Bakû Kongresi ve Doğu’da Bolşevizm

Asya’da kitle halindeki bu ayaklanmanın sebepleri Türkiye’de bulunmaktadır ve bu akım mütarekeden sonra başlamıştır. Bunu çok iyi anlayan Sovyetler, 1920 yazında toplanan Bakû Kongresi’nde, Türk milliyetçiliği karşısında bayrağı indirmişler ve onu yatıştırmaya çalışmışlardır. Böylece Rusların uyuşmazlığı karşısında endişeye kapılan İslâm dünyasının kaygısı dağılmıştı. Rusya Türklere, ”Biz de sizin gibi Asyalı değil miyiz?” diyordu.

 

O zaman bütün Doğu’yu ve Kuzey Afrika’yı kapsamak üzere, bir merkezî propaganda ofisi kuruldu. Moskova’daki Üçüncü Enternasyonal’in yöneticileri Bakû Kongresi’ni, Asya halklarına bağımsızlık vermek için değil, Batılı büyük devletlere karşı ayaklanmalarını destekleyerek, onları memnun etmek için toplamışlardı. Moskova’daki yöneticiler, kendilerine aynı zamanda çok önemli, yedek bir ordu kazandıran bu duygulardan çok usta bir biçimde yararlanmasını bilmişler ve bu sayede Batı ile mücadelelerini uzun zaman sürdürebilmişlerdir.

 

Asyalı delegeler, kongreye çeşitli istekler ve şikâyetler getirmişlerdi. Anadolu delegeleri maddî destek ararken, diğerleri, büyük İslâm dünyasında birlik sağlanmasını, Hintliler ise, İngilizlerin ülkelerinden kovulmasını, Çinliler de, kendilerini sömüren Japonların ve Avrupalıların ülkelerinden atılmasını, mandaterlerin egemenliğine son verilmesini istemekteydiler.

 

Ruslar, bütün bunlara kapalı cevaplar vererek hepsini uzlaştırmaya çalıştılar, fakat bundan hiçbir olumlu sonuç alınamadı. Bununla beraber kongrenin, Doğu halklarının temsilcilerini bir araya getirmek gibi büyük bir faydası oldu. Bunlar aralarında tartışmak, kinlerini bir hizaya getirmek fırsatını buldular. Davalarını birbirlerine anlattılar ve çıkar bir yol bulmaya çalıştılar. Şikâyetlerin açıklanması bunların iyi bir biçimde kavranılmasına yol açtı.

 

Moskova’nın temsilcileri ile Asya’daki çeşitli akım ve hareketlerin şefleri arasında imzalanan anlaşma, Bolşevizmin Doğu’daki politikasına uygun olarak milliyetçilere hareket özgürlüğü sağladı. Böylece Moskova, yaptığı birçok hatadan sonra, Müslüman dünyasını daha iyi anlamış, komünizmi İslâm doktrininden ayıran noktaları görmüş oldu. Moskova’nın Asya politikasını yöneten şefleri kongrede yüksekten konuşmayı bırakarak, birer fatih edasıyla konuşan mahallî Sovyet ajanlarını susmaya mecbur etmişlerdir. Rus-Müslüman işbirliğini konu alan yeni bir anlaşmaya gidilmiş ve milliyetçiliğin yayılması sonucu, yabancı vesayetine karşı Müslüman kitleler tarafından başlatılan mücadelenin artarak devamı kararlaştırılmıştır. Böylece Bolşevik Ruslarla Müslümanlar arasında bir Modus Vivendi Anlaşması’nın temelleri atılmıştır. Fakat başında Mustafa Kemal’in bulunduğu Türk idareciler buna inanmakta tereddüt ediyorlardı. Onları Ruslara inandırmak için İngilizlerin daha birçok hatalar yapmaları, bir sürü saldırıya geçmeleri, İngiliz topçusunun desteğiyle Yunanlıların bir seri istilâ hareketine başlamaları ve Anadolu’nun boğazına bıçağın dayanması gerekecektir.

 

 

Bir Müslüman devletleri konfederasyonu mu?

 

 

1920’den beri, Doğu hakkında şu esaslara dayanan bir formül düşünülmüştü: Her yerde milliyetçilik, baskı yapanlara karşı mücadele, aşağıda sayılan ülkelerde geniş bir propaganda faaliyetine girişilmesi: Kore, Sibirya, Çin ve Rus Türkistanı, Afganistan, Buhara ve Hiyve Hanlıkları, İran, Kafkasya, Türkiye, Bulgaristan, Mısır, Trablusgarp, Tunus, Cezayir ve Fas.

 

Teşkilâtın merkezi Türkistan’da, Taşkent şehrinde bulunacaktı. Enver de, Sovyet delegeleriyle birlikte oradaydı. Bu teşkilâtın görünür amacı, Müslüman devletler konfederasyonuydu. Önceleri Türk millî hareketi, büyük Ermenistan’ın ve Rum Pontüs Krallığı’nın kurulmasına karşı doğmuştu. 1920 yılında, Yunanlılara karşı kurulan, İzmir Müdafaai Hukuk Cemiyeti ile daha sonra da Trakya Müdafaa Komitesi’yle birleşti. İkinci Bakû Kongresi’nden ve Anadolu’ya yönelen İngiliz-Yunan istilâsından sonra da, Kafkasya’daki Sovyet kuruluşlarıyla ve Karadeniz’deki Rus limanlarıyla temasa geçti.

 

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin