Aristoteles’in Hayatı Ve Eserleri

Aristoteles İÖ 384’de Khalkidiko Yarımadası’nın kuzeydoğu kıyısında günümüzde Stavro denilen küçük bir kent olan Stageira’da doğdu. Zaman zaman karakterinde Yunan olmayan bir yanın varlığını keşfetmek ve bunu da Yunanistan’ın kuzeyinde doğmuş olmasına bağlamak yönünde girişimler olmuştur[2]. Ancak Stageira, Andros ve Khalkis’ten itibaren kolonileştirilmiş, İonya lehçesinin farklı bir biçimini konuşan, sözcüğün tam anlamında bir Yunan kentiydi. Aristoteles’in babası Nikomakhos, Asklepias birliğine veya topluluğuna mensuptu ve ailenin sekizinci veya yedinci yüzyılda Messenia ‘dan Yunanistan’a göç etmiş olması olası görünmektedir[3]. Annesi Phaistis’in ailesi ise, Aristoteles’in hekim olan babası Makedonya Kralı II. Amnytas’ın arkadaşıydı. Aristoteles’in çocukluğunun bir kısmını Pella’da, yani krallığın merkezinde geçirmiş olması olasıdır. Aristoteles’in doğa bilimine ve her şeyden çok da biyolojiye karşı gösterdiği ilgiyi bir hekim ailesinde yetişmiş olmasında aramak akla yatkın olacaktır. Galenos bize, Asklepias ailelerinin çocuklarını kadavra üzerinde eğittiklerini söylemektedir[4]. Aristoteles’in de bu alanda belli bir eğitim almış olması, ayrıca cerrahi müdahalelerde babasına yardım etmiş olması olasıdır. Aristoteles’i hekimlik taslayan şarlatan olmakla itham eden öykünün kaynağı da herhalde budur. Henüz bir çocukken anne babası ölmüş ve vesayeti akrabalarından Proksenos’a verilmiştir. Daha sonra Aristoteles de onun oğlu Nikanor’u evlat edinecektir.

Aristoteles onsekiz yaşındayken Atina’da Platon’un okuluna girmiş ve Platon’un ölümüne kadar ondokuz yıl orada kalmıştır. Onu Akademi’ye çeken şeyin felsefi hayata karşı duyduğu bir eğilim olduğunu düşünmemiz gerekmez. O yalnızca Yunanistan’ın sunabileceği en iyi eğitimi almaktaydı. Okula katılmaktaki amacı ne olursa olsun, Platon’un felsefesinde hayatının ana etkisini bulduğu açıktır. Bu kadar güçlü bir beynin Platon’un bütün öğretilerini sorgulamadan kabul etmesi olanaksızdı. Önemli noktalarda ciddi görüş ayrılıkları Aristoteles için gitgide daha açık bir hal almıştır. Ancak bilimsel eserlerinden farklı olarak felsefi eserlerinde Platonculuğun etkisini taşımayan tek bir sayfa yoktur. Belirli Platoncu öğretilere saldırdığında bile Aristoteles, sıklıkla, kendisini, eleştirdiği kişilerin grubu içinde sayar ve onları ortak ilkelerini anımsatır[5]. Antikçağın diğer büyük insanları gibi onun da iftiracıları olmuştur. Hayatının son zamanlarında Platon’un gözdesi olmuş ve onun tarafından par exelence [en mükemmel] ‘okuyucu ve ‘okulun beyni’ olarak adlandırılmıştır. Daha sonra kendi görüş noktası daha açık bir hale geldiğinde Platon’la ilişkileri daha az dostça olmuş olabilir. Ancak Platon yaşadığı sürece Akademi’nin sadık bir üyesi olmuştur. Ünlü bir pasajında[6] kendisi için çok değerli olan Platoncu Okul’u eleştirmek biçimindeki tatsız görevden zarif bir tarzda söz eder.

Bununla birlikte bütün bu yirmi yıl boyunca onun basit bir çömez olarak kaldığını düşünmememiz gerekir. Eski felsefe okulları ortak bir ruhun bir araya getirdiği ve aynı temel görüşleri paylaşan, ancak göreli bağımsızlık içinde kendi özel araştırmalarını da yapabilen insanların oluşturduğu topluluklardır. Bütün bu yıllar boyunca Aristoteles’in doğa bilimi araştırmalarını, Platon’un veya okulun başka herhangi bir üyesinin kendisini götürebileceğinin çok ötesine taşıdığı varsayılabilir. Aynı zamanda belki yalnızca retorik konusunda İsokrates’in anlayışına karşı olan dersler vermiş görünmektedir. İsokrates’ten ders almadığı anlaşılmaktadır, ancak düzgün ve sade bir biçimde düşüncesini ifade etme özelliği ve bazen etkileyici bir yüceliğe yükselebilen düz ve kolay üslubu[7], Yunan ve Latin üslûbu üzerindeki etkisi o kadar büyük olan bu ‘yaşlı belagat ustası’na çok şey borçludur. Aristoteles’in Retorik’te bu kadar sık değindiği başka bir yazar (Homeros hariç) yoktur. Bununla birlikte, İsokrates’in düşünce yoksulluğuna ve hitabetle ilgili başarıyı hakikat araştırmasının üstünde tutmasına ilişkin Platoncu küçümsemeyi de paylaşmaktadır. Gençlik günlerinde bu onu İsokrates’i eleştirmeye götürmüş ve bu eleştiri İsokratesçi okulu çok kızdırmıştır. Fazla özgün olmayan felsefi düşüncelerini az çok popüler bir biçimde dile getirdiği kaybolmuş eserlerinden bir kısmı büyük bir olasılıkla bu döneme aittir. Ayrıca günümüze ulaşan eserlerinin bazılarına da bu olasılıkla bu dönemde başlamıştır.

Platon’dan sonra yerine İÖ 348-7’de Aristoteles’in en az hoşlandığı Platoncu eğilimleri -özellikle (felsefeyi matematiğe dönüştürme’ eğilimini[8]- temsil eden Speusippos geçtiğinde, hiç kuşkusuz okulda kalmaya karşı içinde ibr isteksizlik duymuştur. Ancak anlaşılan, bu dönemde kendi okulunu açmak yönünde de henüz bir arzu duymamıştır. Olynthos’un devrilmesi ve Yunan konfederasyonunun dağılması sonucu Atina’da ortaya çıkan Makedonya karşıtı duygular, Makedonya’yla ilişkileri olan bir yabancı için Atina’yı artık güvenli olmayan bir şehir haline getirmiş olmalıdır. Ancak bu neden, onunla birlikte ayrılan Akademi’den arkadaşı Ksenokrates’i pek etkilemiş olamaz. Nedenleri ne olursa olsun Aristoteles, Akademi’den eski arkadaşı, daha önce köle olduğu halde şimdi Mysia’da Atarneus ve Assos’un efendiliğine yükselmiş ve etrafına küçük bir Platoncu grup toplanmış olan Hermeias’ın davetini kabul etmiştir. Aristoteles bu çerçevede aşağı yukarı üç yıl geçirmiştir. Bu sırada Hermaias’ın davetini kabul etmiştir. Aristoteles bu çevrede aşağı yukarı üç yıl geçirmiştir. Bu sırada Hermeias’ın evlat edindiği yeğeni olan ve kendisiyle aynı adı taşıyan bir kız çocuk verecek Pythias’la evlenmiştir. Görünüşe göre Pythias, Aristoteles’in Atina’da bulunduğu son dönemde ölmüştür. Onun ölümünden sonra Aristoteles, Stageiralı bir kadın olan Herpyliss ile tam anlamıyla yasal olmayan, ancak sürekli ve sevgi dolu bir ilişkiye girecek ve ondan da Nikomakhos’a Etik’e adını verecek Nikomakhos isimli bir oğlu olacaktır.

Bu üç yılın sonunda Aristoteles Lesbos’a [Midilli] yakın bir ada olan Mitylene’ye gider. Onu oraya çekenin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak Akademi’den eski bir arkadaşı ve bu adanın yerlisi olan Theophrastos bu adada ona uygun bir yerleşim imkanı sağlamış olabilir. Aristoteles’in biyoloji alanındaki araştırmalarının çoğu Assos’ta ve en çok da Mytlene’de bulunduğu döneme aittir. Eserleri dikkati çeken bir sıklıkla civarda, özellikle de Pyrrha lagününde gözlemlenen doğabilim olaylarına işaret etmektedir[9].

İsokrates’in bu döneme ait, Lise’de yerleşmiş ve kendisine yeterince saygı göstermeyen filozoflarla ilgili bir göndermesi[10] diğerlerinin yanı sıra Aristoteles’e de gönderme yapan bir pasaj olarak yorumlanmıştır. Eğer durum öyleyse, Aristoteles bu dönemde Atina’ya, eski biyografların hiç haberdar olmadığı bir ziyarette bulunmuş olmalıdır. Ancak bu varsayım temelsiz görünmektedir. 343-342’de, Aristoteles’i büyük bir olasılıkla kendisiyle aynı yaşta bir çocukken tanıyan ve hiç kuşkusuz Hermeias’tan adını tekrar duyan Makedonya Kralı Philippos, o sırada onüç yaşında olan İskender’in eğitimini üzerine almak üzere davet etmiştir. Makedonya sarayıyla eski ilişkilerini yeniden kurmayı arzulayan ve Politika’da gördüğümüz gibi gelecekteki hükümdarların eğitimen büyük önem veren Aristoteles bu daveti kabul etmiştir. Bu konum ona sarayda nüfuz kazandırmış ve Strageira, Atina ve kendisiyel birlikte Pella’ya giden Theophrastos’un doğduğu kent olan Eresos lehine aracılık yapmasını sağlamıştır. Seçkin öğrencisine verdiği eğitim hakkında hemen hemen hiçbir şey veya çok az şey bilinmektedir. Öğretiminin başlıca konusu büyük bir olasılıkla Yunan eğitiminin temeli olan Homeros ve trajedi yazarları olmuştur. Aristoteles’in İskender için İlyada’nın metnini tekrar gözden geçirdiği söylenir. Ancak öğrencisi daha ileri bir eğitimden yararlanacak kadar büyüktü. Aristoteles onunla özellikle hükümdarların görevleri ve yönetim sanatı üzerine tartışmalar yapmış olmalıdır. O, İskender için biri Monarşi diğeri Koloniler hakkında olmak üzere iki eser kaleme almıştır. Bunların ikisi de Yunan Krallarının ve Yunan kolonileştiricilerinin en büyüğü olacak biri için özellikle ilginç konulardı. Aristoteles’in -Pella’da, sonra civardaki Mieza kraliyet şatosunda- İskender’le birlikte bulunduğu dönemde özel olarak politik konularda yoğunlaştığını ve Anayasalar toplama tasarısının burada ortaya çıktığını varsayabiliriz. İskender’in dehası onu düşünce hayatına değil, bir eylem hayatına, Aristoteles Philippos’u bu konuda uyarmış olsa da, Asya’nın fethine ve yine Aristoteles’in Yunanlıların barbarlar üzerindeki tartışılmaz üstünlüğü görüşüne aykırı bir girişim olan Yunan uygarlığıyla birleştirme girişimine götürmüştür. Görünüşe göre bu iki insan arasındaki ilişki hiçbir zaman bütünüyle kopmamıştır. Ancak İskender’in 340’ta babasının yerine naip olarak atanmasıyla öğrenciliğinin bitmesinden sonra aralarında gerçek bir yakınlık olduğunu gösteren hiçbir şey yoktur. Aristoteles bundan sonra büyük bir olasılıkla Stageira’ya yerleşmiştir. Aristoteles’in Makedonyalılarla kurduğu dostlukların en süreklisinin, yani bir süre sonra İskender Asya’dayken yerine naip olarak atanacak ve böylece Yunanistan’ın en önemli adamı haline gelecek olan Antipater”le dostluğunun, İskender ile birlikte olduğu bu süre içinde başladığı kesindir[11].

335-4 yılında Philippos’un ölümünden kısa bir süre sonra Aristoteles Atina’ya geri döner ve bunun ardından hayatının en verimli dönemi başlar. Şehrin dışında, kuzeydoğu bölgesinde, büyük bir olasılıkla Lykabettos Dağı’yla İlissos arasında, Apollon Lykeios ve Musalara adanmış olan ve geçmişte Sokrates’in çok sık uğradığı bir yer olduğu söylenen[12] bir koruluk uzanmaktaydı. Aristoteles burada birkaç bina kiralar[13] -bir yabancı olduğu için satın alma hakkı yoktur- ve okulunu kurar. Burada her sabah öğrencileriyle ağaçlar arasındaki loggie’de [açıklık] gezinerek[14] en güç felsefe sorunlarını tartışır. Öğleden sonraları veya akşamları ise daha geniş bir halk topluluğuna daha basit konuları açıklar. Bu, akroamatik, yani ileri düzeydeki derslerle, eksoterik, yani herkes tarafından anlaşılabilir dersler arasındra ayrım yapan eski bir gelenektir. Bu ayrımın sağlam temellere dayandığı kesindir. Ancak Aristoteles bazen düşünüldüğü gibi, ne akroamatik derslerinde herhangi bir mistik öğretinin varlığına işaret etmektedir, ne de halka yönelik derslerinde onlara hakikatin bütününü göstermemeye çabalamaktadır. Daha soyut konular -mantık, fizik ve metafizik- daha yoğun bir inceleme gerektirmekte ve daha dar bir çevreyi ilgilendirmekteydi. Buna karşılık retorik, sofistik ya da politika gibi konular daha geniş bir talebe yanıt veriyordu, dolayısıyla daha halka dönük bir biçimde sergilenebilirlerdi[15].

Aristoteles burada büyük bir olasılıkla yüzlerce kitap yazmayı bir araya toplamış ve daha sonra İskenderiye ve Bergama kütüphaneleri için örnek oluşturacak ilk büyük kütüphaneyi kurmuştur. Aynı şekilde çok sayıda haritayı bir araya getirerek bir koleksiyon düzenlemiş ve derslerinde, özellikle doğa bilimi derslerinde yararlandığı bir nesneler müzesi oluşturmuştur. İskender’in bu koleksiyonu toplayabilmesi için kendisine 800 talent verdiği ve Makedonya İmparatorluğu’nun sınırları içinde yaşayan bütün avcılara, kuşçulara ve Aristoteles’in imparatorluğun en uzak bölgeleri hakkındaki bilgisi, bu emirlerden beklenebileceği kadar doğru değildir. Bununla birlikte bu öyküde büyük bir olasılıkla doğru bir şeyler vardır. Aristoteles’in okul için düzenlediği bir yönetmelikten söz edilmektedir. Bu yönetmeliğe göre her üye sırayla, örneğin ‘on gün süreyle’ okulu ‘yönetmek’ten sorumlu tutulmaktaydı. Bu, herhalde her birinin bu süre boyunca, daha sonra ortaçağ üniversitelerinde benimsenecek yönteme uygun olarak,[16] başka şeylerin yanı sıra tüm katılanlara karşı şu veya bu tezi savunmak suretiyle tartışmaları yönetmekle sorumlu oldukları anlamına gelmekteydi. Aristoteles’in okulunda ortak yemekler yendiği ve ayda bir kez kurallarını bizzat Aristoteles’in düzenlediği bir şölen verildiğini biliyoruz. Ancak okulda yapılan çalışmalarla uygulanan işbölümü hakkında çok az şey biliyoruz. Aristoteles’in günümüze ulaşmış eserlerini oluşturan notlarının kaleme alınışı, büyük bir olasılıkla Lise’yi yönettiği oniki onüç döneme aittir ve bu eserlerin meydana getirilmesi için gerekli düşünce ve araştırmalar, ön çalışmaların bir kısmının öğrencileri tarafından yapıldığını düşünsek bile, benzeri olmayan bir zihin gücüne işaret etmektedir. Bu dönemde Aristoteles, bilimler sınıflamasının bugün hâlâ varlığını sürdüren biçimiyle ana çizgilerini belirlemiş ve bilimlerin çoğunu, kendisinden önce ulaşmış oldukları noktadan çok daha ileri bir noktaya götürmüştür. Bazı bilimlerde, örneğin mantıkta,[17] Aristoteles’in bir öncüsü olmadığı ve yüzyıllar boyunca ona layık bir takipçisi olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca Aristoteles’in okulu etik ve politika gibi pratik konulara gösterdiği ilgi nedeniyle gündelik hayat üzerinde, Sokrates veya Platon’a eşit ve aynı dönemde Akademi’nin kendi içine kapanmış öğrencilerinden çok daha fazla bir etkide bulundu.

İskender’in 323 yılında ölümüyle Atina bir kez daha Makedonya karşıtı duyguların merkezi olur ve Aristoteles’in Makedonya’yla bağlantıları onu Atinalıların gözünde kuşkulu duruma düşürür. Platoncu ve İsokratesçi okulların düşmanlıkları, büyük bir olasılıkla ona karşı duyulan politik duygularla beslenmiştir. Sonuçta, Hermeias hakkında yazdığı bir övgü şiiri ve mezartaşı yazısına dayanan saçma bir d insizlik ithamıyla mahkemeye verilir. Atinalıların ‘felsefeye karşı ikinci bir cinayet işlemelerine'[18] fırsat vermemeye kararlı olan Aristoteles, okulu theophrastos’un ellerine bırakarak ve Makedonya etkisinin en çok görüldüğü yerlerden biri olan Khalkhis’e çekilir. Orada, 322 yılında, uzun yıllardan beri çektiği bir hastalıktan ölür. Vasiyetini bize Diogenes ulaştırmıştır. Aristoteles vasiyetinde, akrabalarının lehine bazı maddeler koymayı, kölelerinin satılma tehlikesini önlemek ve Politika’sının bir öğüdünü uygulamaya koyarak bazılarının özgürlüklerini elde etmesini sağlamak için önlemler almayı ihmal etmemiştir. Bazen Aristoteles’i yalnızca kişileşmiş bir akıl olarak görme eğilimi gösteririz; ama vasiyeti iyiliksever ve şefkatli bir kişiliği olduğunun en açık kanıtıdır.

Aristoteles’in dış görünüşü veya hayat tarzı hakkında çok az şey bilinmektedir.[19] Güvenilir bir gelenek onu kel, ince bacaklı, küçük gözlü, kekeleyerek konuşan ve dikkati çekecek kadar güzel giyinen bir insan olarak betimler. Kötü niyetli düşmanları ise onu kadınsı bir sefih bir hayat süren bir insan olarak temsil eder. bizzat kendisi tarafından ifade edilen görüşlere dayanarak kabul edilebilecemiz şey, çileci alışkanlıkları olmadığıdır. Ayrıca yüzünün ifadesinde kendisini gösteren alaycı bir karaktere sahip olduğu söylenmiştir. Diogenes Laertios büyük bir espri gücüne tanıklık eden bazı sözlerini aktarmıştır.

ARİSTOTELES’İN ESERLERİ

Aristoteles’in eserleri üç ana bölüme ayrılabilir: Birincisi, kendisi tarafından yayımlanan, az çok halka yönelik eserlerdir. İkincisi, bilimsel inceleme yazıları için oluşturduğu malzemelerden ve notlardan, üçüncüsü ise bilimsel eserlerinin kendilerinden oluşur. Athenaion Politeia [Atinalıların Anayasası] dışında günümüze ulaşan eserlerin tümü -gerçekten ona aitseler- üçüncü gruba girer. Diğerlerine gelince, onlar hakkındaki bilgimiz eski yazarların kendi eserlerine aldığı fragmanlara ve antikçağdan bize ulaşan üç listeye dayanmaktadır. Bu listelerin en eskisi Diogenes Laertios’unkidir (İS üçüncü yüzyıl).[20] Listenin başında halka yönelik gibi görünen ve büyük bir bölümü Platon’u taklit ederek diyalog biçiminde yazılmış ondokuz eser bulunmaktadır. Bu diyaloglar Platon’un ilk diyalogları kadar çarpıcı değildir. Bununla birlikte hiç kuşkusuz Aristoteles’in günümüze ulaşan eserlerine oranla çok daha fazla edebi amaçla yazılmışlardır. Cicero’nun Aristoteles’in flumen orationis aureum’ini[21] [hitametin altın nehri] övmesini, Quintilianus’un eloquendi suavitas’ından[22] [belagatin tatlılığı] söz etmesini sağlayan hiç kuşkusuz bu eserlerdir. Aristoteles’in bu yazma biçimini, hâlâ Platon’un okulunun bir üyesi olduğu gençlik döneminde kullandığını düşünmek yanlış olmayacaktır. Diyaloglarının Platoncu adları -Politikos [Siyaset Adamı], Sophistes [Sofist], Meneksenos, Symposium [Şölen]- ve genellikle platoncu olan içerikleri de bunu doğrular. Büyük bir olasılıkla bu diyalogların en erkenlerinden biri Grylos adıyla da bilinen Retorik Üzerine’dir. Grylos, Ksenophon’un Mantinea Savaşı’nda (362-1) öldürülen oğluydu ve diyalog büyük bir olasılıkla yine bu tarihten fazla geç olmayan bir tarihde yazılmıştır. Bir başka erken dönem diyaloğu, adını, Aristoteles’in 354-3’te ölen dostu Kıbrıslı Eudemon’tan alan Eudemos veya Ruh Üzerine adlı diyalogdur. Bu diyalog model olarak Phaidon’u yakından takip etmekte ve Platoncu öğretinin doğumundan önceki varlık, ruhgöçü ve anımsama öğretilerini tartışmasız kabul etmekteydi. Kıbrıs Prensi Themison’a hitaben yazılan ve onu felsefi hayata teşvik amacını güden Protreptikos da[23] büyük bir olasılıkla aynı döneme aitti. Bu eser antikçağda çok popülerdi ve İamblikhos’a kendi Protreptikos’unun malzemesini, Cicero’ya ise Hortensius’un modelini sağlamıştır. Felsefe Üzerine adını taşıyan diyaloğu ise daha geç bir döneme aittir. Bu eserde Aristoteles, insanlığın gelişmesi üzerine büyük ölçüde Platoncu özellikler taşıyan bir açıklama vermekteydi. Yalnızca dünyanın öncesiz ve sonrasız var olduğunu ileri sürmesi yanı sıra İdealar öğretisiyle İdeal Sayılar öğretisine karşı çıkması bakımından Platon’dan ayrılmaktaydı. Bu diyalog Metafizik’in en erken kısımlarıyla hemen hemen aynı döneme aittir. İskender veya Koloniciler (Koloniler?) Üzerine adlı diyalogla Monarşi Üzerine adlı eser, daha geç bir döneme, yani Aristoteles’in Makedonya sarayındaki ikameti dönemine (veya daha da geç bir döneme) aittir. Neredeyse yalnızca adlarını bildiğimiz diğer diyalogları şunlardır: Adalet Üzerine, Şairler Üzerine, Zenginlik Üzerine, Dua Üzerine, Asil Doğuş Üzerine, Eğitim Üzerine, Haz Üzerine, Nerinthos ve Erotikos.

Bu eserler dışında, üç örneği korunmuş olan şiirleri ve mektupları sayılabilir. Bu mektupların bize kadar ulaşan fragmanları arasında Antipater’e yazılanlar en hakiki olanlar gibi görünmektedir.

Ne kaybolmuş notları ne malzeme koleksiyonları ne de yine kaybolmuş bilimsel eserleri hakkında söyleyeceğimiz fazla şey vardır. Zamanında Aristoteles’in olduğuna inanılan iki yüzden fazla eserin adı, üç eski katalogda korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. Ancak bu adlar çoğu kez birbirini yinelemektedir ve listelerin, farklı kitaplardan çok farklı el yazmalarını içerdiklerine inanmamız için her türlü neden mevcuttur. Diogenes Laertios’un listesinde yer alan ve ilk bakışta pek tanıdık olmayan bir çok eser, günümüze ulaşan eserlerin kısımlarına işaret ediyor görünmektedir.[24] Bu konuyla ilgili olarak belirtmek gerekir ki, Aristoteles’in mevcut eserlerinin pek çoğu bölünmez bütünler olmayıp, birbirleriyle ilişkili temalar üzerinde bir denemeler toplamıdır ve orijinal birimler, bazen Aristoteles’in kendisi, bazen (Metafizik’te olduğu gibi) yayımcıları tarafından bir araya getirilen bağımsız denemelerdir.[25] Kaybolmuş kitaplarının bazılarına ait uzun fragmanlara eski yazarlar tarafından değinilmiştir. Bu tür durumlarda içerikleri hakkında oldukça doğru bir fikir edinmemiz olasıdır. Bu eserlerden hiç olmazsa bir tanesi, göründüğü kadarıyla düzgünce kısaltılmış olarak günümüze kadar ulaşan eserler arasındaki olası bağlantıları ortaya çıkarmak üzere hiç de sonuçsuz kalmayan bir hayli bilimsel çaba harcanmıştır. Ancak yalnızca günümüze kadar ulaşanlar bile Aristoteles’in geniş edebi etkinliğinin bütünü hakkında olmasa da, ele aldığı çeşitli konuların genişliğine ilişkin oldukça doğru bir fikir oluşturmamıza yeter.

Mevcut eserler içinde önce, en azından altıncı yüzyıldan bu yana Organon ya da düşüncenin aleti olarak bilinen mantıkla ilgili kitaplar grubunu ele alabiliriz. Alışılagelen sıraya göre bunların ilki Kategoriler’dir. Bu kitabın Aristoteles’e ait olduğu kabul edilmemiştir. Bu kitapta genel olarak Aristoteles’e ait olduğu kabul edilen eserlerin herhangi birine açık bir gönderme yoktur. Ancak ilkçağda Aristoteles’e ait olduğu tartışmasız olarak kabul edilmiş[26] ve İS üçüncü yüzyılda yaşayan Porphyrios’tan başlayarak bir dizi şerhçi tarafından gerçekten ona ait bir eser olarak şerhedilmiştir. Aristoteles’e ait olduğuna yönelik kanıtlar Andronikos’a kadar (İÖ birinci yüzyıl başları) geri gitmektedir.[27] Aristoteles’in öğretisi açısından ortaya konan karşı kanıtlar[28] ise kesin değildir ve eserin gerek grameri[29] gerekse üslubu tamamen Aristotelesçidir. Kategorilerden sonra gelenler diye adlandırılanları konu alan son altı bölüm biraz farklı planlanmıştır. Andronikos bunlardan kuşkulanmıştı, çünkü kitabın amacıyla ilgileri yoktu. Yine de Aristoteles’in eseri olmaları olasıdır.

Önerme Üzerine Andronikos’un kuşkulandığı bir eserdir. Bunun nedeni anlaşıldığına göre[30] Ruh Üzerine’ye bir gönderme yapması[31] ama Ruh Üzerine’de buna karşılık gelen bir pasajın bulunmamasıdır. Ancak Aristoteles’e ait olduğu kesin olan eserlerinde de çeşitli biçimlerde açıklanan böyle birçok gönderme vardır. Bu eserin Aristoteles’e ait olduğu yolunda güçlü dış kanıtlar vardır. Theophrastos ve Eudemos’un ikisi de, ona ait olduğunu varsayıyor görünen kitaplar yazmıştır ve Ammonios kuşkulanan tek eleştirmenin Andronikos olduğunu söyler.[32] Sonuç olarak üslubu ve gramerine bakıldığında Aristoteles’e ait olduğunu düşünmek olasıdır. Bunun aksine dair söylenebilecek tek şey, büyük bir kısmının fazla basit olmasıdır. Ancak Aristoteles’in ileri düzeydeki dersler dışında giriş dersleri de verdiği bir gerçektir.[33]

Topikler[34] ve Sofistik Delillerin Çürütülmesi [Sophistic Elenchi] gibi Birinci ve İkinci Analitikler de hiç kuşkusuz Aristoteles’indir. Aristoteles, Sofistik Delillerin Çürütülmesi’ni Topikler adı altında da saymaktadır, bunun nedeni son kısmının bir bütün son kısmının bir bütün olarak Topikler’in epilogu olmasıdır.

Fizikle ilgili kitaplar Aristoteles’e ait olduğu kesin olan bir eserler grubuyla başlar: Fizik, Gökyüzü Üzerine, Oluş ve Yokoluş Üzerine, Meteoroloji. Fizik, önce, ilki I-IV., diğeri V., VI., VIII. Kitapları içeren iki ayrı incelemeden meydana gelmekteydi. Çünkü Aristoteles genellikle ilk gruba Fizik veya Doğa Üzerine kitaplar olarak, ikinciye ise Hareket Üzerine kitaplar olarak gönderme yapmaktadır. Daha sonraki Peripatetikler arasında da bu ayrımın izleri görülür. Ancak Aristoteles Fizik terimini yalnızca bu kitaplara değil, fizik problemleriyle ilgili diğer eserlerine de işaret eden bir terim olarak kullanmaktadır. VII. kitap, eseri gözden geçirdiğinde Eudemos tarafından bir tarafa bırakılmıştır ve daha çok giriş niteliğinde notlardan meydana gelmektedir.[35] Meteroloji’nin IV. Kitabı herhalde Aristoteles’e ait değildir[36] ve kayıp bir kitabın yerine konmuş olabilir.

Aristoteles’in külliyatı içinde bir sonraki eser olan Dünya Üzerine’yi gerçekten Aristoteles’e ait bir eser olarak görmek için hiçbir neden yoktur. Bu kitap aslında, Aristotelesçi olan bir öğretiyi Stoa kökenli öğretilerle bir araya getiren bir popüler felsfee ürünüdür ve özellikle Posidonios’a çok şey borçludur. Büyük bir olasılıkla İÖ 50 yılı ile İS 100 yılları arasına tarihlenebilir.

Bundan sonra gerçekten Aristoteles’e ait olan psikoloji üzerine bir dizi eser gelir: Ruh Üzerine ve Küçük Doğal Şeyler ortak adıyla bilinen diğer eserler, yani Duyu ve Duyusallar Üzerine, Bellek ve Anımsama Üzerine, Uyku Üzerine, Uykusuzluk Üzerine, Uyku Aracılığıyla Yapılan Kehanet Üzerine, Hayatın Uzunluğu ve Kısalığı Üzerine, Hayat ve Ölüm Üzerine, Solunum Üzerine. Yayımcıları Hayat ve Ölüm Üzerine’nin ilk iki bölümüne Gençlik ve İhtiyarlık Üzerine adını vermişlerdir. Aristoteles’in bir başka yerde bu konuyla ilgili bir eser vaat etmiş olmasına rağmen gerçekten yazdığı kuşkuludur. Bu iki bölüm hiç kuşkusuz bu konuyu ele almamaktadır.

Psikolojiyle ilgili eserler dizisinin sonuncusunu oluşturan Tin Üzerine Aristoteles’in değildir; çünkü Aristoteles’in bilmediği atardamar ve toplardamar ayrımını kabul etmektedir. Söz konusu kitap ünlü hekim Erasistratos’un öğretisini yansıtır görünmektedir ve belki İÖ 250 yılı civarına tarihlenebilir.

Psikolojiyle ilgili eserler dizisinin ardından doğa tarihi üzerine bir grup eser gelmektedir. Bu grubun ilk eseri olan Hayvanlar Tarihi’nin X. kitabı sahtedir ve İÖ üçüncü yüzyıldan kalmış olması olasıdır. Hayvanların Tarihi bir olgular derlemesidir. Arkasından Aristoteles’in bu olgulara dayanan teorilerini ortaya koyduğu eserler gelir. bunlardan birincisi, ilk kitabı biyolojiye gelen bir giriş olan Hayvanların Kısımları Üzerine’dir. Hayvanların Hareketi Üzerine de birçok bilgin tarafından, Tin Üzerine’ye yapılan göndermelerden dolayı,[37] sahte kabul edilmiştir. Ama son zamanlarda Aristoteles’e ait olduğu düşünülmeye başlanmıştır. Kitabın üslubu Aristotelesçi’dir ve içeriği de üstada layıktır. Hayvanların Yürüyüşü Üzerine ve Hayvanların Oluşumu Üzerine hiç tartışmasız Aristoteles’indir. Hayvanların Oluşumu Üzerine’nin son kitabı, aynı zamanda Hayvanların Kısımları Üzerine’nin epilogudur.

Biyolojiyle ilgili eserlerin ardından bir dizi sahte kitap gelir. Renkler Üzerine Teophrastos ve Straton’a, İşitilenler Üzerine daha büyük bir olasılıkla Straton’a atfedilmiştir. Physiognomonica (İÖ üçüncü yüzyıl ?) belki her ikisi de Peripatetikçi olan iki eserin birleşmesinden oluşmaktadır. Aristoteles’in külliyatı içinde Bitkiler Üzerine, tarihi en ilginç eserdir. Kendi göndermelerinden Aristoteles’in bitkiler hakkında bir eser yazdığı anlaşılmaktadır. Ancak bu Aphrodisyaslı Aleksandros zamanında kaybolmuştur. Bugün elimizde bulunan ve yazarı büyük bir olasılıkla Augustus çevirisinden yapılan Latince bir çeviridir. Olağanüstü Hikayeler Üzerine adıyla bilinen eğlenceli eser, (1) Theophrastos ve başkalarının biyolojiyle ilgili eserlerinden yapılmış seçmelerle, (2) çoğunluğu Posidonios tarafından Tauromeniumlu Timaios’tan (y. İÖ 350-260) aktarılmış tarihsel seçmeler (bu iki kısım büyük bir olasılıkla Hadrianus’tan daha önceye gitmeyen bir zamanda bir araya getirilmişlerdir) ve (3) büyük bir olasılıkla altıncı yüzyıl kadar geç bir tarihe ait olan bir ekten (y. 152-178) meydana gelmektedir. Görünüşe göre Mekanik erken Peripatetikçi okula -belki Straton’a veya öğrencilerinden birine- aittir. Bu eser kaldıraç, makara ve teraziyi ele almakta ve statiğin bazı temel ilkelerini -virtüel hızlar yasası, kuvvetlerin paralelogramı ve atalet ilkesi- oldukça büyük bir başarıyla sergilemektedir.

Problemler, büyük ölçüde Aristotelesçi öncüllere dayanmakla birlikte geç Peripatetikçi okulun özelliği olan bir materyalizmin sayısız izlerini taşımaktadır. Eser belki beşinci ya da altıncı yüzyıldan daha ileriye gitmeyen bir tarihte, esas olarak Theophrastos’un külliyatından, ancak aynı zamanda geniş ölçüde Hippokratesçi okula ait kitaplardan ve nihayet birkaç durumda da Aristoteles’in elimizde bulunan eserlerinden alınmış matematik, optik, müzik, psikoloji ve tıpla ilgili çeşitli problem derlemelerinin bir araya getirilmesinden meydana gelmiş görünmektedir. Bu eser, Aristoteles’in öğrencilerini yönelttiği çalışmaların ne kadar geniş bir alanı kapsadığını göstermesi bakımından ilginçtir. Bunlar içinde genel olarak en ilginçleri olan Müzik Problemleri, biri en erken İÖ 300, diğeri geç İS 100 yılına tarihlendirilmiş iki derlemeden oluşmaktadır.

De Lineis Insecabilibus [Bölünmez Doğrular Üzerine], her şeyden önce doğrudan Ksenokrates’e karşı yöneltilmiştir ve büyük bir olasılıkla onun zamanından daha sonrasına ait değildir. Öğretisi Theophrastos’unkini andırmaktadır. Simplikios da bu kitabı Theophrastos’a mal etmekteydi; yazarının Straton olduğu bile iddia edilmiştir. Ventorum Situs [Rüzgârların Durumu] genellikle Theophrastos’a mal edilen ve hemen hemen onun zamanından kalma İşaretler Üzerine adlı bir kitaptan yapılmış bir seçmedir. Ksenophanes, Zenon, Gorgias (veya daha doğrusu Melissos, Ksenophanes, Gorgias) büyük bir olasılıkla gerçekten Aristoteles’in yazdığı kitaplara dayanmaktadır. Ancak elimizdeki şekliyle İS birinci yüzyılda yaşamış bir derlemecinin eseridir.

Metafizik’e bu adla yapılan ilk gönderme Şamlı Nikolaos’ta bulunmaktadır. Daha sonra sürekli olarak karşılaştığımıza göre, bu sözcükle, Nikalaos’un yaşça kendisinden daha büyük çağdaşı Andronikos’un Aristoteles’in eserlerini yayımlamaya çalışmasından kaynaklandığını ve yalnızca Andronikos’un Aristoteles’in eserlerini yayımlamaya çalışmasından kaynaklandığını ve yalnızca Andronikos’un yayım faaliyetlerinde fizikle ilgili eserlerden sonraya yerleştirilen eserlerin kastedildiğini düşünebiliriz. Hesykhios’un Aristoteles’in eserleriyle ilgili kataloğu 10 kitaplık bir Metafizik’ten söz etmektedir. Bu büyük bir olasılıkla bizim Metafizik’imizdir. Ancak bunda eksik olan şunlardır: (1) Adı, Metafizik’e orijinal numaralanması tamamlandıktan sonra eklendiğini gösteren a [alfa] kitabı. Bu kitap metafiziğe değil, fiziğe veya genel olarak teorik fiziğe bir giriştir. Karakteri bakımından Aristotelesçidir. Ancak eski bir gelenek onu Eudemos’un yeğeni Pasikles’e mal etmektedir[38] ve bu mal ediş, daha tanınmış bir kişiye mal edişten daha doğru görünmektedir. 10 kitaplık Metafizik’te eksik olan diğer kitap hiç kuşkusuz, (2) Hesykios’un listesinde Sözcüklerin Çeşitli Anlamları Üzerine adıyla tek başına anılan D [delta] kitabıdır. Diğer eksik bir kitap, (3) ilk kısmı yalnızca B G E kitaplarının kısaltılmış bir versiyonu, son kısmı ise Fizik’in II., III. ve V. kitaplarından alınma bir dizi seçme olan K kitabıdır. K kitabının grameri, bazı bakımlardan Aristoteles’çi değildir[39] ve hemen hemen kesin olarak bir öğrencinin tuttuğu notlardan oluşmaktadır.[40] Nihayet on kitaplı Metafizik’te eksik olan son kitap büyük bir olasılıkla, (4) herhangi bir kitaba gönderme yapmayan (ve fiziksel töz üzerine giriş niteliğinde bir açıklamayla birlikte) İlk Neden hakkında bağımsız bir incelemeyi oluşturan L [landa] kitabıdır.

Metafizik’in en eski kısımları büyük bir olasılıkla A D K (ilk kısmı), L ve N kitaplarıdır. K’nın yerini daha sonra B G E kitapları almıştır; (N’nin adha sonraki ve çok farklı bir versiyonu olan) M, N’den önceye yerleştirilmiştir, ve A B G E Z H F I M N kitapları bir bütün olarak işlenmiş ve büyük bir olasılıkla Aristoteles’in kendisine mal edilebilecek çok sayıdaki çapraz göndermeyle birbirleriyle ilintilendirilmiştir.

Daha sonra etikle ilgili bir dizi inceleme gelmektedir; Nikomakhos’a Etik, Magna Moralia ve Eudemos’a Etik. Birçok bilgin Eudemos’a Etik’in Aristoteles’in öğrencisi Eudemos tarafından yazılmış daha sonraki bir eser olduğunu düşünmüştür ancak Nikomakhos’a Etik ve Eudemos’a Etik başlıklarının en doğal açıklaması, Aristoteles’in etik konusunda verdiği iki dersin sırasıyla Nikomakhos ve Eudemos tarafından yayımlanmış olmasıdır.[41] Aristotelesçi gramerin çok ayrıntılı bir incelenişi,[42] Eudemos’a Etik’in gramerinin Aristoteles’e ait olduğu sonucuna götürmüştür. Yakın zamanlarda bu eserin, Protreptikos’tan Nikomakhos’a Etik’e uzanan doğrudan bir gelişme çizgisi üzerinde bulunduğuna işaret edilmiştir.[43]

Büyük bir olasılıkla Metafizik’in eski kısımları gibi, Arisoteles’in 348-345 yılları arasında Assosta’ki ikameti döneminden kalma oldukça eski bir eserdir. Birçok bilginin dikkatini çekmiş ve ustalıklarını sergilemelerine fırsat vermiş bir problem, Nikomakhos’a Etik’in dördüncü kitabına karşılık gelen Eudemos’a Etik’in üçüncü kitabının sonunda, yazmaların, daha sonraki üç kitabın, Nikomakhos’a Etik’in daha sonra gelen üç kitabıyla aynı olduğunu ifade etmeleri ve bundan sonra derhal yedinci kitap diye adlandırdıkları kitaba geçmeleridir. Acaba bu üç kitap, Nikomakhos’a Etik’e mi, yoksa Eudemos’a Etik’e mi, yoksa kısmen birine kısmen diğerine mi aittir? Acaba bu kitaplarda ele alınan konlarla ilgili iki ayrı eser gerçekte var olmuş mudur, yoksa elimizde bulunan versiyon, gerçekte var olmuş tek hali midir? Bu iki soruya hemen hemen olası bütün yanıtlar verilmiş, bu yanıtların bir kısmı da uygun kanıtlarla desteklenmiştir; konu üzerindeki görüşler birbirinden farklıdır. Bu kitaplarla iki eserin diğer kitapları arasındaki paralellikler ve çapraz göndermelerin çoğuna aynı ölçüde geçerli başka bazılarıyla karşı çıkabilir. Bununla birlikte şu noktalar, gerektirdikleri dikkat ve önemle göz önünde tutulmamıştır: – (1) Aristoteles’in eserleriyle ilgili en eski katalog (Diogenes Laertios’un kataloğu), beş kitaptan meydana geldiğini söylediği tek bir Etik olduğunu bildirmektedir. Bu ancak, kuşkulu kitapları hariç olmak üzere, Eudemos’a Etik olabilir. Bundan sonra gelen en eski katalog, on kitaptan oluştuğunu söylediği tek bir Etik’ten söz etmektedir. Bu da ancak kuşkulu kitapları dahil olmak üzere Nikomakhos’a Etik olabilir. Genel olarak düşünüldüğü gibi eğer her iki liste de Hermippos’un otoritesine dayanmaktaysa, kuşkulu kitapların İÖ 200 yılından itibaren, Eudemos’a Etik’e değil, Nikomakhos’a Etik’e atfedildiği görülmektedir. (2,) Eudemos’a Etik’e gramerle ilgili dikkati çeken bazı özellikler vardır; ve bunlar tartışma konusu kitaplarda gözükmemektedir.[44]

O halde bu kitaplar büyük bir olasılıkla Nikomakhos’a Etik’e aittir. Eudemos’a Etik’in de bir zamanlar onlara karşılık gelen bir kısmı olmalıdır. Çünkü, (1) Eudemos’a Etik’te, üç merkezi kitapta ele alınan konunun oldukça farklı bir şekilde ele alındığını varsayar görünen göndermeler vardır ve (2) Eudemos’a Etik’i yakından izleyen Magna Moralia, ilgili bölümünde elimizde bulunan şekliyle üç kitapta olmayan bir konuyu ele almaktadır. Görünüşe göre Magna Moralia, İÖ üçüncü yüzyılın başlarından kalmadır; Theophrastos’un öğretisinden izler vardır ve dili de bazı bakımlardan yenidir.[45] De Virtutibus et Vitiis [Erdemler ve Erdemsizlikler Üzerine] büyük bir olasılıkla İÖ birinci yüzyıla veya İS birinci yüzyıla tarihlenebilecek, Peripatetikçi ettiği Platoncu etikle bağdaştırmaya çalışan bir eserdir.

Politika, tartışmasız olarak Aristoteles’in eseridir. Onu oluşturan kitapların ‘doğru’ sırası hakkında çok tartışma olmuştur. Bununla birlikte, gerçekte, üzerinde bir bütün olarak çalışılmamış olup, bağımsız bir dizi denemeden oluşmaktadır.[46]

Ekonomiler’in ilk kitabı, Politika’nın ilk kitabına ve Ksenophon’un Ekonomi’sine dayanan ve büyük bir olasılıkla Theophrastos veya birinci ya da ikinci kuşaktan başka bir Peripatetik tarafından yazılmış bir incelemedir. Çeşitli mali önlemleri örnekleyen tarihsel olayların derlemesi olan ikinci kitap, büyük bir olasılıkla İÖ 300 civarına tarihlendirilebilir. Yalnızca Latince bir çevirisinde mevcut olan üçüncüsü, Hesykhios’un kataloğunda değinilen Karı ve Kocanın Yasaları ile aynı olabilir. Ancak Aristoteles’in eseri değildir, kısmen İÖ 250-30 yılları arasında yaşamış bir Peripatetikçinin, kısmen de İS 100-400 yılları arasında yaşamış bir Stoacının eseri olduğu düşünülmektedir.

Retorik, ilk iki kitabı itibariyle tartışmasız olarak Aristoteles’in eseridir. Üçüncü kitaba bazen itiraz edilmiştir. Ancak Aristoteles’e ait olduğu yeterince kanıtlanmıştır.[47] Rhetorica ad Alexandrum [İskender’e Nutuk], bazı bilginlerce Aristoteles’in çağdaşı ve yaşça ondan büyük olan Lampsakoslu Anaksimenes’e atfedilmiştir. Ancak, bu kitap Aristotelesçi öğretiden öğeler içermektedir ve büyük bir olasılıkla İÖ üçüncü yüzyılın başlarından kalmadır.[48] Külliyat, gerçekten Aristoteles’e ait olan, ancak parçalar halinde bulunan Poetika ile sona erer. Aristoteles’in kaybolduğuna en çok üzüldüğümüz eseri, 158 Yunan devletinin Anayasalar’ını betimleyenidir. Mutlu bir tesadüf sonucu bunların ilki olan Atinalıların Anayasası 1890 yılında, Mısır’da gün ışığına çıkarılmıştır.

Aristoteles’in günümüze ulaşmış eserlerinin tümünün veya hemen hemen tümünün, genellikle Lise’nin yöneticiliğini yaptığı döneme ait olduğu düşünülmektedir ve doğal olarak aklımıza, yazılı eserlerinin sözlü öğretisiyle ilişkisinin ne olduğu sorusu gelmektedir. Eserlerinin çoğunun taslak halinde ve tamamlanmamış olmasının, yinelemelerin ve konudan ayrılmaların, yayımlanmak için hazırlanmış eserler olmayıp ya Aristoteles’in kendi dersleri için hazırlandığı ya da öğreticileri tarafından derslerinde tutulmuş notlar olmalarından ileri geldiği öne sürülmüştür. Son varsayım çeşitli nedenlerle bir tarafa bırakılmıştır. Çünkü öğrenci notlarının, elimizde bulunan eserlerde görüldüğü ölçüde tutarlı ve anlaşılabilir bir sonuç verebileceğini veya farklı öğrenciler tarafından tutulan notların (tek bir öğrencinin tüm külliyatın sorumlusu olduğunu varsaymak güçtür) böylelikle bir üslup birliğini sağlamış olabileceğini kabul etmek zordur.[49] Öte yandan bu eserlerin Aristoteles’in kendisinin dersleri için hazırladığı kabataslak notlardan başka bir şey olmadığını düşünmek de olası değildir. Kitaplarından birinin bir pasajı gerçekten açık olarak böyle bir özellik göstermektedir.[50] Kısa ve özlü oluşun belirsizlik noktasına kadar götürüldüğü başka kitaplarının da[51] böyle bir kökeni olması olasıdır.[52] Ancak eserlerin büyük bir çoğunluğu böyle değildir. Bunlar, yalnızca derslerde anlatılacak şeyleri anımsatmak için alınan kabataslak notlar olamayacak kadar kusursuz bir ifade tamlığına ve edebi biçimle ilgili bir özene sahiptir. Aristoteles’in okuyuculara değil, dinleyicilere hitap ettiğinin kanıtı olarak iki pasaj alıntılanmıştır, ama hiçbiri ikna edici değildir[53] Öte yandan Aristoteles’in yazılı eserlerinin birçoğuyla Lise’de der vermesi arasında sıkı bir ilişki olduğu kesindir.[54] Aristoteles, derslerini vermeden önce onları tam olarak kâğıda dökmüş olabilir ve yazılı eserleri bu anlamda dersleri olabilir. Ancak derslerini daha serbest bir biçimde vermiş olması olasıdır ve elimizde bulunduğu şekilleriyle kitapları, kendisi tarafından dersleri kaçıranların daha sonra kullanabileceği notlar olarak yazılmıştır. Bu anlamda, öğrencilerinin belleklerinin ya da tuttuğu notların sağlayabileceğinden daha eksiksiz bir biçimde Aristoteles’in görüşlerinin ifadesi olarak alınabilirler. Bunlarda gözlemlenen yinelemeler veya bazı küçük görüş farklılıkları, Aristoteles’in hiçbir konuyu tamamen olmuş bitmiş bir tarzda ele almaması, sürekli yeniden dönmesiyle açıklanmalıdır. Beceriksiz bir yayımcılık, üstadın yazdığı şeylerden hiçbirini feda etmeme arzusunun bir sonucu olarak aynı konu üzerindeki düşüncesinin iki üç farklı biçimini korumuş olmalıdır.

Günümüze kadar ulaşan eserlerinin pek çoğuyla Aristoteles’in Atina’daki ikinci ikameti (y.335-323) arasındaki olası ilişki, hem eserlerin kendisinde hemde o dönemde alınmış notların bütün ayrıntılarında doğrulanmaktadır. Rastlantısal göndermeler – Thebai yoluyla Atina, deniz yoluyla Aigina, Dionysos ve Thargelia festivalleri, Aktör Theodorus’un sesini kullanma biçimiyle ilgili sözleri[55] – Aristoteles’in karşısında Atinalı dinleyicilerin olması gerektiğini göstermektedir. Taç takımyıldızının konumuyla ilgili gözlemi, Pella’nın enleminden çok Atina’nınkiyle uyuşmaktadır.[56] Aristoteles’in Lise’yle ilgili olarak söylediği şeyler Atina’daki birinci ikamet döneminden çok ikincisiyle ilgili görünmektedir.[57] Tarihi olaylara yapılan göndermeler de aynı yöndedir. Aristoteles Meteoroloji’de Nikomakhos’un arkontluk dönemine (341) gönderme yapmaktadır.[58] Politika’da Philippos’un öldürülmesinden (336) söz etmektedir.[59] Retorik 338-336 yılları arasındaki olaylara gönderme yapmaktadır.[60] Atinalıların Anayasası 329-328’den daha önceye ait olamaz.[61] Metafizik’in gönderme yaptığı Kallippos’un astronomik teorilerinin 330-325’den daha önceki bir tarihe ait olması zordur. Öte yandan Meteorologica 371 a31, Efes tapınağı yangından (356), Politika 1312 a10, II. Dionysios’un Dion tarafından Sicilya’dan kovulmasından (357-6), nün [şimdi], yani eserlerin yazılıdğı tarihlerde meydana gelen olaylar olarak söz etmektedir. O halde bu eserler Aristoteles’in ilk ikameti sırasında kaleme alınmaya başlanmış olmalıdır.

Aristoteles’in eserlerinin psikolojik olarak en olası yazılış sırasının ne olduğunu kendimize sorarsak vereceğimiz yanıt, bunların Platon’un etkisinden yavaş yavaş sıyrılmasıyla ilişkili olacaktır. Bu fikri kılavuz olarak alıp, elimizde bulunan tarihle ilgili küçük ipuçlarını değerlendirdiğimizde, Aristoteles’in önce Platon’u örnek alıp diyaloglar yazmakla işe başladığını söyleyebiliriz. Ancak bu diyalogların sonuncusundan itibaren Platon’un Formları duyusal şeylerden ‘ayırmasına’ karşı itiraz hissedilmeye başlanır. Diyaloglar esas olarak büyük bir olasılıkla Akademi’nin üyesi olduğu döneme aittir. Günümüze ulaşan eserlerinden büyük ölçüde Platoncu özellikler taşıyanlar -Organon,[62] Fizik, Gökyüzü Üzerine, Oluş ve Yokoluş Üzerine, Ruh Üzerine’nin üçüncü kitabı, Eudemos’a Etik, Metafizik’in ve Politika’nın en eski kısımlarının ilk biçimleri[63]- Aristoteles’in Troads, Lesbos ve Maekdonya’da ikaemt ettiği dönemlere aittir. Bunlara büyük bir olasılıkla Hayvanların Tarihi’nin en eski kısımlarını eklememiz gerekir. Araştırma eserlerinin geri kalanı -Meteoroloji, psikoloji ve biyoloji üzerine eserler, Anayasalar derlemesi ve haklarında adlarından başka pek bir şey bilmediğimiz diğer büyük tarihsel araştırmalar- ikinci Atina dönemine aittir. Nikokakhos’a Etik, Politika, Retorik ve orta dönemde başlanmış diğer eserlerin tamamlanması da bu döneme aittir.[64] Diyebiliriz ki, eserinin genel hareketi, ötedünyacılıktan doğa ve tarihe ilişkin somut olaylara karşı gösterilen yoğun bir ilgi ve ‘form’un ve dünyanın anlamının ‘madde’nin dışında değil, ancak içinde gerçekleşmesinde bulunabileceğine ilişkin inanç yönündeydi.

Gelen Popüler Aramalar:

Belgeci , 2280 belge yazmış

Cevap Gönderin