günümüze kadar ulaşması mümkün olabilmiştir. Ayrıca Sultan Abdülmecid döneminde Fossati kardeşlerin yaptıkları restorasyon çalışmaları da önemli yer tutar. Cami’ye çevrildikten sonra İslam inancı gereği Ayasofya’nın içinde bulunan figürlü mozaiklerin üzerleri ince bir sıva ile örtülmüş, bu uygulama ile bir bakıma bunların korunması sağlanarak günümüze kadar ulaşabilmeleri mümkün olmuştur.
Ayasofya’nın masrafları ve onarımları, Fatih tarafından kurulmuş olan vakıf gelirlerinden karşılanmıştır. Ayasofya’nın vakıfları şehir içindeki musakkafat, dükkanlar evler, menziller, değirmenler, hanlar, hamamlar ve özellikle Fatih tarafından yaptırılan bedestenlerden oluşmaktadır. 926 tarihli tahrir defterinde Ayasofya vakıflarının hasılatı 1.426.288 akçedir. O tarihlerde 40 akçe 1 flori olmakla, bu miktar 36.500 altın flori, bugünki para ile 2.500.000 liradan fazla tutar (Kapalıçarşı Akçalı Kuyumcusundan alınan bilgiye göre 1973 yılında 1 gr. Altın 19 TL. idi, 09.01.2003 günü 1 gr. Altın 19.000.000.-TL. dır. Bu hesaba göre kitabın basım tarihi olan 1973 yılının 2.500.000.- TL.sı bugünün 2500000 x
Kaynak: Osmanlı Arastırmaları Vakfı
belgesi-235