Açık bulunan büyük pencerelerden, birbirleri üzerine yığılmış İngiliz askerleriyle dolu avluya, demir parmaklıklara, büyük meydana, heyecanlı fakat sessiz kalabalığa bakıyordum. Bu şaşkın kalabalığın arasında bu kötü işgal haberini bütün İslâm ülkelerine yayacak haberciler dolaşmakta ve bilgi toplamaktaydılar. Birkaç saat sonra bunların Anadolu’da, birkaç gün sonra da Konya’da, Ankara’da, Sivas’ta, daha sonra da bilmem hangi bölgelerde olacaklarına şüphe yoktu. Gittikleri yerlerde anlattıkları her hâlde büyük yankılar yapacaktı. Birkaç hafta sonra da bugün kaynamaya başlayan yuvalar misillemeler hazırlayacaklardı: Asya ve Afrika kutsal bir ittifak yapacak, bu harekete karşı verecekleri cevap ve girişecekleri misillemeler çok yaygın olacaktı.
Bu kalabalık arasında kılık değiştirmiş, üstleri başları perişan bir durumda, millî hareketin ruhu olan ve mücadelelerini sonuna kadar sürdürecek gençler de gizlenmişti. İngiltere, yapmış olduğu bu kuvvet gösterisini her hâlde çok pahalı ödeyecekti, zira Asya’ya karşı açmış olduğu bu savaşın sonunun ne olacağını kimse kestiremezdi. Öte yanda, kendileri tarafından himaye edilen ve beslenen Halife, bu harekete karşı bir protestoda bulunmak cesaretini bile gösteremedi.
Yavaş yavaş, olanları görmek arzusuyla, kalabalık, Harbiye Nezareti’nin parmaklıklarına yüklendi, fakat düşmanca bir harekette bulunmadılar. Bu konuda onlara şu emir verilmişti: Dünyanın eline herhangi bir koz vermemek. Bu nedenle, yeni birlikler getiren İngiliz traktörlerince itilip kakıldıkları hâlde ses çıkarmıyorlardı. Fakat bu heyecan verici sessizlik ortalıkta gittikçe ağırlaşan bir hava yaratıyor, gözler yeni bir kinle doluyordu.
Türk subay ve erleri gözleriyle, Fransız askerî misyonunda görevli bulunan ve Harbiye Nezareti’yle temasta olan subayları arıyorlardı. Bunlar ise, olup bitenlerden fena hâlde sıkılmışlar, ne cevap vereceklerini bilmiyorlar, öfkeyle nöbetçi İngiliz askerlerine bakıyorlardı.
Nihayet bütün bunların üzerine akşamın karanlığı çöktü, kaldırımlarda gece devriyelerinin ayak sesleri akisler yapmaya başladı. İstanbul’un her yanında alçak sesle mutat konuşmalar devam etti. Ara sıra tüfek sesleri gecenin sessizliğini bozdu. Heyecan ve endişe yavaş yavaş köprüleri aştı, Beyoğlu’na doğru çıktı, şehrin kenar mahallelerine kadar uzandı.
Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2645