Babıâli iki taraflı oynuyordu. Görünürde millî hareketin karşısında, ama gizliden gizliye onun yanında, Milliyetçi şefler tarafından Anadolu’da, Ermenileri Doğu’ya, Rumları da Batı’ya püskürtecek bir hükûmet kurulduğu zaman çok zayıf bir protestoda bulundu. Böyle yapmakla tarafları birbirine yaklaştırmanın da, birbirinden ayırmanın da daha kolay olacağını düşünüyordu. Bu ince düşünce tarzı eski Türk diplomasisinin esaslarından biriydi. İçinden, İngilizlerin yanlışlarına, Intelligence Service’in yaptığı beceriksizliklere gülüyordu. Anadolu’daki Rum ve Ermeni azınlıklara cömertçe birtakım imtiyazlar veriliyor, İngilizler acayip bir askere alma biçimi ile İstanbul’daki İngiliz-Levanten topluluğuna mensup ailelerden birtakım kimseleri subay olarak işgal kuvvetlerinde görevlendiriyorlardı. Ama bu gibiler üniforma altında, askerlikten çok ailevî ilişkilerini ve ticarî menfaatlerini kollamakta idiler.
Anadolu, İngilizlerin yaptıkları bu kötülüklerin uzun listesini, General Milne’nin adının korku ile anılmasını İngiltere hesabına zimmet kaydederken, İstanbul’da da birtakım gizli cemiyetler kuruluyordu: Milliyetçilerin ”Yıldız Cemiyeti” gibi. Bu cemiyet İngiliz yanlısı cemiyetle mücadeleye başladı. Ama İngilizler kendilerini tehdit etmekte olan fırtınayı, Fransa üzerine çevirmeye yarayacak usulleri keşfetmekte gecikmediler.
Van, Sivas ve Adana’daki İngiliz askerlerinin
değiştirilmesi
Her tarafta dolaşan dedikoduların yaydığı haberlere göre, Kilikya’yı işgale bir hazırlık olmak üzere, Van-Sivas-Adana üçgeni içindeki İngiliz birliklerini değiştirmeyi kabullenmişiz. İstanbul basınında, İngilizler, askerlerimizin Kilikya’ya gelişlerini protesto eden mitinglere büyük yer verdirmişler.
Türklerde heyecan büyüktür. Fransızlar Kilikya (Çukurova) da, Yunanlılar İzmir’de. Bu Türkiye’nin paylaşılması demektir. İngilizler buna karşı, ”Bizim mandamızı kabul edecektiniz, biz de sizin toprak bütünlüğünüzü sağlayacaktık” diye cevap verdiler. Bu sözler ilk defa, doğruydu. Kendi sınırları içinde bağımsız bir Türkiye, Hindistan halkına İngiltere’nin Türkiye’nin onurunu kurtarmış olduğunu gösterecekti. Halife de İngiltere’nin himayesi altında görevini yapacak, Anadolu İngiltere için bir engel olmaktan çıkacaktı. İngilizler bu fikirlerinden asla vazgeçmediler.
İstanbul’daki mücadele büyük bir heyecan içinde devam ediyordu. Acaba Anadolu’da neler olacak? Bana, ”Gelin, öğrenmeye başladığınız bu millî hareketin mahiyetini, haydut ve asilerin kimler olduğunu yerinde inceleyip tanıyın” deniyordu.
”Savaş halinin devamına ve günlük çarpışmalara rağmen, siz bizim, deli veya barbar olup olmadığımıza karar vereceksiniz.” Bu sözleri tekrar edenler, sonunda beni ikna ettiler. Biraz tereddüt ve bazı diplomatik işlemlerden sonra, ben de memleket içerilerine doğru yola çıktım. Gerçekten, bu çok büyük gayretin manasını yerinde ve hareket halinde görüp anlamak gerekiyordu.