Oyun, çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için sevgiden sonra gelen ikinci en önemli ruhsal besindir. Sevgiden yoksun bir çocukluk gibi oyunsuz bir çocukluk da düşünülemez. Yetişkinler gözüyle oyun, çocuğun eğlenmesi, oyalanması, başlarından savmak için bir uğraş olarak görürler, oysa oyun, çocuk için ciddi bir iştir. Çocuk oynadıkça becerileri artar, yetenekleri gelişir. Çünkü oyun çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır. Duyduklarını gördüklerini sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır. Oyun; çocuğu yetişkin hayata hazırlayan en etkin yoldur. Çevresini, bilinmeyenleri tanır, kendisi için anlaşılır duruma getirir. Oyun ile çocuğun; insan ilişkileri, yardımlaşma, konuşma, bilgi edinme, deneyim kazanma yönü gelişir. Ayrıca çocuğun psiko-motor, duygusal ve sosyal, zihin ve dil gelişimine de oyunun sağladığı katkı büyüktür. Ve çocuğun en önemli eğitim araçları oyuncaklarıdır. Oyun, çocuğun gerçek hayatıdır. Oyun oynayan çocuk, kendinden geçer ve gerçek kişiliğini ortaya koyar. İzleyene kendini her yönüyle tanıtır. Liderler, pısırıklar, mızıkçılar, hoşgörülü ve iyi niyetliler, uyumsuzlar, uyumlular, kavgacılar, kabiliyetliler, kabiliyetsizler, tembeller, çalışkanlar iyi gözlem yapılırsa oyun yardımıyla kolayca tanınırlar. Oynayan çocuk, kendi küçük dünyasındadır. O dünyaya kendisi egemendir. Kurallarını kendisi koyar ve kendisi bozar. Karışmaya kalkan olursa sinirlenir. Kurdukları oyunu, yerleştirdikleri eşyaları değiştirmeyi bir deneyin, hemen tepki gösterirler. Diktikleri kuleyi yanlışlıkla devirseniz yeniden yapılamazmış gibi ağlarlar. Oyun, çocuğun dili ve en etkili anlatım aracıdır. Oyun aracılığı ile üzüntülerini,kaygılarını, korkularını dile getirir. Oyunlarında büyükleri taklit ederler. Bebeğini sallayan, giydirip besleyen, yatağına yatırıp ninni söyleyen bir küçük kız, annenin yavrusuna verdiği bakımı ayrıntılarıyla uygulamaktadır. Bebeğiyle konuşurken söylediği sözlerin kendi annesininkilere benzediği de gözden kaçmaz. Azarlayışı, avutuşu, okşayışı ve sözlerinden kendi annesini sahnede oynadığını sanırsınız. Oyun çağındaki çocukların arkadaş edinmesi, ördek yavrularının suya dalar dalmaz yüzmeleri gibi doğal bir iştir. Yeter ki çocuk, yaşıtlarıyla kaynaşabileceği ortamı bulsun. Bir araya gelen iki çocuk daha birbirinin adını öğrenmeden oynamaya koyulurlar. Ancak birlikte oynayabilmek için, oyuncakları paylaşmak, oyun kurallarını bozmamak gerekir. Başlangıçta çekişme, itişme ve bozuşma olağandır. Ama bozuşmalarıyla barışmaları bir olur. Oyunun tadı bencilliği geriye iter. Oyunun çekiciliği üç yaşından başlayarak çocukları iş birliğine iter. Böylece oyun, çocuğun toplumsal bir varlık olarak gelişmesinde en doğal ortam olur. Oyun; çocuğun gelişmesi ve kişiliğini kazanması için vazgeçilmez bir ilaçtır. Oyun çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtülerini boşaltmasına da yarar. Kendisine uygulanan cezaları hayalde de olsa başkalarına uygulayarak, doktor olup iğne yaparak, polis olup suçluları yakalayarak bu dürtülerine uygun bir çıkış yolu bulur. Yalandan ölür ve öldürür. Çocuğun oyunlardaki davranış biçimi aile içinde aldığı eğitimi yansıtır. Evde her istediği yapılan, bir dediği iki edilmeyen çocuk başlangıçça zorluk çeker. Bencil davranır, paylaşmaya yanaşmaz. Çocuk küser, mızıkçılık eder. Zora gelince büyüklere sığınır. Bu durum özellikle ev dışında yaşıtlarıyla oynama olanağı bulamayan çocuklarda sıklıkla görülür. Çocuğun işbirliğini, uyumu, sabrı, paylaşmayı oyunla öğreneceği unutulmamalı ve çocuklara oyun oynayabileceği ortamlar ve arkadaşlar bulması konusunda yardımcı olunmalıdır. Çocuk yenmeyi de yenilmeyi de öğrenmelidir. Aile bu konuda yenilmenin de yenmek kadar doğal olduğunu çocuğa anlatmalıdır. Oyunda hep saldırgan ve bencil davranan bir çocuk da, ana baba tutumunu oyuna aktarıyordur. Ya da evde sindirilen kısıtlanan bir çocuktur. Oyunda hep silik kalan, başkalarını izleyen bir çocuk da bağımlı yetiştirilmesini yansıtıyordur. Evde kazanılan olumlu olumsuz kişilik nitelikleri oyunda sınanır. Bununla alakalı olarak bir olayı aktarmak istiyorum; Bir öğrencim sürekli bana gelip arkadaşlarından şikayette bulunuyordu. Ben de arkadaşlarını çağırıp, onlarla konuştuğumda ; arkadaşlarının da ondan şikayet ettiklerini gördüm. Arkadaşlarından birisi aynen şunları söyledi; “Hocam sürekli onun dediğini yapmamızı istiyor. Eğer yaparsak bir problem yok. Ama yapmazsak bize küsüyor, kızıyor. O da bir kez bizim dediğimizi yapsa ne olur.” Çocuğun annesini tanıyınca; Onun her istediğini yapan aşırı çocukla ilgilenen, bir anne karşıma çıktı. Çocuk annesinden gördüğü ilginin aynısını arkadaşlarından da bekliyordu. Onlardan bu ilgiyi göremeyince hayal kırıklığı yaşıyordu. Anne için yavrusu Onun “bir tanesi, canısı” olabilir. Ama arkadaşları için sadece diğerleri gibi bir arkadaştı. Oyun, kazanılan olumlu özelliklerin pekiştirildiği, geliştirildiği bir ortamdır aynı zamanda. Olumsuz niteliklerin de değişmeye uğradığı bir deneme alanıdır. Bu nedenle oyunun çocuk için eğitici, düzeltici bir işlevi vardır. Hele kolektif oyunlar tek başına oynanan oyunlara göre daha eğiticidir. Çocuk kolektif oyunlarla hem kendi yeteneklerini görmüş hem de bu yeteneklerini arkadaşlarıyla karşılaştırma fırsatı elde etmiştir. Oyun çocuğun hünerlerini geliştirir. Çeşitli yeteneklerinin filizlenmesine yol açar. Araştırıcılık ve üretkenlik duygularını canlandırır ve geliştirir. Girişkenliği arttırır. Ona zevk ve mutluluk verir. Kas etkinliğini arttırır. Bedenini ve çeşitli organlarını kullanma becerisi geliştirir. Çocuğun toplamsallaşmasında da oyunun önemi büyüktür. Çocuk toplumsal davranışlarını düzenlemeyi oyun içinde öğrenir. Haklarını savunmayı, diğerlerinin haklarını saygı duymayı oyunla kazanır. Kendi hakkını korumak, başkalarının hakkını gözetmek, iş birliği ve paylaşma, gerçek anlamda sosyal gelişimi, evde değil, ancak oyun ilişkilerinde kazanılır. Oyun okul öncesi yaşlarının tek uğraşıdır. Ancak okula başlamakla oyun gereksinimi sona ermez. Çocuk büyüdükçe, gelişim düzeyine göre biçim değiştirerek sürer gider. Bu nedenle okulu oyun çağının sonu gibi görmek yanlıştır. İlk öğretim çocuğunu “oyundan kesmek”, oyundan alıkoymak yanlıştır. Çocuğu öğretmeden soğutmanın en kestirme yoludur. Bunun yerine oyunu, öğrenmenin yardımcısı ve aracısı kılmak gerekir. Oyuna doymamış bir çocuk okuldaki öğretime hazır değildirdir! Ayrıca oynama olanağı olmayan çocuk sızlanır, sıkılır ve mızmızlar. Okul dönemine giren çocuklarda dikkat edilmesi gereken bir hususta TV ve bilgisayar’ a bağımlı olmalarını engellemektir. Mutlaka bunların kullanımında “sınır belirlemek” gereklidir. Eğer bir kısıtlamaya gidilmezse çocuk bu cazip teknolojik aletler karşısında kendini kaybederek saatlerce oyalanacaktır. Bu durumda çocuğun bir başkasıyla “karşılıklı iletişim kurma becerileri” kazanmasını engelleyecek ve çocuğun sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Ayrıca anne-babalar çocuklarını memnun etme düşüncesiyle aşırı oyuncak almamalıdırlar. Bu durum çocukta duygusal doyumsuzluğa neden olabilir. Bol miktarda oyuncak alma yerine “birlikte oynamak” çocuğu daha mutlu edecektir. Oğlumun en sevdiği oyuncakları legolarıdır. Onlarla farklı ve değişik şeyler üretmeyi çok sever. Ben de fırsat buldukça onunla birlikte oynamaya çalışırım. Ona daha farklı neler yapabileceğini göstermeye çalışırım. Atlar, develer, uzay gemileri, robotlar vb. oyuncaklar üretiriz oğlumla. Yine çok eğlendiğimiz bir anda söylediği sözler çok ders vericiydi: – “ Baba senin en çok neyini seviyorum biliyor musun?” dedi. Ben de aniden ağzından dökülüveren bu cümlenin şaşkınlığıyla; – “Neyi mi seviyorsun oğlum” diye sorduğumda aldığım cevap: – “Benimle oynamanı baba” olmuştu. Çocuğun oynaması için illa oyuncak gerekmez. Oyuncağın yanında günlük eşyalarında çocuğun ilgisini çektiğini görürüz. Onun ilgisini çeken eşyaları sürekli ortadan kaldırma yerine, çocuğun bunlarla oynaması temin edilmelidir. Tencereler, plastik tabaklar, eski dergi ve kağıt parçaları, kaşık, eski bezler gibi. Elbette tehlikeli şeyleri makas, bıçak yada kül tablası gibi şeylere ortadan kaldırmak gerekir. Oyun çocuğun yaptığı en ciddi iş olduğu için, çocuklar oynarken rahatsız edilmekten hoşlanmazlar. Çocuğun oyununu bırakmasına neden olursanız, çocuk sinirlenir ve huysuzlaşmaya başlar.
belgesi-2393
FECRİ ATİ EDEBİYATI Servet-i fünun edebiyatının devamı niteliğinde olan fecr-i ati topluluğu,1909 yılında ortaya…
ÖZELLİKLER: Boyut: 28x8x6 cm Ağırlık: 850gr Ekran: Yok Devre sayısı: 30 Konuşma süresi: 35 dakika…
There are two kinds of questions: yes or no questions and wh- questions. You ask…
A positive sentence tells you that something is so. A sentence that tells you something…
Use the base form of a verb to give commands or make direct requests. This…
A sentence is a group of words that expresses a complete thought. A sentence must…