MİLLİ EDEBİYAT AKIMI
XX. yüzyıl başlarında Osmanlı devletinin güçsüzleşmesi, imparatorluk içindeki çeşitli toplumların milliyetçi çabaları ve Balkan yenilgisi üzerine "Türkçülük" ülküsü önem kazandı. Toplumdaki bu gelişmeler edebiyatı yakından etkiledi ve "Genç Kalemler" dergisi çevresinde toplanan Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp "Milli Edebiyat Akımı"nı oluşturdular.
1- Milli Edebiyat Akımı (1911–1918)
a) Genel Özellikleri
XX. yüzyılın başları, aydınlarımızın arayış içinde oldukları, çeşitli ideolojilerin oluştuğu bir dönemdir. Bir tarafta "Osmanlıcılık" ,"İslamcılık" diğer tarafta "Türkçülük" görüşleri oluşur. 24 Temmuz 1908’de n. Meşrutiyet’in ilanıyla özgürlükler yeniden elde edilir, böylece düşünce hayatımızda hızlı bir gelişme başlar.
Bu arada Osmanlı-Rus Savaşı ile Balkan Savaşı yenilgileri "Milliyetçilik" düşüncesinin Türk aydınları arasında hızla yayılmasına neden olur. Yıkılmakta olan imparatorluğu ayakta tutmak için "Türkçülük" ülküsü önem kazanır. İstanbul’da birbirini izleyen milliyetçi dernekler kurulur.
"Türk Derneği", "Türk Yurdu", "Türk Ocağı" dergileri, Türkçülük akımının kültür ve edebiyat alanındaki birer yayın organı olur.
Böyle bir ortamda oluşan "Milli Edebiyat Akımı"nın asıl yayın organı ise 1911 ‘de Selanik’te çıkarılan "Genç Kalemler" dergisi oldu. Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp "Genç Kalemler" dergisinde yayımladıklaı1 makale ve manzumelerle Milli Edebiyatın ilkeleri ile ilgili görüşlerini açıkladılar.
Milli Edebiyat Akımı’nın ilkeleri şunlardır:
1- Dil sade olmalıdır.
2- Milli kaynaklara yönelmeli, yurt sorunları dile getirilmelidir.
3- Şiirde yalnız hece ölçüsü kullanılmalıdır.
Milli Edebiyat Akımı’nın başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Ali Canip Yöntemdir.
b) Manzum Eserler
Milli Edebiyat Akımının etkili olduğu 1911–1918 yılları arasında, Edebiyat-ı Cedide ve onların devamı olan Fecr-i Âti topluluğunun şairleri, "sanat için sanat" anlayışını devam ettirerek ağır bir dili ve sanatlı bir anlatımla aruz veznini kullanarak şiirler yazıyorlardı. Ayrıca Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı kendilerine özgü bir edebiyat anlayışıyla dönemin etkili sanatçıları arasında yer alıyorlardı.
İşte böyle bir oltamda Milli Edebiyatçılar sade bir dille ve hece vezni ile milliyetçili şiirler yazdılar. Konuşma dilinin şiire yerleşmesi gerekliliğini vurguladılar. Bu sanatçılardan biri olan Mehmet Emin Yurdakul, yazdığı şiirlerle Milli Edebiyat Akımı’nın oluşmasında öncülük yaptı.
Mehmet Emin Yurdakul (1869–1944)
Edebiyat-ı Cedide topluluğunun egemen olduğu yıllarda ilk şiirlerini yayımlayan Mehmet Emin Yurdakul, yeni Türk edebiyatında sade bir dille, hece ölçüsü ile yazan ilk şair olma özelliğini taşır.
"Bırak Beni Haykırayım" şiirinde yer alan:
"Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir."
dizelerinde dile getirdiği gibi Mehmet Emin Yurdakul, sanatı, sosyal sorunların çözümlenmesi için bir araç olarak görmüştür. Şair, "Bırak Beni Haykırayım" şiirinde, Türk milletinin içinde bulunduğu zor duruma işaret ederek şairlerin (ve yazarların) milletlerin hayatında ne kadar önemli rolü olduğunu belirtiyor.
Mehmet Emin Yurdakul, bu şiirinde olduğu gibi, bütün şiirlerinde sade dille, hece ölçüsüyle yazmış; milli duygulan ve sosyal konulan işlemiştir.
Mehmet Emin Yurdakul’un ilk şiirlerini topladığı "Türkçe Şiirler" adlı kitabı, edebiyatımızda büyük yankılar uyandırdı ve milliyetçi görüşlerin yoğunlaşmasını sağladı.
Kendisinden sonra pek çok sanatçıya öncülük yapan Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini topladığı kitaplardan bazıları Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Ordunun Destanı’dır.
c) Mensur Eserler
Milli Edebiyat döneminde yazılan hikâye ve romanlarda da sosyal konular işlenmiş, konuşma dili kullanılmış, anlatımda gereksiz süs ve sanattan uzaklaşılmıştır. Hikâye ve roman tekniğinde hızlı bir yenileşme başlamış, olayların geçtiği yerler İstanbul’dan Anadolu’ya taşmıştır.
Bu dönemde Türk mizahı en hareketli ve en gelişmiş devrini yaşamış, edebiyat ve eleştiri alanlarında önemli çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Fuat Köprülü’nün yaptığı edebiyat tarihi çalışmaları edebiyatımız açısından çok önemlidir.
Ziya Gökalp (1875–1924)
1911’de "Genç Kalemler" de ilk şiirlerini ve yazılarını yayımlayan Ziya Gökalp, gerek şiirleri, gerek makale ve inceleme türlerinde yazdığı yazılarında, "Türkçülük" adını verdiği millî hareketin yayılıp gelişmesine öncülük etti, Ayrıca Türk milliyetçiliğinin programını belirleyerek, hem yaşadığı dönemde, hem ölümünden sonra aydınlar ve sanatçılar arasında etkili oldu.
Şiirden, bilimden, tarihten, destanlardan yararlanarak millî bilinci oluşturmaya çalışan Ziya Gökalp, aynı zamanda ilk Türk sosyologu, önemli bir düşünürdür. Ziya Gökalp, düşünce alanındaki çalışmalarını "Türkçülüğün Esasları", "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" ve "Türk Medeniyeti Tarihi" adlı kitaplarında toplamıştır.
"Türkçülüğün Esasları" adlı eserinde "Türkçülük" ü, Türk milletini yükseltmek diye tanımlayan Ziya Gökalp, yine bu eserinde "Türkçülük" ün dilde, güzel sanatlarda, ahlakta, hukukta, dinde, ekonomide, siyasette, felsefede gerçekleştirilme yollarını göstermiştir.
Ziya Gökalp "Türkçülüğün Esasları" nda belirttiği gibi milleti ırk esasına göre değil, kültür esasına göre tanımlar.
Makale ve incelemelerinin yanı sıra şiirler de yazan Ziya Gökalp bütün eserlerinde vatan, millet, ahlak, din, dil, uygarlık konularını işlemiş; Millî Edebiyat’ın ilkelerine uygun sade, açık, yalın bir dille yazmıştır.
Ziya Gökalp, şiirlerini Kızıl Elma, Yeni Hayat ve Altın Işık adlı kitaplarda toplamıştır.
Ömer Seyfettin (1884–1920)
"Milli Edebiyatın oluşmasının milli bir dille gerçekleşeceği" düşüncesini savunarak, dil ve edebiyatta ulusal bilincin yerleşmesini sağlayan, bu yolda en çok katkısı olan edebiyatçımız Ömer Seyfettin’dir.
"Yeni Lisan" görüşünü ortaya atarak dil sorununa yönelen, Milli Edebiyatın sözcülüğünü bütün çabasıyla sürdüren Ömer Seyfettin, kısacık ömrüne Türk edebiyatını, Türk dilini geliştiren, yücelten nice çalışmayı sığdırmış, edebiyatımızı geniş halk kitlelerine ulaştırmıştır.
Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp ile birlikte "Genç Kalemler" dergisinde Osmanlıcaya karşı Türkçeyi savunur, dilde sadeleşmenin öncülüğünü yapar.
Edebiyata şiirle başlayan Ömer Seyfettin, Genç kalemler ve Yeni Mecmua gibi dergilerde çıkan makalelerinin yanı sıra, yine çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan hikâyeleriyle de haklı bir ün kazanmıştır. O, 20.yy. realist Türk hikâyeciliğinin en önde gelen isimlerindendir.
Hikâyelerinde destanlardan, halk hikâyelerinden, efsanelerden yararlanmış, Türk tarihinin olumlu kahramanlarının etkili hayatlarını işlemiştir. Ayrıca yanlış batılılaşmayı, batıl inançları, bilgisizlikten kaynaklanan yanlış davranışları, pek çok hikâyesinde eleştirmiştir.
Falaka, Kaşağı, Diyet, İlk Düşen Ak, Yüksek Ökçeler, Forsa, Pembe İncili Kaftan, Bomba, Beyaz Lale Ömer Seyfettin’in çok sevilen hikâyelerinden bazılarıdır.
2. Dönem Bağımsız İsimleri
Millî Edebiyat döneminde kendine özgü şiir anlayışlarıyla edebiyatımızda önemli bir yeri olan ve bu dönemin bağımsız isimleri arasında yer alan iki önemli sanatçımız Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı’dır.
a) Mehmet Âkif Ersoy
Millî Edebiyat ve Millî Mücadele dönemlerinde yaşadığı halde, bu edebiyat akımlarının içinde yer almayan, ancak Millî Mücadele’ye bazı şiirleriyle destek veren Mehmet Âkif Ersoy, dönemin bağımsız sanatçılarındandır.
Mehmet Âkif Ersoy "İstiklâl Marşı" şiirinde "Kurtuluş Savaşı’nın bütün ~illette uyandırdığı coşkuyu dile getirmiş, bu şiirini bütün şiirlerini aldığı "Sefahat" aldığı kitabına almayarak, gerekçesini "İstiklal Marşı benim değil, milletimindir diyerek açıklamıştır.
Mehmet Âkif Ersoy, millî konuları işleyen şiirlerinin yanı sıra; günlük olayları, sosyal konuları anlattığı manzum hikâyeleri ile de tanınır. Şair, manzum hikâyelerini realist, yani gerçekçi bir görüşle yazmış, gözlemlerinden yararlanarak çok başarılı tasvirler yapmıştır. Onun Küfe, Seyfi Baba gibi şiirleri, bu türün en güzel örneklerindendir.
Mehmet Âkif şiirlerinde Türkçeyi başarıyla kullanmış, özellikle manzum hikâyelerinde halk söyleyişlerine ve deyimlere bol bol yer vererek konuşma dilinin özelliklerini şiirimize yerleştirmiştir. Serbest müstezada hikâyeyi birleştirerek gerçekçi ve canlı bir anlatım kullanmıştır. Mehmet Âkif aruz veznini, Türkçeye en iyi uygulayan şairlerimizdendir.
Mehmet Âkif Ersoy’un en önemli eseri, yedi bölümden meydana gelen, bütün şiirlerini kapsayan "Safahat" adlı kitabıdır.Kitap şu bölümlerden oluşur:
Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler.
Mehmet Âkif’in en güzel şiirlerinden birisi olan "Çanakkale Şehitleri" Safahat’ın altıncı kitabı olan "Âsım" da yer almaktadır.
b) Yahya Kemal Beyatlı
Mehmet Âkif Ersoy gibi Millî Edebiyat hareketinin içinde yer almadığı halde, bu hareketi makaleleri ile desteklemiş, bir diğer sanatçımız da Yahya Kemal Beyatlı’dır. Asıl sanatçı kişiliğini şiirleriyle ortaya koyan Yahya Kemal’in, Millî Mücadeleye katkısı makalelerinde görülür.
Şiirlerinde öz ve içerik açısından Millî Edebiyat’ın görüşlerini yer yer benimseyen şair; ölçü, uyak gibi biçimsel öğelerde Divan edebiyatının devamı görünümündedir. Yahya Kemal de Mehmet Akif Ersoy gibi aruzu Türkçeye başarıyla uygulayan şairlerimizdendir. Yine Türk dilini en güzel kullanan şairlerimizden birisi olan Yahya Kemal, şiirlerinde Türkçenin ahengini yaratmaya çalışır.
Cumhuriyet Türkiye’sinde; Asya geçmişinden, Anadolu toprağından, İslam uygarlığından etkilenerek oluşan yeni milletin değerlerini araştırarak, ona sahip çıkar. Şiirlerinde İstanbul sevgisi, Türk milletini asırlardır yaşatan kültür değerlerine, uygarlık ürünlerine duyduğu hayranlık, Osmanlı tarihinin parlak dönemlerine duyduğu özlem, sonsuzluk, aşk ve ölüm konularını işlemiştir.
Şiirlerini; "Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş" adlı kitaplarında toplamıştır.
belgesi-899