Ertesi gün öğleden sonra saat birde, Konya’daki tek otomobil, dönen dervişlerin tekkesi önünde durdu. Ekim güneşi çok aydınlık ve sıcak. Büyük meydanın bir yanında köylüler getirmiş oldukları karpuz ve domatesleri koymuşlar, arabanın yolu üzerine meyve yığınlarından meyveler yuvarlanıyor. Çok sabırlı olan Doğulular bunları kaldırıp yolu açıyorlar.
Tekkenin kapısına, yarı yüksekliğine kadar iri halkalı bir zincir gerilmiş. Halife bile buradan, herhangi bir vatandaş gibi eğilerek geçmek zorunda. Refet Paşa’nın yaveri biraz neşesiz, ”Bu, zoraki saygıdır” diye söylendi.
Verilen bir emirle, buranın en büyüğü olan çelebi, tarikat mensuplarıyla bir ayin düzenleyecek ve dervişler dönecekler. Çok güzel olan bu tören seyredenleri heyecanlandırdı. Ama bunlar, usul ve âdetlerinin bozulmalarını sessizce protesto ettiler, oraya gelmiş olan yabancıların varlığını fark etmemiş gibi davrandılar.
Dervişler milliyetçilik akımına katılmamışlar, şimdiye kadar da Konya’ya hâkim olmuşlar. Ama bundan sonra onlara yardımlar acaba nereden gelecek? Zira durumları sarsılmış.
İç avluda, tekke faaliyeti açık havada sürdürülüyor, kuyuların üstü güllerle kaplı, avluda bir sürü kumru dolaşıyor. Burada her şey güzel. Mermerler dantel gibi işlenmiş, kıymetli ağaçlardan yapılmış oymalarla basit ev aletleri yan yana durmakta.
Caminin önünde, buranın fethinden kalma, yarı yarıya harap olmuş bir halı var. Başında, bütün tarikat mensuplarınınkinden daha uzun ve sivri bir külah bulunan, yaşlı bir derviş yeni gelenlere amirane bir tavırla yukarıdan bakıyor. Kalabalık, kendilerini dervişlere mahsus yerden ayıran parmaklığa iyice abanmış. Askerler, bu gibi törenleri görmeye can atan tarikat mensubu halk, daha iyi görmek için itişip kakışıyorlar.
Dervişler, yavaş yavaş sessizce birbirleri ardından dönmeye başladılar. Fark edilmeden gittikçe daha hızlı dönüyorlar, kolları havada, başları hafifçe bir omuza doğru eğik, bir çiçeğin yaprakları gibi âdeta uçuyorlar. Yüzler derin bir vecit içinde hareketsiz, bir müziğin ritmine uyarak boyuna dönüyorlar.
Bununla beraber törende eksik olan bir şey var, hissedilmeyen bir ahenksizlik, birbiriyle çelişen emirler töreni rahatsız ediyor, nihayet çelebi törenin son bulmasına işaret ediyor.
Bundan birkaç dakika sonra da Refet Paşa, İslâm’da ayrılıklar yaratan tarikatların katı düşüncelerinden, bazı açıkgözlerin saf insanları sömürmesinden yakındı. Bazı hocaların, devlet otoritesine karşı düzenlenen isyan ve ayaklanmalara katıldıklarından söz etti. Kendisinin vali yaptığı eski müftü bu sözleri, başını sallayarak tasdik ediyordu.
Alanda, genç subaylar bir at yarışı düzenlediler. Konya halkı, yarış pisti boyunca âdeta bir çit teşkil etti. Komutan yine davasından bahsetmek için söze başladı: ”Bunu unutmayın, her şeyin başında Kilikya gelir.” Bu durumda, müttefiklerimiz arasındaki emir ve komuta birliğini, Türkiye’de İngiliz-Fransız ortak faaliyetini nasıl haklı gösterebileceğiz.
Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2683