Garip bir şehir. Eski letafet ve güzelliği ne oldu acaba? Sokaklarda Türkler sessizce ve korkarak geçiyorlar, güçleri kaybolmuş. Belli ki başlarında zalim bir yönetici var. Bu zalim patron, yerli halktan bir Türk’ü veya bir Fransızı, yahut İtalyanı gördüğü zaman ona nefretle bakıyor ve başını öbür yana çevirip elindeki kamçısı ile kaldırım taşlarına vuruyordu. İngiliz çizmesi altındaki İstanbul’un çehresi tamamıyla değişmiş, âdeta can çekişmekte. Bu toprak parçası tamamıyla kuşatılmış durumda, şehrin etrafındaki eşkıyanın faaliyeti, onu besleyen bölgelerle ticaretine engel olarak nefesini kesmekte. Halk açlıkla mücadele ediyor.
Sefaletin yerleştiği yer
Burada, sadece Ruslar ve Asya halkı iyi durumda. Boşlevik, Menşevik, Çarist, Wrangel ordusunun Kazakları, milliyetçilik formülü çevresinde tekrar birleşmiş, yan yana yaşıyorlar. Keza, Panslâvizm, Panislâmizm, Pantürkizm, birbirlerine karşı kin gütmeksizin, daha doğrusu aynı kini güderek bir araya gelmişler. İngiltere bütün bunları birleştirmiş. Bu muhteşem dekor içinde bunca yüzyıldır onu yok etmek için harcanan çabalara karşı koyan Türkiye derin yaralarını gizleyerek şikâyet etmiyor. Yağmalar devam ediyor, önceleri hâl ve durumları iyi olan Türkler, şimdi soyulmuşlar, tehdit altında yaşıyorlar. İngiliz hâkiminin hiç şakası yok, hiçbir itiraz dinlemiyor. Artık adalet diye bir şey de kalmamış. Biraz bir şeyler biriktirmeyi başaranlar Anadolu’ya kaçıyorlar.
Rus sefaleti ile Türk sefaleti İstanbul’u paylaşmışlar, biri Beyoğlu’na yerleşmiş, öbürü İstanbul tarafında, çadırda, camilerde ve yarı harap evlerde barınmakta. Birincilerde yaradılıştan utanma duygusu yok, akşam olunca eğlence yerlerini bunlar dolduruyor, bunların yüksek şahsiyetleri sabah sattıkları kürk veya mücevherin parası ile akşam kendilerine üç yüz liralık bir ziyafet çekiyorlar, ertesi gün ise, imaretlerde fakirlere dağıtılan çorbayı almak için ellerinde karavana, neşe ile kuyruğa giriyorlar ya da eski bir elbise dilenerek bir delikte uykuya dalıyorlar.
Türk sefaleti ise namuslu kalmış, elbisesi çok eski ise ortalıkta görünmez. Kolay kolay bulunamaz, ıstırabının ancak bir kısmını açığa vurur ve dilenecek kadar alçalmaktansa ölmeyi tercih eder.
Burada görevli Bolşevikler, kin ve ıstırap dolu bu şehirde ülkelerinde imiş gibi rahatça yaşıyorlar ve entrikalar çeviriyorlar. Kazaklar, Kızılordu’ya asker tedarik eden ajanların etrafında dönüp duruyorlar. Ruslar küçük ticareti ellerine geçirmişler ve şehre iyice yerleşmişler, işleri tıkırında. Türklere gelince, bunlar ana ve babalarından kalanı kurtarmaya çalışmakta. Onlara gıda yardımı yapılmıyor, onlarla ilgilenen hiç bir yardım kuruluşu yok. İngilizler kayıtsız, bunların sıkıntı ve ıstıraplarına seyirci kalıyor. Fransızlar bunları teselli etmeye çalışıyorlar, ama onların da kaynakları yardım yapmaya yeterli değil.
Kaynak: Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
belgesi-2692