Enerji
Laboratuvarımızdaki radyoaktivite sayacı sabırsızlıkla beklediğim sayılan basmaya başlamıştı. Bir yıllık çalışma sonucunda, hücrelerin amino asitlerin içine, bunların birbirine bağlanıp protein oluşturmaları için nasıl enerji depoladığı konusunda fikirlerimi sınayacak bir deney tasarlamıştım. Bunu bulmak, vücudun en önemli malzemesi proteinin yapılışı üzerine ışık tutmak demekti. Kuşkulanma rağmen başarının ucu görünüyordu. Sonunda sayılar atomların kendilerine çarpmışım gibi ümitlerimi arttıracak biçimde çıktı. Bilim bize beklentileri düşük tutmayı öğretir ama o anda önemli bir buluş yaptığımdan kuşkum yoktu. Çalışmayı yayınlamamdan az sonra bu, diğer araştırmacılar tarafından da onaylandı. Bu ilk adımı bir seri yeni buluş izledi. Beş yıl içinde protein sentezinin tümüyle anlaşılması sağlandı.
Bu bölüm daha çok bu konuyla ilgili, ama önce birinci bölümde şöyle bir değindiğimiz hayvanlar ve bitkilerin enerjiyi nasıl kullandıkları konusuna daha genişçe bir göz atalım.
Söğüt Hava Alıyor
1630’da Johann Van Helmont, 5 pound (yaklaşık 2,5 Kg.-Çev.) ağırlığında bir söğüt dalını 200 pound ağırlığında toprağa dikti. Beş yıl sonra söğüt 165 pound artmıştı, ama topraktan yalnızca iki pound eksilmişti! Bu deney, toprağın bitkiyi oluşturan en büyük malzeme kaynağı olmadığını kesinlikle kanıtladı. Kuşkusuz topraktaki su, bitki için çok gerekliydi; van Helmont söğüdünü düzenli olarak suladı ve bitki, büyümesine yardımcı olacak bu suyu kullandı. Bugün bile bazıları, bitkileri oluşturan maddelerin topraktan değilse nereden sağladığım görmekte güçlük çekerler. Havadan geldiği, yanıtı, kabullenilmesi zor görünür. Gerçekten bitkilerin kendilerini yapmak için kullandıkları malzeme; karbondioksit, havadan gelir. Su, yapım projesine hidrojen atomlarıyla katkıda bulunur ve bitkinin toplam ağırlığının bir kısmını oluşturur. Böylece, Helmont’un söğüdünün neden topraktan bu kadar az şey alırken böylesine bol bol büyüdüğünü anlayabiliriz.
Bitkiler Güneş Işığını Tutarlar
Karbondioksit de olsa, Helmont’un söğüdü hava toprak ve suyun sağlayamayacağı başka bir şey, yani güneş olmasa yaşamını yitirirdi. Güneş enerjisi, karbondioksiti söğüt maddesine dönüştürecek iç işlemleri yürütmek için gereklidir.
Bundan önceki bölümde, yaşamın başlangıcım sağlayan enerji belki de elektrik yükler ve ultraviyole ışınlarından gelmişti, demiştik. Hücre varlığının oldukça erken aşamalarında, enerji bulmayı garantiye alacak çok etkin bir araç belirdi. Bu araç klorofil sistemiydi. Bitkiler güneş enerjisini bu sistemle “kafesleyip”, hücre içinde hizmete sunarlar.
Klorofil hepimizin bildiği gibi bitkilerin yeşil rengini verir. Yaprakların, otların ve iğnelerin yeşili klorofildendir. Bu boya molekülünün atomları öyle bir biçimde düzenlenmiştir ki, bitkinin yüzeyine çarpan ışık, molekülün içinde kalır. Yakındaki enzimler ve diğer protein moleküllerinin yardımıyla ışık, önce elektrik enerjisine sonra kimyasal enerjiye dönüşür; kimyasal enerji de bitkinin yapımında kullanılır.
Bitki yaşamının dünyaca bilinen en basit dökümü şöyledir:
Çeşitli kişilik testleri belli gruptan insanlar arasındaki benzerlikleri vurgular. Yine de, diğerleriyle olan tüm benzerliklerine…
Boşaltım sistemi vücutta homeostazın sağlanmasında çok önemli bir yere sahiptir.Böbrekler, üreterler ve mesaneden oluşan boşaltım…
Büyük Atatürk'ün ölümünü takip eden günlerde, o zamanlar yalnız Avrupa'nın değil, dünyanın en güçlü günlük…
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu.…