Bu olayların etkisi altında, Bulgar yenine (zaferine) ve Türk çöküntüsüne gün hatta saat geçtikçe daha çok inanılmaya başlanınca büyük devletlerin durumlarında bazı değişiklikler belirir. Rusya ve ona uyan Fransa, bir an önce savaşı durdurup Bulgarların İstanbul’a girmelerini önlemek, öbür yandan da Avusturya ve Almanya işi uzatıp hem Bulgar’a yüz vererek onu kazanmak ve belki de onu öbür bağlaşıklarından ayırmak, hem de Bulgarlar İstanbul’a girerlerse Rusya ile Bulgaristan ve yine Rusya ile İngiltere arasında çekişmeler olur ümidiyle bu olayı kolaylaştırmak isterler. İngiltere’de ise Balkanlılara doğru bir eyginlik (yöneliş) belirir. Balkanlılara gelince kolay anlaşılabileceği gibi burunları çok yükselmiştir.
Aşağıda bunların ayrıntılarını göreceğiz.
Az yukarıda, üçlü bağlaşmanın Balkanlar’la en ilgili devleti olan Avusturya’nın, aracılık işinde Fransa’ya ne aşamada olduğu Berştold ve Dümen’in raporlarındaki başkalıklar dolayısıyla pek belli olmayan bir özgürlük vermiş olduğunu gördük, buna dayanarak ve Rus’un Bulgarları bir an önce İstanbul yolu üzerinde durdurmak isteğine uymak için Puankare, 1.11.1912 sabahı, Londra ve Petersburg’a birer tel yollar (1) ve aşağıdaki temellere göre aracılığa kalkışmasını beğenip beğenmediklerini ora hükümetlerinden sorar ve bunların karşılıklarını alınca öbür büyük devletlere de başvuracağını bildirir.
1) Büyük devletler, çarpışmaların durdurulması için hep birden savaşçılara başvuracaklardır.
2) İstanbul ve dolaylarında padişahın egemenliği eskiden olduğu gibi kalacaktır.
3) Avrupa Türkiyesi’nin öbür kısımlarına gelince, oraların yerine göre ulusal, siyasal ve yönetimsel durum, işin içinde bulunan bütün devletlerin (Balkanlıların) asılarında (çıkarlarında) denklik gözetilerek değiştirilecektir.
4) Bu işleri tam bir anlaşma içinde görmek için büyük devletler, savaşçı devletlerin ve Romanya’nın da çağrılacağı bir konferans toplayacaklardır.
Bu teli yolladıktan sonra Puankare, Rifat Paşa’yı çağırtıp ona der ki (2): a) Balkanlıların başarılarından sonra eski sınırlar olduğu gibi kalamaz; b) Çatalca’yı berkitin (sağlamlaştırın).
İngiliz hükümeti Puankare’ye o gün karşılık verir (1), genel olarak peki der, olayların çabukluğu dolayısıyla bugün yapılan bir tasarının yarın işe yaramaz olabileceğini söyler ve konferans toplanmadan önce Rus ve Avusturya görüşlerinin az çok bilinmesinin çok iyi olacağını ekler.
Puankare’nin Londra ve Petersburg’a çektiği az önce sözü geçen tel yolda iken, Paris ve Londra’daki Rus büyükelçileri, Puankare ve Grey’e başvurup Puankare’ye (2) göre: Fransa ve İngiltere’nin ayrı ayrı Bulgarlara İstanbul’a doğru daha çok ilerlememeleri öğüdünü vermelerini isterler; Londra’daki Rus Büyükelçisi Benkendrof, Grey’e şunları söyler: Sazonof dostçasına, ama direnerek Bulgarlara Çatalca’ya saldırmamaları öğüdünü vermiş ve onlara demiş ki: Orada çetin bir karşı koyma olacaktır, İstanbul’da çok yıkımlı sonuçlar verebilecek bir ayaklanma olabilir ve bu, orada paraca asıları (çıkarları) çok olan büyük devletleri ilgisiz bırakmaz; bundan başka İstanbul sıkıştırılınca Romanya dahi kımıldanmaya başlayabilir; Rusya öyle görüyor ki Bulgaristan’ın önemli kazançları olacaktır, eğer o yukarıdaki öğütleri dinlerse Rusya ona bu kazançların sağlanılmasında yardım edecektir. Benkendorf: İngiltere ve Fransa’nın da bu yolda, ayrı ayrı ve Rusya başvurmasıyla hiç ilgili görünmeyerek, Bulgarlara buna benzer öğütlerde bulunabilirler mi diye sorar (3).
Rusya’nın istediği: İngiltere ve Fransa’nın -İstanbul’da paraca en çok asısı (çıkarı) olan devletler bulunduklarından- Bulgarları kendilerine gücendirerek ve onların Ruslara kızmasına yol vermeyerek Bulgar ordusunu İstanbul yolu üzerinde durdurmalarıdır. İşbu iki devletin bu işi yapmak istememeleri kolay anlaşılır.
Sazonof’un bu iş için Sofya’daki Rus elçisine çektiği telin özeti Siyah Kitap’ta vardır (1), bunda Bulgarları İstanbul yolu üzerinde durmaya kandırmak için şunlar denilmektedir:
Türkiye’de paraca asısı (çıkarı) olan Fransa ve İngiltere gibi devletlerin bu asılarını (çıkarlarını) korumak istemeleri sonucu olarak büyük devletler İstanbul’a asker çıkarabilirler ve bu iki devlet, Rusya bunu önlemek de isterse, asılarını (çıkarlarını) korumaktan vazgeçmezler. Avusturya ve Romanya da bundan asılanarak (yararlanarak) işe karışmaya kalkışırlar. Dolayısıyla Bulgar hükümetine, uysal davranmak ve vaktinde durmak öğüdünü dostçasına vermelidir. Eğer Balkanlılar bu öğüdü dinlerlerse toprakça büyümek ümidini besleyebilirler; Rus diplomasisi onlara bu yolda yardım edecektir, Bulgaristan’ın bildiği şu şartla ki, bu büyüme; Edirne’den geçerek Meriç ağzından Karadeniz’e giden çizgiyi geçmesin (2).
Fransa ve İngiltere’ye yapılan bu Rus başvurması dolayısıyla Puankare: Ferdinand’ın büyük bir alayla Ayasofya’ya girmesi korkusu, Rus hükümetinin uykusunu kaçırıyor der. İsvolski’ye verdiği karşılıkta böyle bir başvurmanın asısız (yararsız) ve hatta tehlikeli olacağını, eğer Rusya isterse onun hiçbir vakit İstanbul’a yerleşmesine göz yumamayacağını Bulgar hükümetine hatırlatabileceğini, ancak Balkanlıları yenleri (zaferleri) ortasında durdurmaya kalkışması doğru olmayacağını… söyler.
Grey, 31 İlkteşrin’de (ekimde) Sofya elçisinden 3 tel almıştı, bunlar Lüleburgaz’da Türklerin ezilmiş ve Bulgarların İstanbul üzerine yürümeye karar vermiş olduklarını bildiriyordu; bunlara göre Grey, Benkendorf’a verdiği karşılıkta, Bulgarları durdurmakta ve onlardan Türk ordusunun Çatalca’da yeniden toplanmasına yol vermelerini istemekteki güçlüğü anlatır; yani o da Rus dileğine evet demez.
Bundan başka Grey, Londra’daki Bulgar elçisini çağırtıp onunla Röyter telgraf ajansında, Bulgar ordularının İstanbul’a kadar gidecekleri, ancak orayı Bulgaristan’a katmak düşünülmediği yolunda çıkan not üzerinde konuşur: elçi der ki: Bu benim kendi öz düşüncemdir; bunun üzerine Grey ona hükümetine Bulgaristan’ın İstanbul’a yerleşmeyeceği yolunda Petersburg’da demeçte bulunmak öğüdünü vermesini dostçasına söyler; elçi de peki der. Bunlar kendisine bildirilince Londra’daki Rus büyükelçisi bunu yeter bulur (1).
Görüldüğü gibi Rusya kendi eliyle kurduğu Balkan bağlaşmasının ve yine kendi eliyle anıkladığı (hazırladığı) Balkan Savaşı’nın doğurduğu, beklendiğinden çok ileri sonuçlardan ürkmeye başlamış ve İstanbul’un, kendisinin küçük bir korunuğu da olsa, başkasının eline düşmesi düşüncesine dayanamadığını açığa vurmuştur.
2 Sonteşrin’de (kasımda) G. Lui, Puankare’nin bir gün önceki (barışın da ana çizgilerini belirten) aracılık önermesine (önerisine) Sazonof’un karşılığını bildirir (2). Sazonof bu önermeyi (öneriyi) genel olarak beğenmektedir, ancak 2’nci maddede İstanbul’un dolayları yerine çevresi (rayon) sözünün kullanılmasını istemiş, çünkü dolay denirse alan çok daraltılmış olurmuş ve Sazonof’un düşüncesine göre Ayastefanos Antlaşması’nda olduğu gibi Edirne padişahta kalmalı imiş ve Rusya, bu İstanbul işinde çok duygulu (1) imiş. Sazonof, Almanya ve Avusturya’nın küçük devletlerin konferansa girmelerini kabul edeceklerini sanmadığını, ancak buna karşı durum almanın Rusya’ya düşmediğini, bu girişin gerektiğini, fakat çok büyük güçlükler doğuracağını eklemiş.
Sazonof’un bu İstanbul-Edirne bölgesinin Türklerde kalması dileğini İngilizlere bildirişinde biraz başkalık vardır. Bukanan’ın 2.11.1912’de Grey’e çektiği bir tele göre (2) Sazonof berkitilmemesi (sağlamlaştırılmaması) şartıyla Edirne’yi Bulgarlara bırakabileceğini ve işbu İstanbul-Edirne bölgesinde pek çok Rum ve Bulgar bulunduğu için büyük devletlerin orada da yeğleme yapılmasına bakmaları gerektiğini söyler.
Yeni duruma göre İstanbul ve Doğu Trakya, Balkanlar’ı kaplayacak olan büyük bir Slav kütlesiyle Avrupa’dan ayrılmış bulunacağı ve oraya ulaşabilecek tek büyük devletin Rusya olacağı için bu demekti ki, Rusya yeğleme perdesi altında İstanbul ve Doğu Trakya işlerine karışmak ”hakkını” istemektedir; bu gibi ”hakların” nerelere kadar götürüldüğünü ise tarih göstermişti. Daha ilerde göreceğimiz gibi Grey’in İstanbul ve Selanik’in arsıulusallaştırılması için yapacağı önerme bu gibi Rus açgözlülüklerine karşı da olabilir.
Puankare, G. Lui’nin teline yine o gün karşılık verir ve özet olarak der ki (3):
İstanbul ve dolayları yerine İstanbul ve çevresi (rayon) diyebiliriz, ancak dün İsvolski’ye demiş olduğum gibi Bulgaristan’a Edirne’yi alıkoyamayacağını söylemeye kalkışmamız Rusya’nın ve üçlü anlaşmanın manevi etkisi bakımından çok tehlikeli olur; yenlerinin (zaferlerinin) asılarını (çıkarlarını) elinden almaya kalkışmak, Bulgaristan’ın ulusal onurunu ayaklandırmak ve kamuoyunu Rusya ve üçlü anlaşmaya karşı kılmak olur. Böylelikle Rusya, eğer kışkırtmamışsa da yapıldığını önceden bilmiş ve onamış olduğu Bulgar-Sırp anlaşmalarından sonra kendi yaptıklarını yadsıyor gibi görünür ve Bulgaristan’a karşı çetin davranırsa bugünkü durumun üçlü anlaşmaya sağlamış olduğu asılar (yararlar) elden çıkar.
Görüldüğü gibi Rusya bu işte Slavların asılarından (çıkarlarından) önce kendi asılarını (çıkarlarını) düşünmekte ve İstanbul’a Bulgarların ve Balkanlıların yenlerinin (zaferlerinin) üçlü bağlaşmaya ve bu arada Almanya’ya karşı üçlü anlaşma devletlerine sağlamış olduğu üstünlüğü elden kaçırmamayı baş siyasal amaç bilmekte ve Rusya’nın da işi o gözle görmesini istemektedir. Bundan başka, bunu açıkça söylemeseler de İngiltere ve Fransa’nın, Edirne’nin Bulgarlara kalmasıyla Rusya’nın, ileride eğer amacına varırsa, Boğazlar bölgesinde daha ufak bir yer elde edebilmesinden hoşlandıklarına inanılabilir.
Rusya’da ise Bulgarların İstanbul’a girmeleri korkusu her düşünceye üstün olduğu gibi bu korku saklanılamaz bir duruma gelmiştir; bu, Londra’daki Alman işgüderi Fon Külman’ın oradaki Rus Büyükelçisi Benkendorf ve Avusturya Büyükelçisi Mensdorf’la kulüpte bir rastlama sonucu olarak birbiri ardınca yaptığı iki uzun konuşmadan sonra hükümetine yazdıklarında pek açık görülür ve özeti aşağıdadır (1):
Benkendorf’a göre bu anın en yakın tehlikesi Bulgar Kralı Ferdinand’ın, Lüleburgaz yenini (zaferini) sonuna kadar sömürmeye kalkışıp, İstanbul’a girmek istemesidir; eğer yen (zafer) gerçekten kesin olmuşsa Türk ordusunun Çatalca’da tutunabileceği sanılamaz; demek ki şimdi Bulgar ordusu ile Bulgar hırsının en yüksek amacı olan İstanbul arasında pek az yol kalmıştır. Kral Ferdinand yıllardan beri odasında Ayasofya’nın bir resmini asılı bulunduruyor. Onun rüyası, bu eski kutsal yerde Bizans imparatoru olarak taç giymektir. Bulgar ordusu Avrupalıların can ve mallarını korumak bahanesiyle İstanbul’a girer ve Ferdinand da oraya girer girmez Ayasofya’da bir dini tören yapılırsa, o zaman Bulgarların İstanbul’dan bir daha nasıl çıkarılabileceği kestirilemez. Rusya’nın ise, Bulgarları oradan çıkarmak için zor kullanacağı, Rus hükümet çevenlerinde (çevrelerinde) söyleniyor, ancak kendisinin (Benkendorf) buna pek inanı yokmuş, çünkü Slavlık duyguları o kadar çoşabilirmiş ki, hiçbir Rus hükümeti Bulgarlara karşı silahlı zor kullanamaz olabilirmiş; kurnaz bir politikacı olan Kral Ferdinand bunu herkesten iyi bildiği için böyle bir işe atılabilirmiş; böyle bir olay ise Rusya için çok hoşa gitmeyecek bir durum yaratırmış. Dolayısıyla büyük devletlerin hiç olmazsa, İstanbul’a girmesine göz yumamayacaklarını, hep birlikte Bulgarlara bildirmeleri (Benkendorf’un düşüncesine göre) gerekmekte imiş.
Rusya Almanya’ya, Berlin’deki büyükelçisi yolu ile böyle bir dileği üç gün sonra 4 Sonteşrin’de (kasımda) bildireceğinden Benkendorf’un bu sözleri, kendi coşkunluğu dolayısıyla yönergesiz söylenilmiş sayılabilir. Konuşmanın sonlarında Avusturya Büyükelçisi gelip yanlarına oturur ve az sonra Rus Elçisi gider; o gidince Külman onun sözlerini Mensdorf’a anlatır; o da der ki:
İstanbul’un Bulgar eline düşmemesi her şeyden önce bir Rus asısıdır (çıkarıdır); onun için Avrupa’nın aracılık etmesi işinin düzenlenmesini Rusya’ya ve dostlarına bırakmalıdır. Avusturya bir ”Bulgar İstanbul” düşüncesine pek güzel alışabilir. Başkenti İstanbul olan bir büyük Bulgaristan’la Rusya arasında doğacak ası karşınlıklarından (çıkar çatışmasından) Avusturya siyasası için ancak iyi olasılıklar doğabilir.
Avusturya Büyükelçisi’nin bu sözleri yukarıda sözü geçen Viyana Dışişleri Bakanlığı toplantısı kararlarına uygundur ve Avusturya ile Almanya’nın tutacakları yolu aydınlatır.
Böylelikle Rusya, Bulgaristan’ı gücendirecek de olsa ve Fransa ise onu gücendirmeden, İstanbul yolunda durdurmak düşüncesiyle uğraşırlarken, Avusturya, yukarda gördüklerimize uygun olarak, birdenbire dönecek ve aracılık işine-bunu açık söylememekle birlikte onu geciktirme yoluna girerek – karşı durum alacaktır; dolayısıyla İstanbul’a girmek isteyen Bulgar açgözlülüğüne yadımcı olacak ve Bulgaristan’ı elden kaçırırız korkusuyla, Rusya ve Fransa’yı Bulgarlara daha da eygin olmak zorunda bulunduracaktır.
Şöyle ki yukarda gördüğümüz gibi 31 İlkteşrinde (ekimde) aracılık işini Puankare’ye bıraktığını söylemiş olan Berştold bir gün sonra Viyana’daki Fransız Büyükelçisi’ne yolladığı bir mektupta (1) özet olarak der ki:
Savaşçılar arasında, zorla aracılığa kalkışmak uygunsuzdur. Aracılığa, ancak savaşanlardan biri bunu isteyince girişmek daha iyi olur.
Yukarıda gördüğümüz gibi bu düşünceyi ilk ortaya atan Alman Dışişleri Bakanı Kiderlen-Vahter idi (2) ve dolayısıyla Almanya da, ilerde göreceğimiz gibi Avusturya’nın bu durumunu destekleyecektir. Böylelikle bu iki devlet aracılık işini geciktirmekle bir yandan Bulgar’ın hoşuna gidecek bir durum almakta, öbür yandan da onu İstanbul yolu üzerinde durdurmaktan kaçınmakla onunla Rusya ve bundan da önemli olarak Rusya ile İngiltere’nin arasını açmak ümidini beslemektedirler.
Bulgarları İstanbul’a girmeye kışkırtmak ve onları kazanmak hem de bağlaşığı Romanya’nın asılarını (çıkarlarını) korumak için, Berştold, 2 Sonteşrin’de (kasımda) Bulgar hükümetine bildirilmek üzere Sofya’daki elçisine şu yolda bir tel çeker (1):
Bulgar ordularının parlak başarıları, Bulgaristan’ın askeri gücü ve yaşama erkesi (amacı) üzerinde çoktan beri beslemekte olduğumuz düşünceleri berkitmiştir (sağlamlaştırmıştır). Bu başarıların yarattığı durum bizde öteden beri beslenilegelen şu düşünceyi değiştirmez, o da: karşılıklı asılarımızın (çıkarlarımızın) hiçbir noktada çarpışmadığıdır. Bununla birlikte Bulgaristan gözden kaçırmamalıdır ki bu başarılar, komşu Romanya’nın kesin olarak uslu durması yüzünden, Bulgar ordularının var güçleriyle Türkler üzerine yüklenebildikleri için bu kadar parlak olmuştur. Bunun sonucu olarak Berştold Romanya’ya ufak ödünler verilerek onun kazanılmasının gerektiğini ileri sürmektedir.
Jül Kambon’un Berlin’den Puankare’ye daha 18 İlkteşrinde (ekiminde) yazdığına göre Kiderlen-Vahter bir elçiye demiş ki: ”Eğer Bulgarlar Ayastefanos’a (Yeşilköy) gelirlerse belki Ruslarla İngilizlerin söyleyecekleri söz eş olmaz.” J. Kambon’un bu yazısı, karşı yandaki devletlerin ve hiç olmazsa Fransa’nın, Avusturya ve Almanya’nın bu iş üzerindeki iç düşüncelerini bildiğini gösterir. Yukarıda görmüş olduğumuz Benkendorf’un Külman’a sözleri ise, yalnızca Avusturya ve Almanya’ya bu işte tuttukları yolun doğru olduğunu göstermeye yarayabilirdi.
Her ne ise, Avusturya’nın bu yeni durumu bir yandan aracılığın hemen yapılmasının önüne geçer, çünkü savaşçılardan birinin başvurmasını beklemek gerekir, öbür yandan da Avusturya acaba neler tasarlıyor diye ortada kaygılar uyandırıp Fransa ve Rusya da her şeyden önce Avusturya’dan Balkan işlerinde özel ası (çıkar) aramayacağını açıklayan bir inancanın koparılması gerektiği sanını berkitir (sağlamlaştırır) (1).
Avusturya’nın aracılık işini geciktirdiği gün (1.11.1912) Bulgar Başbakanı Geşof da Sofya’daki Fransız Elçisi’ne der ki (2):
”Doğaldır ki yenen devletler aracılık için başvurmayacaklardır; bunu yapmak, yenilmiş olan Türkiye’ye düşer; bize böyle bir önerme yapılırsa onu inceleriz, ancak onu, karargâhı umuminin düşüncesini öğrendikten sonra şartlarımızı bildirerek ve elimizde Edirne gibi yeter toprak ödümleri (ödünleri) bulundurmak şartıyla kabul edebiliriz.”
Burada Bulgaristan’la Avusturya arasındaki düşünce birliği açık sezilmektedir.
Bu teli alınca Puankare, Bulgarları hoşlandıracak bir karşılık vermiş olmak için Sofya’daki elçisine şunları teller (3):
Aracılık yapılmasına onaşmak (yanaşmak) için Bulgar hükümetinin beslediği tasarılar üzerine bildirdiğinizi aklımda tutuyorum. Fransa’nın dileği şudur ki eğer bir konferans olacaksa Balkanlılar ve en çok Bulgaristan, kendi asılarını (çıkarlarını) korumak üzere oraya çağrılsınlar; her ne olursa olsun büyük devletlerin aracılığı bence, savaşçıların uğraşma ve başarılarının ürünlerini ellerinden alma amacını güdemez.
O sırada Balkan bağlaşmasının bozulmak üzere olduğu, Avusturya’nın Bulgaristan’ın gönlünü avladığı veya buna varabilecek görüşmeler olduğu sözleri dolaşmaktadır; ancak bunlara o sırada daha inanılmamakta, bunlar yalanlanmakta ve bağlaşıklar, aracılık için bir başvurma olursa buna, aralarında anlaşarak ve hep birlikte, karşılık verecekleri ve Osmanlı Avrupası’nın paylaşılması işini kendi başlarına çözümlemek istedikleri, söylenilmektedir (1).
Lüleburgaz’daki Osmanlı yenilmesinin ağırlığı herkesçe anlaşılması üzerine olan bitenlere geçmeden öbür savaş alanlarında olan bitenleri gözden geçirelim.
İlkteşrinin (ekimin) son günlerine kadar Sırplar Taşlıca sancağının hemen hepsini ellerine geçirmişlerdir.
30 İlkteşrinde (ekimde) Sırplar Pizren’i alır, oradaki Avusturya Konsoloshanesi’ni basar, içerden birçok Arnavut’u alır ve bir kısmını öldürürler. Bu yüzden Avusturya hükümeti çok coşarsa da önemli bir şey yapamaz.
31 İlkteşrinde (ekimde) İpek ve iki gün sonra Yakova, Karadağlıların eline düşer.
Komanova’da yenilen Türk ordusunun büyük kısmı Manastır’a doğru çekilmişti, kentin dolaylarının berkitildiğini (sağlamlaştırıldığı) gören ora ileri gelenlerinden 40 kişi, bazı Üsküplülerin yaptıkları gibi 2.11.1912’de ordu komutanlığına başvurarak düşman saldırısına yol açacak olan her şeyden sakınılmasını isterlerse de komutanlık onlara yüz vermez ve berkitme işini durdurmaz.
1.11.1912’de Bulgarlar Nevrekop’a girerler.
Yunanlılar bir yandan Selanik’e doğru ilerlerken, öbür yandan da Osmanlı donanmasının ortada görünmemesinden asılanarak (yararlanarak) kolaylıkla Adaları toplayadururlar. 30.10.1912’de Taşoz’u, 1.11.1912’de Semenderek (Samotras) adasını ele geçirirler. O sıralarda Rus baskısı dolayısıyla ve işbu devletin buğday ve benzerleri çıkatını (dışsatımını) sağlamak ve kolaylıştırmak için bu işte çalışan birtakım Yunan taşıt gemileri Boğazlar’dan geçip durmaktadırlar.
Kaynak: BİRİNCİ BALKAN SAVAŞI Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Haziran 1999
belgesi-2768
01. Giriş Organik maddelerin veya bunların organik çözücülerdeki çözeltilerinin sudan uzaklaştırılması olayına kurutma…
01. Nessler Reaktifi ile Kokuşmanın (Amonyak) Belirlenmesi 01.01. Yöntemin Prensibi Kokuşmanı varlığı,…
01. Süt ve Süt Ürünlerinde Jelatin Aranması 01.01. Yöntemin Prensibi …
01. Yaş Gluten Tayini 01.01. Yöntemin Prensibi Buğdayda bulunan depo proteinine gluten…
SANAT EGITIMININ GEREKLILIGI - Uygar bir toplum yaratir - Insan ruhunu yuceltir, ruhsal gereksinmeleri doyurulur…
Gıda ürünlerinin kalori değerleri hesaplanırken öncelikle numunenin kül, protein, yağ ve nem analizleri…