Bir milletin harsı yükseldikçe, ferdi hürriyetin tatkibat sahaları genişler ve çoğalır, muhtelif şekilde birbirinden ayrı ve müstakil ferdi hürriyetler meydana çıkar. Bu hürriyetler, mahiyet ve tabiatlarına göre iki gruba ayrılırlar.
Birinci grup içinde sayabileceğimiz hürriyetler, başlıca ferdin maddi menfaatlarına tekabül eder ki şunlardır:
1- Kelimenin dar manasıyla, şahsi hürriyettir; yani, serbest gitmek, gelmek, milli topraklarda kalmak, yahut oradan çıkmak hakkına malik olmaktır. (Seyahat ve ikamet hak ve hürriyeti.) Bununla beraber, keyfi tevkiflerden, hapisten ve cezadan masun olmak emniyetidir.
2- Meskenin taarruzdan masuniyetidir. Bu hak şahsi emniyetin mabadi ve temadisidir. İnsan, evinin sahibidir ve oraya ancak istediğini sokar. Bir insanın evine, hükümetin müdahalesi, yalnız kanunun tayin ettiği hallerde ve surette olabilir.
3- Ferdi mülkiyettir. Bir insanın emeği mahsulü olan her şeye sahip olması, devletin müdahale edemeyeceği ferdin yüksek haklarındandır. İnsan namuskârane, sahip olduğu mal ve mülküne, istediği gibi tasarruf eder, satabilir, satmayabilir, istediğine verebilir, onları mahvedebilir, yıkabilir. Eski zamanlarda böyle değildi; aksi idi, insanları muvafakatları olmadığı halde, aileleriyle oturdukları yerle beraber satabilirlerdi.
Ferdi mülkiyet hakkını yegâne tahdit eden, umumi menfaatler için istimlaktir Bununla beraber, hükümetin, belediyelerin, mahalli idarelerin, ne gibi lüzum ve mecburiyetlerle ve ne usül ve şekilde istimlak edebilecekleri istimlak kanunlarıyla tanzim olunmuştur.
Fikir ve kalem mahsulü olan her eser dahi sahibinin hakkıdır. Bu hak, ”Hakkı Telif Kanunu” ile müeyyettir.
4. Ticaret, sanayi ve sanat hürriyetidir. İnsan hayatını kazanmak için, istediği işte meslekte ve sanatta çalışabilir, bu hususta serbesttir. Ancak bu hürriyet umumun iyiliği için makul olarak, birtakım kanuni kayıtlar ve şartlara bağlıdır. Mesela, bir sütçü, bir ekmekçi birtakım sıhhi nizamlara riayete mecburdur. Bir tüccar yabancı memleketlerden getireceği malları gümrük vermeden memlekete sokamaz. Herkes memlekette, istediği gibi muallimlik, avukatlık, doktorluk yapamaz, bunun için kanunen birtakım evsafı haiz olması lazımdır.
Bunlardan başka devletin, siyasi veyahut umumun menfaat ve emniyeti maksadıyla inhisarı altında bulundurduğu işleri başkaları yapamaz. Bütün bu manilerle beraber de insan için daima kâfi bir çalışma ve iktisat hürriyeti vardır.
İkinci gruba dahil olan hürriyetler, daha çok doğrudan doğruya ferdin fikri hayatındaki hürriyet haklarıdır. Bunlardan,
1- Vicdan hürriyeti: Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, intihap ettiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz.
Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilmez. Ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.
Medeniyetin geri olduğu cehalet devirlerinde, fikir ve vicdan hürriyeti tahakküm ve tazyik altında idi, insanlık bundan çok zarar görmüştür. Bilhassa din muhafızlığı kisvesine bürünenlerin hakikati düşünebilenler, söyleyebilenler hakkında reva gördükleri zulüm ve işkenceler, insanlık tarihinde daima kirli facialar olarak kalacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde, her reşit dinini intihapta hür olduğu gibi, bir dinin merasimi de serbesttir, yani ayin hürriyeti masundur. Tabiatıyla ayinler, asayiş ve umumi adaba mugayir olamaz; siyasi nümayiş şeklinde de yapılamaz. Mazide çok görülmüş olan bu gibi hallere, artık Türkiye Cumhuriyeti asla tahammül edemez.
Bir de, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde bilumum tekkeler ve zaviyeler ve türbeler kanunla set edilmişlerdir. Tarikatlar lağvolunmuştur. Şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vs. memnudur.
Çünkü bunlar irtica menbaı ve cehalet damgalarıdır. Türk milleti, böyle müesseselere ve onların mensuplarına tahammül edemezdi ve etmedi.
2- İçtima hürriyeti.
3- Matbuat hürriyeti.
Bu iki hürriyet, aynı prensipten çıkar. O prensip, insanların fikirlerini serbest söylemek ve neşretmek hakkıdır. Vatandaşlar, kendi talim ve terbiyeleri için ve umumun menfaatları noktasından, fikirlerini teati etmelidirler, düşündüklerini istedikleri gibi söyleyebilmelidirler. En büyük hakikatler ve terakkiler, fikirlerin serbest ortaya konması ve teati edilmesi ile meydana çıkar ve yükselir.
İçtima insanların beraber düşünüp konuşmak veyahut birinin sözlerini dinlemek maksadıyla muvakkat olarak bir araya gelmeleridir. İçtima hürriyeti, Teşkilatı Esasiye Kanunu’muz mucibince fertlerin haklarındandır, fakat İçtimaatı Umumiye Kanunu dairesinde vuku bulur. Çünkü asayiş, içtimai ve siyasi nizamı muhafaza ile mükellef olan hükümetin icap eden tedbirleri alabilmesi için, içtimaın günü ve yeri hakkında, vaktiyle usulü dairesinde haberdar edilmesi lazımdır.
İçtima insanların, bir şeyi beraber görmek için toplaşmalarından veyahut insanların müşterek hareket için, daimi bir surette birleşmeleri halinden ayırt edilmelidir.
İçtima isimle ve şahsi bir davet üzerine olan hususi toplanma da değildir. Memleketin huzur ve sükûnunu bozacak surette ve yerlerde toplanmak, tabiatıyla memnudur.
İçtima hürriyeti, matbuat hürriyetinden eskidir. Fakat matbuat hürriyeti, matbaanın ve gazeteciliğin terakkisi sayesinde, daha büyük bir ehemmiyet kazanmıştır.
4- Cemiyet teşkili hürriyetidir.
5- Tedris hürriyetidir.
Cemiyet, muteaddit şahıslar tarafından, malumatlarını veya mesailerini daimi surette birleştirmek maksadıyla teşkil edilen heyettir. Himayei Etfal, Hilâliahmer Cemiyetleri, Türk Ocakları, Kadınlar Birliği gibi kulüpler dahi cemiyetler kabilindendir.
Tedris, bir kimsenin kendi ilmini başkalarına öğretmesidir. Buradaki tedristen maksat, aile içinde yapılan tedris ve tederrüs değildir. Bir müessese açarak umumi tedrisatta bulunmaktır.
Cemiyet ve tedris hürriyetleri, diğer ferdi hürriyetlerden farklıdır. Çünkü bunlar müşterek bir faaliyetin daimi tatbikatını icap ettirir. Bu sebeple yalnız ferdi haklar gibi mütalaa olunamazlar.
Cemiyetler, bir taraftan içtimai heyeti takviye eder, fakat bir taraftan da, teşekkül eden cemiyetler, devlet için de başlı başına birer teşkilat ve birer kuvvet olacaklarından devlet için tehlikeli de olabilirler. Bu sebeple, cemiyet teşkili Teşkilatı Esasiye Kanunu’muzda fertlerin tabii haklarından tanınmış olmakla beraber, cemiyet teşkili ayrıca bir kanunla kayıtlanmıştır. Cemiyetler kanununa göre:
a) Cemiyet, teessüsünü müteakip, behemehal hükümete, usulü dairesinde bildirilmek lazımdır.
b) Mevcut kanunlara, umumi adaba mugayir, gayri meşru bir esasa veya devletin istiklalini, hükümetin şeklini bozmak ve muhtelif insanları birbirinden ayırmak maksatlarıyla cemiyetler teşkil edilemez.
c) Kavmiyet ve cinsiyet esas ve imkânlarıyla siyasi cemiyetler teşkili memnudur.
d) Cemiyet azasının on sekiz yaşına dahil olmuş bulunması şarttır.
e) Hafi cemiyetlerin teşkili katiyen memnudur.
f) Cemiyetlerin toplandıkları yerde, her nevi silah memnudur. Yalnız kulüplerde, zabıtanın malumatı altında meç talimine ve avcılığa mahsus silahlardan lüzumu kadarı bulunabilir.
Tedrise gelince, bu da çok mühim ve naziktir. Devlet vatandaşların tahsil ve terbiyesiyle çok alakadardır. Bir defa, ilk tedrisatı mecburi tutar ve umumiyetle tedrisat, hükümetin nezareti altında ve onun programları dairesinde olur çünkü, tedris hürriyeti, mahiyeti itibarıyla muhteliftir. Bir taraftan, ferdi hürriyetin icabıdır, fakat müşterek teşkilata dayanır. Onun için, tedrisin kanunla, hususi bir nizam altına alınması lazımdır. Teşkilatı Esasiye’de buna dair olan madde şudur: ”Hükümetin nezaret ve mürakabesi altında ve kanun dairesinde her türlü tedrisat serbesttir.”
Tevhidi Tedrisat Kanunu’na göre ”Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaleti’ne merbuttur”.
Yalnız harbiye mektebine menşe olan askeri liseler, milli müdafaa vekaletine bırakılmıştır.
İhbar ve şikâyet hakkı ”Türkler, gerek şahıslarına, gerek ammeye müteallik olarak kanun ve nizamata muhalif gördükleri hususatta merciine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne münferiden veya müctemian ihbar ve şikâyette bulunabilirler. Şahsa ait olarak vukubulan müracaatın neticesi müstediye tahriren tebliğ olunmak mecburidir.” (T.E.M. 82)
Bu şikâyet hakkı, zikrolunduğu gibi bir haksızlığa karşı şikâyet mahiyetinde olursa, ferdi hak olur. Fakat, kanunlardan şikâyet ve kanunların tebdiline ait teklif mahiyetinde olursa, bu cihet vatandaşın siyasi teşebbüsü demek olur ki, bunun şekil ve hududu kanunla muayyendir. ”Kanun teklif etmek hakkı meclis azasına ve icra vekilleri heyetine aittir.” Bunun haricinde siyasi meramını göstermek isteyen vatandaş kitap yazarak ve matbuattan istifade ederek arzusunu tatmin eder. Efkârı Umumiye’ye riayetkâr olan hükümetler veya meclisler bunları nazarı itibara alır.
Kaynak: Atatürk’ten Yazdıklarım
belgesi-2598
Çeşitli kişilik testleri belli gruptan insanlar arasındaki benzerlikleri vurgular. Yine de, diğerleriyle olan tüm benzerliklerine…
Boşaltım sistemi vücutta homeostazın sağlanmasında çok önemli bir yere sahiptir.Böbrekler, üreterler ve mesaneden oluşan boşaltım…
Büyük Atatürk'ün ölümünü takip eden günlerde, o zamanlar yalnız Avrupa'nın değil, dünyanın en güçlü günlük…
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu.…