Her seyin bir nedeni mi vardir? Baska deyisle her sey birbirine nedensellik bagiyla mi baglidir?Bir olguyu biliyorsak onun nedenini de biliyoruz diyebilir miyiz? Benzer kosullar, benzer sonuçlara mi yol açar? Gecenin nedeni gündüz müdür? Neden sorusu,bilimin temel bir sorusu mudur? Bizler bir irmakta yüzen kütük (affedersiniz!) parçasi gibi miyiz;yoksa özgür irademiz de ise karisiyor mu?
Nedensellik kavrami çok eskilere Aristo’ya kadar gidiyor. Ortaçagdaki Islam Rönesansi döneminde de bazi bilgeler bu kavrami koruyorlar. Sonunda David Hume ile birlikte bu kavram sorgulanmaya basliyor. Görelilik ve Kuantum kuramlariyla birlikte nedenselligin ya da determinizmin düsünsel egemenligi tahtindan oluyor. Neden sorusu,sanildigi gibi bilimin ya da düsünmenin temel sorusu degildir. Örnegin isik hizi neden evrenin en yüksek hizidir sorusuna bir neden gösterilemez. Benzer sekilde Evren,neden var ya da her sey neden var sorusu yanitlanamaz.
Neden sorusunu hepimiz kullanir ve ona bir yanit veririz. Ama soru ve yanitlari, gündelik düsünmelerimizi ve sagduyuya dayanan deneyimlerimizi içerir. Bilimin asil sorusu “nasil” sorusudur. Bilimsel düsünce olaylar arasinda nedensellik bagi degil olasilik bagi kurar. Önce ve sonra ya da ardisik kavramlarimiz,yüksek hizlar ve kuantum dünyasinda kesinlik tasimaz. Benzer nedenlerin evrenin her yerinde ve her zaman benzer etkiler doguracagi düsüncesi bir inançtir ve dogru degildir. Dogada yalnizca bir düzen oldugunu düsünüyorsaniz yaniliyorsunuz;rastlanti ve kaos da var. Kafa patlatmaya bire bir konular…Heisenberg, D.Ruelle,Ilya Progogine,Karl Popper, R.Feynman,Stephen Jay Gould gibi ustalardan görüsler alacagiz.
Insanoglu, Evren’ in en bilgili varligidir. Evrende insandan daha akilli ya da uygar varliklarin bulundugu düsüncesinin hiçbir kaniti yok. Olsa bile insanin geldigi asama, ötekilerle kiyaslanabilir nitelikte olmali… Insan bildikçe, yeni bilinmezlerin kapisini açiyor. Evet, günümüzde astrolog denen tiplerin, borsa simsarlarinin, basbakan ve baskanlarin kendine birer “falci” tuttugunu okudukça, kahinler(biliciler) dönemine döndügümüzü düsünmekten kendimi alamiyorum. Ama inanin onlar, geçici varliklardir ve asla gelecegin belirlenmesinde herhangi bir katkilari olmamistir , olmayacaktir.
Gelecegi okuyabilir miyiz?
Eger kahinlikte, falcilikta bir yere varilabilseydi, yeryüzünün en zengin insanlarinin matematikçiler ve daha sonra fizikçiler olmasi gerekirdi! Ama bunun böyle olmadigini özellikle bizim bilim adamlarindan , örnegin Cahit Arf’ tan, Feza Gürsey’ den, Ali Nesin’ den biliyorum. Bu insanlar, eger oynamislarsa bile kumar masasinda asla kazanamamislardir (Ask da kazanip kazanmadiklarini bilmiyorum).
Eger kehanette çok zeki oldugunuza inaniyorsaniz size bir iki sorum var:
Önümüzdeki 10 yil içinde basbakan olacaklarin isimlerini sayiniz.
20. yüzyilin bitisinde hangi baskan neler söyleyecektir?
Iki bin yilindan itibaren 20 yil içinde kimler basbakan ya da baskan olacaktir?
Animsayabildigim ilk olay, bir kitabin adiydi. ” Allahlar Susamislardi” Anatole France’ in bir yapitinin adiydi. Ama bir kabile dininden gelme benim gibi bir insan için çok degisik bir ad idi. Allah mi Allahlar mi? Bu kitabi yazani Tanri koruyordu; daha dogrusu bu adla bir kitap bile yazmasina izin veriyordu.
Düsünme gücü bakimindan ne kadar çok gerideydim/gerideydik? Eger, kader diye bir sey varsa birey ne yapabilir ki? Kaderin çizdigi kesin bir yolda ilerlemekten baska bir seçenek var mi?
Gelecegi bilebilir miyiz? Eger bilebileceginizi savunuyorsaniz, siz bir artik bir kahinsiniz, bir astrolog olma yolunda hizla ilerliyorsunuz. Bir saniye sonra ya da üç gün sonra neler olacagini bilebilir misiniz?
Nedensellik ve Tarihsel Kehanet
Hegel, Comte, Mill ve Marx ‘ in tarih yorumlari “iyimser” dir. Onlara göre tarih, hiç durmadan ve hep “ileriye” dogru akmaktadir. Yarin, bugünün rahminde döllenmektedir onlara göre. Ayrica yarinin dölü, bugününkünden ileridir. Platon ve Spengler ise kötümserdir. ” Ilerleme gerçegi ” diyor H. A. L. Fisher, ” tarih sayfalarina büyük harflerle yazilmistir; ama; ilerleme, bir doga yasasi degildir. Bir kusagin kaydettigi ilerlemeyi öteki kusak yitirebilir. ” ( Karl Popper, Açik Toplum Ve Düsmanlari, 2. cilt s:175)
Tarihin çizgisi, her toplum için esitsiz ve degisken bir yol izliyor. Kimisi geri, kimisi ileri gidiyor. Fransiz Ihtilali, özgürlük ve insan haklari konusunda insanliga inanilmaz bir ders verdi. Ama bu ugurda inanilmaz kurbanlar da verdi. Almanya, sanayi devriminin yükselen bu devi, Hitlerle birlikte ne oldu? Avrupa’yi atese verdi; yükseldi ve çöktü. Bu konuda insanligin en büyük deneylerinden biri olan “sosyalist sistemi” alalim. Rusya’daki Ekim 1917 devrimi, Çarlik Rusyasi denen “Halklar Hapisanesi” ni, her ulusun kendi kaderini kendisinin tayin ettigi “özgür halklarin” gönüllü kardesligine birakmisti güya! Ama 1990’larda Sovyetler Birligi’nin dagilmasiyla, “reel” durum ortaya çikiverdi . 1970’lerin ortalarinda “komünist toplum” asamasina geldigi ilan edilen Sovyetleri Birligi’ nin hâlâ köylü toplumu asamasindaki toplumlarin basit bir karisimi oldugu görülüverdi. Bilimsel ve teknolojik gerilik, abartili bir ajitasyonla(edebiyatla) örtülmeye çalisiliyordu(Sosyalist sistemin ideologlari bizi aldatiyordu. Bu aldananlar içinde bendenizin de bulundugunu belirteyim). Anlayacaginiz gelecegi göremedigimizi biz de gördük!
Aslinda Libya , Irak ve Cezayir , Sovyet sisteminin arkaik ürünleriydi. Onlari da sosyalist sistemin yedekleri olarak görüyorduk. Onlari “ilerici” diye nitelendiriyorduk,ABD’yle aralari açik ya.
Gerçekten acaba Iran, mollalar rejimiyle ileri mi gitmistir? Siyasi tarihçiler, “Iran Devrimi(!)” konusunda CIA’nin yanildigini saniyorlar. Oysa asil yanilanlar, kendilerini “Yüce Sovyetler Birligi” nin baglasigi sayanlar ve de Iran Komünist Partisi (TUDEH) olmustur. Evet, Sah Riza Pehlevi, ABD emperyalizminin Ortadogudaki en sadik usagi rolünü üslenmisti. Güya Ortadogu’nun teknolojisi en yüksek ordusuna sahipti. Ama Fransa’da üslenen bir Molla, Sahlik düzenine duyulan öfkeyi ihtilale dönüstürdü ve gidip Iran’in basina küflenmis kara bir okka olarak oturdu. Tarih’in iyimser yorumu, bir kez daha deneyle yadsindi. Ama bazilari bütün bunlari, “tarihi akisini dogrulayan halk hareketleri olarak” görmeye devam ediyor. Ne yazik.
Iran, Ortadogu için neredeyse bir örnek oldu. Afganistan çöktü. “Talibanlar” denen ilkel çeteler koca Afganistan’i ele geçirdi.
Cezayir, bir baska kurban. 1997’lerde Misir, yeniden köktendinciligin arenasi.
19. yüzyilda yasayan Fransiz filozofu Auguste Compte, yildizlara gidemeyecegimiz için onlarin hangi maddelerden yapildiklarini hiç bir zaman bilemeyecegimizi söylemisti. Ne büyük bir yanilgi Compte için. Insanaoglu Ay’ a ayak basti, gezegenlere uzay araçlari yollamaya devam ediyor. Ve daha önemlisi Günes’ ten ve baska yildizlardan gelen isiklarin analiziyle (spektroskopi ile) onlarin hangi maddelerden yapili olduklarini iyice biliyoruz.
Simdi Hawking’e söz veriyoruz:
Bir kimsenin nasil davranacagi önceden bilinebilir mi? Eger bilinebiliyorsa kisinin bir özgür iradesi olmadigi, önceden belirlenmis oldugu açiktir. “Bir defa tam bir birlesik kuram buldugumuzda insanlarin ne yapacaklari konusunda kestirimde bulunabilecegimiz gerekçesiyle, özgür iradeninin bu tanimina karsi çikilabilir. Ancak insan beyni de belirsizlik ilkesine tabidir. Bu yüzden insan davranisinda kuantum mekanigiyle baglantili bir rasgelelik unsuru vardir. Fakat beyindeki ilgili enerjiler düsüktür, bu nedele kuantum mekaniksel belirsizlik küçük bir etkidir. Insan davranisi hakkinda kestirimde bulunamayisimizin gerçek nedeni, bunun yalnizca çok zor olmasidir. Halihazirda beynin faaliyetlerini yöneten temel fiziksel yasalari biliyoruz ve bu yasalar göreli olarak basittir. Fakat birkaç parçaciktan daha fazlasi varsa denklemleri çözmek zordur. Daha basit Newton kütlesel çekim kuraminda bile denklemler tam olarak yalnizca iki parçacik durumunda çözülebilir. Üç veya daha fazla parçacik için yaklastirmalara basvurmak zorunludur ve parçacik sayisi ile birlikte güçlük hizla artar. Insan beyni yaklasik olarak on üzeri yiralti(yüz milyon milyar milyar ) parçacik tasir. Bu bizim, denklemleri çözebilmemiz ve ilk durumu ve gelen sinir verisi bilindiginde beynin nasil davranacagini kestirmemiz açisindan çok fazladir. Aslinda kuskusuz ilk durumun ne oldugunu bile ölçemeyiz, çünkü bunu yapabilmek için beyni parçalamamiz gerekir. Bunu yapmaya hazir olsak bile, kaydedecek çok fazla parçacik olurdu. Ayrica büyük olasilikla beyin ilk duruma karsi çok duyarlidir; ilk durumda küçük bir degisiklik daha sonraki davranista çok büyük bir degisiklige yol açabilir. Böylece beyni yöneten temel denklemleri biliyorsak da insan davranisini kestirmek için onlari pek kullanamayiz.”
(S. Hawking, Karadelikler ve Bebek Evrenler s: 130-131)
Hawking, beyinde çok sayida parçacik olmasiyla makroskopik sistemlerdeki ugraslarimizin çakistigina dikkat çekiyor ve yaklastirmalarla etkili kuramlar ürettigimizi belirtiyor. “Bir örnek akiskanlar mekanigidir.” diyor. Su , atom çekirdeklerinin, elektronlarin ve nihayet atomlarin kimyasal baglanmalari sonucu su moleküllerinin olusturdugu bir bilesiktir. Milyarlarlarca milyar parçacik… Yine de suyu biz, hiz, yogunluk ve sicaklikla tanimlanan sürekli bir ortam gibi sunariz. Bu bir yaklastirmadir. Kestirimleri de tam degildir. Hava tahminlerinde oldugu gibi. Ama akiskanlar mekanigi, gemiler veya petrol boru hatlari tasarimina yetecek kadar da iyidir.”
Hersey Önceden Belirlenmistir Masali….
Özgür irade ve eylemlerimiz için bir ahlaki sorumluluktan söz edebilir miyiz? Diyelim ki, yaptigimiz her sey, önceden belirlenmistir. Nedensellik dalgasi içinde akip gitmekten baska bir seçenegimiz yok mu acaba? Felegin bizim için yazdigi ama bize okutmadigi gizli kitaba göre mi yasiyoruz? Bizler gölge oyununda oynayan ve ipleri oynatanin elinde olan Karagöz ve Hacivat’ lar miyiz? Yoksa biz, bu evrenin evrimlesmis ve artik kendi yolunu kendi çizmesi gereken varliklari miyiz?
“Yaptigimiz hersey bir büyük birlesik kuram tarafindan belirlenmis olabilir. Eger kuram, bizim asilmayla ölecegimizi belirlemisse, o takdirde bogulmayacagiz demektir. Fakat bir firtina sirasinda küçük bir botla denize açilmak için daragacinda öleceginizden son derece emin olmaniz gerekir. Herseyin önceden belirlenmis oldugunu ve bunu degistirmek için hiçbir sey yapamayacagimizi ileri süren insanlarin bile karsidan karsiya geçmeden önce yola baktiklarini farkettim. Belki bakmayanlar, masali anlatmak üzere hayatta kalmazlar. Insan, davranisini herseyin belirlenmis oldugu fikri üzerinde temellendiremez, çünkü neyin belirlenmis oldugunu bilemez. Onun yerine özgür iradesi oldugu ve davranislarindan sorumlu oldugu seklindeki kurami kabul etmek zorundadir. Bu kuram, insan davranisini kestirmede çok iyi degildir. Fakat onu kabul ederiz, çünkü temel yasalardan çikan denklemleri çözme sansi yoktur. Ayrica özgür iradeye inanmamizi etkileyen Darvin’ci bir gerekçe de vardir. Kisilerin davranislarindan kendini sorumlu hissettigi bir toplumun birlikte çalismasi ve degerlerini yaymak üzere hayatta kalmasi daha olasidir. Kuskusuz arilar birlikte çok iyi çalisirlar. Fakat öyle bir toplum, duragandir(statiktir) .Tanidik olmayan sorunlara çözüm getiremez, yanit veremez veya yeni firsatlar gelistiremez. Ancak, belli karsilikli amaçlari paylasan bir özgür fertler toplulugu ortak hedeflerinde isbirligi yapabilirler ve yine yenilikler yapma esnekligine sahip olabilirler. Böyle bir toplumun, gelismesi ve deger sistemini yaymasi daha olasidir.”.
Özgür irade kavrami, temel bilim yasalarininkinden farkli bir alana aittir. Eger insan davranisi bilim yasalarindan çikarilmaya çalisilirsa kendi kendine devinen sistemlerin mantiksal paradoksuna yakalanabilir. Eger bir kisinin ne yapacagini temel yasa isiginda kestirebilirsek, o zaman kisinin davranisi da degistirilebilir. ” Bu durum benim hiçbir zaman mümkün olmayacagini düsündügüm zaman yolculugunun mümkün olmasi durumunda karsilasabilecek problemler gibidir. Eger gelecekte ne olacagini görebilseydiniz onu degistirebilirdiniz.” Spor toto, at yarisi ve baska kumar olaylarinda hiçbir matematikçi’nin, fizikçinin ya da baska bir bilimcinin servet kazanmadigini bilmeniz yerinde olur. Eger gelecekte hangi sorunlarin çikabilecegi kavranmak istenirse, Hawking’ in deyisiyle” Gelecege Geri Bakmak” gerekir. Bu da olanakli degildir. Insan davranisini çikarsamak (öngörmek, belirlemek ) için fizik yasalarini kullanamayiz. Birinci neden, böylesine karmasik olan denklemleri çözmeyiz. Ikinci olanak eger bir kestirimde bulunsak bile, bu sistemi etkiler.
S.Hawking diyor ki:
Gravitasyonun kuantum kurami, çogunlukla kuantum kurami ile iliskilendirilen belirsizligin disinda ve onun üzerinde, yeni bir önceden bilinemezlik düzeyi getirmektedir. Gelecek konusmamda, bu ek belirsizligi zaten gözlemis olabilecegimizi gösterecegim. Gelecegin kesin olarak öngörülebilecegine dair bilimsel determinizmin ümidine bununla bir son verilmektedir. Tanrinin hala yeninde sakladigi birkaç sürprizi oldugu anlasilmaktadir.
Bilim Teknik’ in sürekli yazarlarindan Selçuk Alsan “Popüler bilim dergilerinin bir amacinin da meslekler arasindaki duvarlari yikmak oldugunu söyleyebilirim” diyor ve söyle devam ediyor: Baska hayatlari ve baska meslekleri tanimamak, insanlari anlamamak, hayati derinligine tanimamak demektir. Baska insanlari, baska ülkeleri, baska bilimleri ve baska düsünceleri tanimak hosgörü getirir. Insanlar bilemedikleri seylerden korkarlar; korkan insan zalim ve saldirgan olur. Bu usavurmayi devam ettirirsek bilgiyi arttirmak korkuyu, zulmü ve saldirganligi önler; barisa ve hosgörüye giden yollari çiçeklerle bezer. Bir suyu durmadan isitirsaniz sonunda su kaynar ve buhar haline dönüsür. Niceliksel birikimler (sicaklik artisi), bir nitelik degisikligi dogurmustur(sivinin buhar haline geçisi). Benzer olarak bir insan diger hayatlari ve bilimleri ögrendikçe bilgi derecesi artar ve nihayet öyle bir an gelir ki o insan “bilge” haline dönüsür; bilge olmak için bilgi gerekir, ama yeterli degildir; bilge, bilginin üzerine sonsuz bir iyilik, ahlak, olgunluk, anlayis, baris ve hosgörüyü eklemis kimsedir”
FECRİ ATİ EDEBİYATI Servet-i fünun edebiyatının devamı niteliğinde olan fecr-i ati topluluğu,1909 yılında ortaya…
ÖZELLİKLER: Boyut: 28x8x6 cm Ağırlık: 850gr Ekran: Yok Devre sayısı: 30 Konuşma süresi: 35 dakika…
There are two kinds of questions: yes or no questions and wh- questions. You ask…
A positive sentence tells you that something is so. A sentence that tells you something…
Use the base form of a verb to give commands or make direct requests. This…
A sentence is a group of words that expresses a complete thought. A sentence must…