Bir içtimai heyette kıymet ve kuvvet onu kuran fertlerin kendilerini kıymet ve kuvvet telakki etmelerindendir. Ancak, bu gibi fertlerden vücut bulmuş olan içtimai heyetlerdir ki, yekpare kıymet kudret manzarası arz edebilirler.
Şüphesiz, ayrı fertlerin kıymet ve kuvveti olabildiği gibi, kıymetsizlik ve kuvvetsizliği de olabilir; bu gibiler daha ökül (mecmu) kıymetin ve kuvvetin içinde bulundukça kendilerini büyük ve şamil ökülden hissedar sayabilirler. Gayesi fert değil, kitle terbiyesi olanlar, bu hakikati bilmemekle beraber, bu hakikate sığınabilecek olanların dahi kusurlarına bakmaksızın, onları tıpkı o büyük içtimai heyetin en aziz uzuvları ve unsurları gibi görmekte ve göstermekte tereddüt etmemelidirler. Böyle gören ve gösteren insanlar yanılmış, hata etmiş sayılmazlar; bilakis bunlar kendilerinin de mensup olmakla iftihar duyacakları içtimai heyetin içinde, herkesin, her şereften yalnız hisseyab olduğunu değil, hatta bizzat o şerefin sahibi olduğunu dahi göstermiş bulunmalarından memnun olmalıdırlar.
Ben bu hakikati, derece derece takip ettiğim okulları bitirdikten sonra, hayata fiilen dahil olduğum zaman duyduğumu söylemeliyim. Bunu kısa ve ameli misallerle izah etmek daha kolay olacaktır benim için… Mesela, bir tabur içinde, bir alay içinde, isterseniz bir kolordu, bir ordu içinde yapılmış olan bazı tatbikatlarda, bazen bir bölük kumandanı, bazen bir keşif kolu zabiti, bazen de bir hakem olarak bulunduğum vaki olmuştur. Tatbikat veya manevra muvaffak olduğu zaman, etrafıma bakmaksızın, derhal kendi kendime övündüğümü hatırlarım; çünkü bütün bu tatbikat veya manevranın parlak neticesini ben hazırlamışımdır. Hakikatte ben, belki de bana tevcih edilen (verilen) bu vazifeyi büyük dikkatle takip etmiş ve ondan muvaffak olmuşumdur; fakat bütün kitlenin muvaffakiyetini kendime atfetmek cesaretini kendimde görmüş isem, bu da affolunmalıdır; çünkü o umumi hareket ve faaliyet içinde, benim gibi vazifesini dikkatle ve namuskârane yapmış binlerce insanın mevcut olduğunu düşünelim, bunların her birinin ayrı ayrı, benim gibi düşünmüş olduğunu da elbette kabul edelim ve fakat ne benim, ne o binlerce namuskâr ve fedakâr insanların çalışmaları bir makamda ve bir kafada merkezleştirilmemiş olsaydı, hiç birimiz yaptıklarımızla iftihar duymak cesaretinde bulunamayacaktık.
İnsanlar, dünya yüzünde insan sıfatını aldıkları tarihten önceki zamandan bugüne kadar, yalnız yaşayamayan ve behemehal içtimai halde yaşamak nasibi tabiisinde yaratılmış olduklarını bilmelidirler. İşte bu itibarla hepimiz söyleriz, hepimiz şerefleniriz, hepimiz bu şerefi kendimize atfedebiliriz; fakat hakikat şudur ki, her ferdi şeref ve haysiyet ve kahramanlık hiçbir ferdin değildir, bütün bu fertlerden mürekkep olan (oluşan) içtimai heyetindir.
Bu heyet içinde bilhassa şeref kademeleri yapmak hatadır, kuvvet kademeleri yapmak bu ise o içtimai heyetin yapabileceği şey değildir, o içtimai heyetin şuuru haricinde, onun doğurabileceğinde ve doğurabileceklerinde tecelli eder ise, cemiyet kendinden mevlût (doğmuş) olan bu vaziyetlere karşı yadırgamaz.”
Kaynak: Atatürk’ten Yazdıklarım
belgesi-2611
Drina Köprüsü, şüphe yok ki, geçtiğimiz yüzyılın en büyük romanlarından biri. 1961′de İvo Andriç’e layık…
Fatih'in ölümü tarihin karanlık ve önemli dönüş noktalarından birini oluşturur. Zehirlendiğine dair veriler kadar, hastalıktan…
Mehmet'in, Akkoyunlular, Karamanoğulları, Memlûklar, Venedikliler, vb. hangi dinden olursa olsun tüm diğer siyasal güç odakları…
Müslüman'ın Müslüman'a, Arap'ın Arap'a, Türk'ün Türk'e karşı savaşında resmi tarihçiliğimiz, genel olarak devlet geleneğinin “yüksek”…
Resmi tarihlerde İstanbul'un fethi, aynı zamanda “Orta Çağ'ı kapatıp Yeni Çağ'ı başlatan” bir olay olarak…
Talan ve Çandarlı'nın tasfiyesi dışında fethin hemen sonrasındaki çok önemli bir diğer uygulama da, Fatih'in…