Sanılanın aksine bekaret konusu şehirli kadınlar için de bazen tabu
olabiliyor. Bu ay 30 yaşını geçmiş olmasına rağmen hala bekaretlerini
koruyan 3 kadın ile konuştuk. Psikiyatr Serdar Serdaroğlu bu hikayeleri
ayrıntılı olarak yorumladı. Psikiyatr Kerem Doksat ise, "bekaret zarı"nın
bizdeki ve farklı kültürlerdeki önemine dikkat çekti…
*ŞELALE Ö. (Bankacı, 32 yaşında):*
"30’umu geçtim ama hala bakireyim. Üniversite mezunuyum ve çok iyi bir işim
var. Kariyer basamaklarını teker teker çıkıyorum. Çok geniş bir arkadaş
çevrem var. Şimdiye kadar çok sayıda erkek arkadaşım olmadı ve seks konusu
benim için, ailemin ve çevrenin de baskısıyla hep bir tabu olarak kaldı.
Oldukça uzun bir süredir birlikte olduğum bir erkek arkadaşım var. Ancak
onunla sekste son noktasına kadar gidemiyorum. Benim problemim ilişkiye
kendimi verememem. Beraber olduğum kişiyi çok istiyorum, sevişirken de çok
zevk alıyorum ama içime girme aşamasına gelince, istemiyorum. Çünkü hem çok
acıyacağını düşünüyorum hem de ailem çok gelenekçi olduğu için hala onlardan
çekiniyorum… Duyulur mu korkusu özellikle beni yiyip bitiriyor. Eğer
duyulursa ne yaparım diye düşünüyor ve felaket senaryoları yazıyorum. Erkek
arkadaşıma aşığım. Onu çok seviyorum. Ve o ana kadar çok istememe rağmen,
hatta bunu sevgilime söylememe rağmen zamanı geldiğinde yapamıyorum. Ayrıca
sevişene kadar çok istekli oluyorum fakat bütün bunları aklıma getirdiğim
zaman hevesim zaten kaçıyor, ilişkimden de zevk almıyorum. Daha uzun bir
süre bakire kalacağım gibi görünüyor. Çünkü ben buna baskılardan dolayı
cesaret edemiyorum."
*Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu*
* "Suçluluk duygusu, yoğun anksiyeteye sebep oluyor."*
"Burada kişiyi belirgin olarak tedirgin eden şey ‘suçluluk duygusu’.
Bu duygu, insanların kültürle ilişkilerinde, toplumdan topluma değişerek
oluşur ve zihinde bir kavram olarak belirir. Toplumun ya da aile çevresinin
onaylamadığı durumlarda aktif hale gelip davranışları belirler. Bu duygu
yoğun anksiyete (kaygı) doğuracağından sevgi ya da cinsel istek gibi
duyguların bastırılmasına neden olur. Suçluluk duygusu temel insani bir
duygudur, ancak neyin suçluluk vereceği zamanla değişen bir durumdur.
Hastalarımda da gözlediğim bu duygunun derinliği maalesef çocukluk
çağlarımızda, çok şeyi çevremiz tarafından suçlanarak yapmamızdan
kaynaklanıyor. Cinsel yaşamda bu duygunun katılaşmış şekli, kirlenme
hissiyle yaşanıyor. Özellikle genç kızlar bu korkuyu ‘Demokles’in kılıcı’
gibi taşıyorlar. Psikiyatri bu duygunun obsesyona (takıntı) varmış şeklini
tedavi edebilse de sorun temelde psikososyal nitelikte."
* DEFNE K. (Grafik tasarımcısı, 33 yaşında):*
"Yalnız yaşıyorum. Çok ünlü bir televizyon kanalında grafik tasarımı
yapıyorum. Üniversite yıllarından beri uzun vadeli arkadaşlıklarım oldu. Ama
hiçbiriyle gerçek anlamda seks yapmadım. Hatta geçen yıl biten ve bir yıl
kadar ayaklarımı yerden kesen bir ilişkim oldu. Yatakta birlikte yatıyorduk
ama ben hiçbir zaman tam anlamıyla kendimi bu işe veremiyordum. Ama iş
gerçek anlamda seks yapmaya gelince bütün büyü bozuluyordu. Diğer
ilişkilerimde bu düzeyde bir şey yaşamasam da hissettiklerim aynıydı. Evet,
33 yaşındayım ve hala bakireyim. Gerçek seksin ne olduğunu bilmiyorum. Bu
yaptığımın çok sağlıklı olmadığını biliyorum. Birkaç kez doktora gitmeyi
bile düşündüm ama vazgeçtim. Sebeplerine gelince…. Aslında tek bir sebep
gösteremem. Ama en önemlisinin kendi kendime yarattığım bir tabu olduğunu
biliyorum. Hiç klasik bir insan değilim. Ailem de çok tutucu değil. Ama
kafamda yarattığım şöyle bir şey var: Ben karşımdakinden hoşlanıyorum. Ama
onunla cinsellikte son noktasına kadar gidersem ona aşık olma olasılığım
artacak. Ve eğer ilişki iyi gitmezse karşımdaki adam beni terk edebilir. Ben
de ona aşık olduğumla kalacağım ve çok üzüleceğim. Kendimi
toparlayamayacağım, çok zarar göreceğim diye düşünüyorum. Bu kafamda
yarattığım en büyük korku. Bu korkunun kaynağı da yine bana öğretilenler.
Çünkü hep şöyle bir şey duydum: "Cinsellik kadın için erkeğe göre daha fazla
bir bağlanma unsuru". Yani ben cinsellik yaşarsam karşımdakine bağlanmaktan
ve onun beni bırakmasından korkuyorum. Tabi karşımdakine yüzde yüz güven
duyamamam da buna dahil. Evlenmeden birlikte olmamalıyım tabusu da var.
Erkek arkadaşlarımla tam anlamıyla cinsel bir şey yaşamadığım için çok
ayrılık yaşadım. O insanlarla seksi sonuna kadar yaşasaydım ayrılmazdım da
demiyorum ama bu yanımın ilişkiyi bitirici etkisinin olduğuna inanıyorum."
*Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu*
*"Bağlanma kaygısı yaşayan kişi saplantılıdır."*
"Bu kişide, psikiyatride "bağlanma kaygısı" olarak tanımlanan durum
görülüyor. Bağlanma, bebekken bize bakan ilk kişiyle yaşadığımız ve beyinde
biyolojik temeli de olan bir olgu. Aslında bağlanma, insan için gerekli ve
sağlıklıdır. Ancak yaşamın ilk dönemlerinde bu duygu yeterince yaşanmamışsa
kaygı verici ve korkutucu olabilir. Bağlanmaktan kaçan kişi, takıntılıdır ve
duygularını genelde rahat ifade edemez. Tam evleneceği sırada, evlenme
törenlerinden sürekli kaçan bir kadını anlatan filmi anımsayın. Bağlanma
endişesi olan kişi terk edilmenin vereceği psikolojik acıyı kaldırmakta
zorlanır. İntihar ya da intihar girişimlerinde bu olgu sıklıkla rol
oynayabilmektedir. Psikiyatrik tedavide, psikoterapi, bağlanmanın sağlıklı
hale gelmesi için kullanılır ve kaygının çözümünde etkili bir yöntemdir. Bu
nedenle bağlanma endişesinin çözülmesi sağlıklı cinsellik için gereklidir."
*ZEHRA E. (Bilgisayar Mühendisi, 35 yaşında):*
"Halen ailemle yaşıyorum. Çok tutucu bir ailem var. Bugüne kadar hiç erkek
arkadaşım olmadı. Yani lisede yaşadığım platonik sayılabilecek şeyler ve
geçen yıl yaz tatilinde yaşadığım minik bir ilişki dışında, çok bir şey
yaşamadığım söylenebilir. Hala bakireyim ve bir erkekle cinsel ilişkiye
girme fikri beni çok korkutuyor. Zaman zaman lezbiyen miyim diye düşünmüyor
da değilim. Ama olmadığımı biliyorum çünkü kadınlara karşı ilgi duymuyorum.
Erkeklere karşı ilgim var ama iş bir erkekle flörtleşmeye geldiğinde, bir
heykelden farksız oluyorum. Bir erkeğin benden hoşlandığını hissettiğim an
kanım donuyor. Geçen yıl yaz tatilinde arkadaşlarımın da zorlamasıyla bir
erkekle flört dönemi yaşadım. Yani el ele tutuştum, öpüştüm. Bunları bile
yaşamak bana çok zor geldi: komik duruma düştüğümü söyleyebilirim. Hala
düşündükçe yaptığım beceriksizce hareketler karşısında çok utanıyor ve
kızarıyorum. Bir hafta boyunca öpüşmek ve el ele tutuşmak dışında bir şey
yaşamadık zaten. Ama erkek arkadaşımın ellerini kalçalarımda ve göğsümde
hissedince çok paniklediğimi söylemeliyim. Hiç zevk almadığımı ve bir şey
hissetmediğimi de tabi… Yani o aşamaya gelene kadar çok heyecanlanıyor ve
zevk alıyorum ama erkek arkadaşımın ellerini üzerimde hissedince her şey
tersine dönüyor. Belki de ben bir frijitim…"
*Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu*
*"Temastan rahatsızlık duyuyor. Seks terapisi önerilebilir."*
Burada, "kültürel ritüeller" ve "bağlanma" da rol oynuyor. Ancak baskın
olgu, temastan rahatsız olunmasıdır. Belki bu kişi kendi vücudunu hiç
tanımamış ya da hiç masturbasyon yapmamış. Bunu, bu tip hastalarımızda
sıklıkla görüyoruz. Seks, kişi için sanki fobi niteliğinde… Bu sorunu
yaşayanlara da önerilen şey "seks terapisi".
Çeşitli kişilik testleri belli gruptan insanlar arasındaki benzerlikleri vurgular. Yine de, diğerleriyle olan tüm benzerliklerine…
Boşaltım sistemi vücutta homeostazın sağlanmasında çok önemli bir yere sahiptir.Böbrekler, üreterler ve mesaneden oluşan boşaltım…
Büyük Atatürk'ün ölümünü takip eden günlerde, o zamanlar yalnız Avrupa'nın değil, dünyanın en güçlü günlük…
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu.…