Köstence’den kalkmış olan Rege Carol yolcu gemisi, acayip bir insan yükü ile yola çıkmıştı: Gemi içinde, deniz ve kara korsanları, Bolşevikler, kaçakçılar, Akdeniz limanlarının maceracı artıkları, ruble kaçıranlar, propagandacılar, ihtilâlci ajanlar ve bu arada dürüstlüğü çok şüphe götüren birtakım tüccar ve iş adamlarından oluşan hatırı sayılır bir kalabalıkla Boğaz’dan içeri giriyordu. İstanbul’daki müttefiklerin kontrol ağından kolayca geçebileceklerini uman bütün bu kalabalık hırslarını, gerçekler ve sonsuz ümitler diyarı olarak gördükleri Doğu’ya yöneltmişlerdi. Kaptan, bu milletler arası haydut takımının önde gelen elebaşılarını gülerek parmağıyla yanındakilere gösteriyordu. Bütün bu kalabalık içiyor; sigara üstüne sigara tüttürüyor; hiç çekinmeden birbiriyle kapışıyor; yüksek sesle garip fikirler ortaya atıyor, çevirdikleri dalavereli işleri anlatıyorlardı. Varmak üzere oldukları limandaki kontrolü hiç umursadıkları yoktu. Çünkü, üçlü bir kontrolün pek etkili olamayacağını çok iyi biliyor, bu gösteriyi seyreden küçük bir namuslu grubu önünde, kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan insanların saf gururu ile ahlâksızlıklarını sergileyip duruyorlardı.
Rege Carol, Boğaz’dan aşağı inerken eşsiz güzellikteki panorama hepimizi büyüledi. Geminin küpeştesine abanmış bir sürü insan şaşkın bakışlarla bu doyulmaz güzelliği seyre dalmıştı. Nihayet altın rengi sisler arasından Üsküdar ve İstanbul’un silueti göründüğü zaman bu güzellik karşısında herkes hayranlıkla dolu bir “Ooo!” çekti.
Gemimiz Kızkulesi yakınında durdu ve milletler arası kontrolü yapacak olanları taşıyan küçük bir motor yavaşça gemiye yaklaştı. Motorda bir Fransız asteğmeni, bir İtalyan jandarması, kuvvet ve adaleti temsil eden bir İngiliz asteğmeni bulunuyordu. Biraz sonra milletler arası şöhretli haydut ve kaçakçı kafilesi, altınlarını, rublelerini ve gizli belgelerini kurtarmış olarak karaya ayak basacaktı.
İttifak devletleri donanmasına mensup savaş gemileri, topları Türk kışlalarına doğru çevrilmiş olarak limanda demirlemişlerdi. Gemi rıhtıma yanaşınca karaya inmek için itişip kakışma başladı. Biraz sonra da, hamalların, Rumların bağırıp çağırmaları arasında her ırktan oluşan karışık bir insan topluluğu Galata ve Beyoğlu’nun her zamanki gürültüsüne karıştı.