Kendini Asya milliyetçiliğine adamak, yavaş yavaş Sovyetler’in önünde eğilmek demekti. Hâlbuki Mustafa Kemal’in politikası tam bir bağımsızlık esasına dayanmaktaydı. Bu yüzden, İngiltere ile mücadele çok fazla ileri gitmedi ve Enver’in yönetimindeki Müslüman askerlerin yardımını reddetti. O, Asya’nın Avrupa’ya geçiş kapısı olan, eski Türk kabilelerinin ve daha sonra da Moğol ordularının geçmiş olduğu Türkistan’dan çekiniyordu. Bu bölgenin Doğu sınırında bulunan Moğol kabileleri Çin’deki kardeşleriyle çok sıkı temas halindeydiler. Bölgenin güneyinde Afganistan, İngiliz yanlısı İran’la hem huduttu. İran’da ise Lenin’in en iyi propagandacılarından olan Mustafa Sabri beyinleri yıkamakta büyük bir maharet gösteriyordu.
Müttefikler Asya’daki uyanışın gücünü bilmiyorlar
Mustafa Kemal uzun bir süre, Asya’dan gelen istek ve tahriklere karşı kendini savundu. 16 Mart 1920 tarihine kadar Müttefikleri ikna edeceğini ümit ediyor ve bu konuda Fransa’nın arabuluculuğuna güveniyordu. O, Fransa’nın Doğu’da başlıca rolü almasıyla neler kazanacağını açıkça görüyor ve bunu yapacağına inanıyordu. Fransa demek liberalizm demek, milletlerin kendi başlarına yaşayabilmeleri demekti. Kilikya’daki yanlışlık mahallî bir olaydı ve her zaman düzeltilebilecek cinstendi. İşte bu sebeplerle Mustafa Kemal müzâkere yoluyla bir şeyler elde etmek istiyordu. Bu müzakere onunla bizim aramızda olacaktı. Ama bu müzakerelerden bir sonuç alınamadı ve onu kendi adamları arasında gözden düşürdü. Asyalıları da kızdırdı. Asker politikacının, bu tehlikeleri önlemesi için, diplomasinin bütün inceliklerini uygulamak gerekiyordu. O, Müttefiklerin ihanetine inandığından, aşırı uçlara karşı büyük bir enerji ile savaştı, olaylar kendisinin haklı olduğunu gösterdi.
Avrupa anlamak istemiyordu: Anadolu’nun gücü, Asya’daki uyanışın kudreti, bunlar Müttefikler için hiçbir anlamı olmayan sözcüklerdi.
İngiltere, aldığı bazı tedbirlerin uyandırdığı öfkeyi bizim üzerimize çevirdi: Yunanlılara verilen top bataryaları, bunların giriştikleri kötü hareketlerin kendilerince kabulü gibi. Ne zaman aramızdaki işbirliğinin gereklerini yerine getirmek için kendilerini uyarmak fırsatı çıksa, bu kez Almanya bizi tehdit ediyor, bu nedenle de dikkatlerimizi ve kuvvetlerimizi Rhin kıyılarına kaydırıyorduk.
1919’dan 1921’e kadar, İngilizlerin Suriye ve Kilikya’da bize karşı sürdürdükleri savaşın gerçek tarihini acaba kim, ne zaman yazacak? Şayet yazılırsa bu, harp tarihinin cidden meraklı ve öğretici bir sahifesini oluşturacaktır. Emir Faysal’ın askerlerini kim silâhlandırdı?
1920 Şubat’ında Şam’da bulunduğum sırada, İngilizlerin haber alma subaylarının Merdjaioun ve Derkhala kabilelerinin şeflerine onların bize karşı savaşmalarını sağlamak üzere cephane dağıttıklarını gördüm.
İngiliz politikasının yaptığı bu çeşitli yanlışların tümünü kavrayabilmek için Albay T. E. Lawrence’in, Sunday Times gazetesinin 30 Mayıs 1920 tarihli nüshasında yayımlanan, Orta Doğu hakkındaki raporuna bir göz atmak yeter. Orada sayılan saçmalıklara sonraları daha başkaları da eklenmiştir.