Categories: Kelime Ezberleme

Dil Sınavlarında Çıkan En Önemli 1000 Kelime

1. abandon = (1) (birini) terk etmek (= leave) (2) bir şeyden vazgeçmek (= give up)
2. abbreviate = (1) kısaltmak, özetlemek (2) (matematikte) sadeleştirmek
3. abolish = (toplumdaki tabuları) yıkmak, sona erdirmek (= do away with)
4. absorb = içine çekmek, emmek
5. abstain from = (alkol, ilaç vb) — den sakınmak/ uzak durmak (=avoid from) !
6. abundance = bolluk, bereket
7. abundant = bol, bereketli
8. accelerate = hızlandırmak, ivme kazandırmak *** accelerator = gaz pedalı
9. accept = kabul etmek, razı olmak
10. access = erişmek, ulaşmak
11. accessible to = ulaşılabilir, erişilebilir
12. accommodate = (misafir, konuk vb) ağırlamak (= put up)
13. accompany = (1) eşlik etmek, arkadaşlık etmek (= escort) (2) beraber bulunmak ya da bir arada gözükmek (* Pain and fever accompany inflammatory diseases)
14. accomplish = başarmak (= achieve)
15. accumulate = (1) birikmek, çoğaltmak (2) biriktirmek, yığmak
16. accuracy = doğruluk, kesinlik
17. accurate = doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde (= precise, correct)
18. accurately = doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde (= precisely, correctly)
19. accuse (of) = birini bir şeyle suçlamak, itham etmek
20. achieve = başarmak, yerine getirmek
21. acknowledge as = (1) kabul etmek, — olarak tanımak (2) (mektup, mesaj vb) aldığını gönderen kişiye bildirmek
22. acquainted with = aşina olmak, haberdar olmak (= familiar with)
23. acquire = (dil, miras, huy vb) edinmek, kazanmak (= obtain, attain) (*She acquired a huge fortune.) (* I acquired Turkish but I learned English in school.)
24. acquisition = edinim
25. activity = faaliyet, aktivite *** activist = bir fikrin aktif destekçisi (= supporter)
26. adapt = bir şeye uyarlamak, uydurmak ( = adjust)
27. addict = bağımlı, tiryaki *** drug addict = eroin bağımlısı
28. addiction to = bağımlılık, tiryakilik
29. addition = ilave, ek
30. additionally = ayrıca, bunun yanı sıra, buna ilaveten (= furthermore, moreover)
31. adequately = yeterli bir şekilde (= sufficiently)
32. adjust = (1) uyarlamak (= adapt) (2) alışmak (= get used to)
33. adjustment = düzeltme,intibak, uyma
34. administer = (1) idare etmek, yönetmek (2) (damardan ilaç vb) vermek, sağlamak
35. admire = hayran olmak
36. admit = kabullenmek, itiraf etmek
37. adopt = (1) evlat edinmek (= take up) (2) (önlem, tedbir vb) almak (adopt measure) (3) (başkasına ait bir şeyi) benimsemek (dil, din vb)
38. adore = çok sevmek, tapmak
39. adverse = zıt, kötü
40. advocate = (1) savunmak (= defend) (2) desteklemek (= support)
41. affect = etkilemek (= influence)
42. aggravate = gittikçe kötüye gitmek, fenalaşmak (= deteriorate, worsen)
43. aggressive = saldırgan
44. aid = yardım etmek (= help)
45. alien (to) = yabancı
46. alongside = yanında, bitişiğinde (beside, next to)
47. alter = değiştirmek (= change)
48. alteration = değişiklik
49. amazing = şaşırtıcı, hayran bırakıcı (= astonishing)
50. amend = değişiklik yapmak (kanunda düzenleme yapmak anlamındaki gibi)
51. amendment = değişiklik, (kanun vb) üzerinde değişiklik yapmak (= alteration)
52. amusing = eğlenceli, zevkli
53. announce = anons etmek, ilan etmek (= give out, declare)
54. anticipate = ummak, beklemek
55. apologize = özür dilemek (apologize to someone for something)
56. appalling = korkunç (= dreadful, horrendous)
57. appointment = (1) atama, tayin (2) randevu (= rendezvous)
58. appreciate = (1) takdir etmek, değerini bilmek (2) anlamak, farkına varmak
59. approach = (1) (zaman/ mesafe bakımından birine/bir şeye) yaklaşmak (* Do not approach with fire! (2) (bankaya/yüksek bir mevkiye vb) müracaatta bulunmak, ricada bulunmak (* She approached the bank for a loan)
60. appropriately = uygun olarak (= suitably)
61. approve of = onaylamak, uygun bulmak, tasvip etmek
62. arrange = düzenlemek, ayarlamak (toplantı, randevu vb)
63. artefact = insan eliyle yapılmış (sanat)
64. ascend = yukarı çıkmak, yükselmek, tırmanmak (= go up / climb up)
65. ask for = ricada bulunmak, bir şey istemek
66. aspire = şiddetle arzu etmek, çok istemek (* I’ve always aspired to be a singer)
67. assemble = (1) bir araya getirmek, toplamak (= gather) (2) monte etmek (= put up)
68. assess = değerlendirmek (= evaluate)
69. assign = atamak, tayin etmek, görevlendirmek (= appoint)
70. assist somebody in something = birine bir konuda yardım etmek
71. associate = (zihninde insanlar/eşyalar arasında) çağrışım yapmak, çağrıştırmak (* I always associate the smell of baking with my childhood.) (2) (kötü yolda olan veya kötü alışkanlıkları olan insanlarla) arkadaşlık yapmak, düşüp kalkmak (* Don’t associate with those glue-sniffers.)
72. assume = (1) elinde delil olmadan bir şeyin doğru olduğunu düşünmek veya kabul etmek, farz etmek (= conclude) (2) (sorumluluk/vebal vb) üstlenmek, üzerine almak (= take on) (* I temporarily assumed the responsibility for her)
73. assure = birine teminat vermek, emin kılmak, garanti vermek
74. astonishment = şaşırtmak, şaşırmak (= amazement, bewilderment)
75. attach = iliştirmek, eklemek (= enclose)
76. attack = saldırmak, saldırı
77. attain = elde etmek, erişmek (= gain, obtain)
78. attainment = ulaşmak, erişmek
79. attend = iştirak etmek, katılmak
80. attribute = (bir sebebe/nedene) dayandırmak (= base on/upon)
81. auditorium = dinlenme/izleme salonu, seyircilerin oturduğu bölüm
82. available = mevcut, var olan
83. avert = (1) olmasını önlemek (2) başka yöne çevirmek (trafik akışını vb)
84. avoidable = kaçınılabilir, engellenebilir
85. award = ödül
86. backward = geri kalmış, geriye doğru
87. badly in need of = bir şeye/birine çok muhtaç olmak
88. barely = (1) hemen hemen hiç, neredeyse hiç (2) güçlükle (= hardly, scarcely)
89. bargain = (1) pazarlık, anlaşma (2) pazarlık etmek (3) kelepir, ucuz eşya
90. barren = kurak, verimsiz (= infertile, arid)
91. basic = temel (= essential, fundamental)
92. bazaar = pazar, alışveriş yeri
93. behave = davranmak
94. believe = inanmak
95. belongings = birinin kişisel eşyaları (= possessions)
96. beloved = sevgili, hazret
97. bitingly satirical = aşırı alaycı, insafsızca eleştirme
98. bizarre = tuhaf, acayip (= strange, weird)
99. blanket = battaniye
100. blaze = (1) ateş, alev, yangın (2) parlamak
101. bolt = fırlayıp kaçmak, tabanları yağlamak
102. branch = dal, branş
103. break off = (nişan, nikah vb) bozmak, ayrılmak
104. breed = (1) (hayvan için) doğurmak, yavrulamak (2) hayvan yetiştirmek
105. bribery = rüşvet *** offer bribes = rüşvet teklif etmek
106. bride = gelin
107. brief = kısa, öz *** in brief = kısaca, öz olarak
108. bring up = (1) çocuk büyütmek (2) kusmak (3) ortaya (konu vb) atmak
109. broadcast = (radyo, televizyon, hava durumu için) yayın
110. Broadly speaking = Genel konuşmak gerekirse (= generally, mostly)
111. broil = ızgara yapmak, kavurmak
112. bullfight = boğa güreşi
113. bully = (1) kabadayı, zorba (2) kabadayılık yapmak, zorbalık yapmak
114. burial = gömü, gömme
115. burn = (1) yakmak (2) yanmak
116. button = düğme
117. calculator = hesap makinesi
118. call for = talep etmek, istemek (= demand)
119. calm = sakin
120. can’t take one’s eyes off = gözlerini birinden veya bir şeyden alamamak
121. cancel = iptal etmek (= call off)
122. captivating = büyüleyici (= enchanting, fascinating)
123. captive = tutsak, esir
124. captivity = tutsaklık, esaret
125. capture = yakalamak, ele geçirmek, tutsak etmek (= apprehend)
126. careless = dikkatsiz
127. carry out = (çalışma, deney, anket vb) yürütmek, icra etmek (= fulfil, conduct)
128. carve = (1) (tahta vb) oymak (2) (et vb) kesmek
129. casually = günlük, sıradan, havadan sudan
130. caution = uyarı, dikkat
131. cease = sona erdirmek, durdurmak ( cease-fire= ateşkes)
132. ceaseless = aralıksız, durmadan (= non-stop)
133. celebration = kutlama
134. celebrity = ünlü
135. census = nüfus sayımı
136. ceremony = tören
137. charge (with) = — ile yargılamak (mahkemede) (= try)
138. circulate = dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek (vücuttaki kan vb)
139. circulation = (1) dolaşım (2) gazete tirajı, günlük satış oranı
140. cite = örneklemek, adından bahsetmek, değinmek (= refer to, mention)
141. citizen = vatandaş *** Citizenship = Vatandaşlık
142. clarify = açıklamak (= explain)
143. claw = pençe, hayvan pençesindeki kıvrık tırnak
144. clearance = (1) mağazayı boşaltma, malları elden çıkarma, tasfiye (2) izin, yeşil ışık
145. close = (sıfat) yakın
146. closed = kapalı
147. closure = (1) kapanış (2) iflas
148. coincide with = aynı zamana denk gelmek/tesadüf etmek (= fall on the same date)
149. collapse = (1) (bina vb için) çökmek (2) bayılmak
150. collapsible = katlanabilir (kanepe vb)
151. collar = (1) yaka (2) tasma
152. colleague = iş arkadaşı
153. collide with = çarpışmak (= crash into)
154. commence = başlamak (= start) *** commencement speech = açılış konuşması
155. comment on = yorum yapmak (= interpret)
156. commercial = ticari
157. commit = (1) (intihara vb) kalkışmak, yeltenmek (2) (suç, cürüm) işelemek (3) (kendini işine, ailesine vb) adamak (= devote)
158. commit = kalkışmak, yeltenmek *** commit suicide = intihar etmek
159. common = (1) ortak (2) sıradan, yaygın *** in common with = — ile ortak nokta
160. commonplace = yaygın, sıradan (= ordinary, usual)
161. commuter = ev ile iş arasında mekik dokuyan/gidip gelen
162. companion = dost, arkadaş
163. company = (1) arkadaşlık, dostluk (2) şirket
164. compel = zorlamak, mecbur bırakmak (= force, oblige)
165. compensation for = (1) tazminat ödemek (2) telafi etmek
166. compete = rekabet etmek, yarışmak ***competition = müsbaka, yarış
167. compete against = başkasıyla yarışmak, rekabet etmek
168. compete with = başkasıyla aynı yerden beslenmek/geçim sağlamak (kangurular koyunların otlaklarından otlanan rakip hayvanlar olması gibi)
169. competition = (1) rekabet (2) müsabaka, yarış
170. compile = derlemek, bir araya getirmek (bilgi, delil vb)
171. complain to somebody about something = şikayet etmek
172. completely = tamamen, bütünüyle (= entirely)
173. comply (with) = — e uymak,— e itaat etmek (= abide by)
174. compose = oluşturmak, meydana getirmek *** be composed of = — den oluşmak
175. compound = bir sürü binanın bulunduğu etrafı çevrili mekan
176. comprise = içermek (= include)
177. compute = hesap yapmak, bir notu bilgisayara girmek(= calculate )
178. conceal = gizlemek, saklamak (= hide)
179. conceive as = (1) — olarak algılamak/düşünmek (2) conceive of = bir şeyi ilk kendisi akıl etmek (= senaryonun konusu vb) (3) gebe kalmak
180. conclude = sonuç çıkarmak (= assume)
181. conclusion = sonuç, netice, yargı
182. condition = durum, hal / koşul,şart
183. conditionally = şartlı olarak, belli şartlara bağlı
184. conduct = (1) (deney, anket vb) idare etmek, yürütmek (= carry out) (2) (isim hali) davranış (= behaviour)
185. conduct = (1) (deney,çalışma vb) yürütmek,icra etmek (2) davranış (= behaviour)
186. confess = itiraf etmek (= speak out)
187. confident (of) = emin
188. confine to = (1) sınırlamak, bir yere mahkum etmek (2) hapse atmak (= imprison)
189. confirm = (1) onaylamak, doğrulamak (= verify) (2) (bir iddiayı, davayı vb) güçlendirmek, pekiştirmek (= strengthen)
190. conflict = (1) çatışma, savaş (2) anlaşamama, tartışma
191. conflict with = çatışmak, çarpışmak, savaşmak
192. conform to = uymak, uyuşmak (= obey the rules)
193. confront = (1) karşılaşmak, yüz yüze gelmek (2) confront about = yüzleştirmek
194. confuse = karıştırmak, şaşırmak
195. conquer = (1) fethetmek (2) yenmek, galip gelmek
196. consent = (1) razı olmak (2) izin,rıza (= permission)
197. consent to = razı olmak
198. consequence = sonuç, netice (= result)
199. conserve = korumak, muhafaza etmek
200. considerable = büyük ölçüde, önemli miktarda, azımsanamaz X negligible(=neglicıbıl)
201. considerably = önemli ölçüde, oldukça
202. considerately = düşünceli/nazik bir şekilde
203. consideration = göz önünde bulundurma/düşünme
204. consist of = ibaret olmak, meydana gelmek
205. conspire against = birine komplo kurmak (= plot against)
206. constantly = 1-sürekli 2- aralıksız
207. constantly = sürekli
208. constitute = oluşturmak, meydana getirmek (= make up)
209. constrain = zorlamak (= restrain, force)
210. construct =inşa etmek, yapmak (= build)
211. consult = danışmak (= check with)
212. consume = tüketmek (= use up)
213. contact with = birisi ile kontak/temas kurmak, irtibata geçmek
214. contemporary = çağdaş, aynı çağda yaşayan
215. content with = — den memnun
216. contest = yarışma, müsabaka *** beauty contest = güzellik yarışması
217. continent = kıta
218. contract = (1) sözleşme yapmak (2) küçülmek, büzülmek (= shrink) (3) hastalık kapmak
219. contradict = çelişmek
220. contradictory = çelişkili, tutarsız, kendini yalancı çıkaran (= inconsistent)
221. contribute to = katkıda bulunmak
222. controversial = tartışmalı, fikir ayrılığına sebep olan (= disputable, debatable)
223. controversy = anlaşmazlık, fikir ayrılığı
224. conventional = geleneksel, alışılagelen
225. converse = (1) karşıt, zıt (2) konuşmak
226. convert into = dönüştürmek (= change)
227. convict = mahkum, tutuklu
228. convince = ikna etmek
229. correctly = doğru bir şekilde, düzgünce (= accurately, precisely)
230. correspond to = bir şeyle uymak, uygun düşmek, tekabül etmek (= agree, match)
231. correspond with = birisi ile yazışmak
232. counterpart = karşılığı, dengi (“Sultan” kelimesinin counterpart’ı “Kral” dır)
233. couple = çift
234. course = (1) gidişat, ilerleme (zaman/mekan içinde) *** in the course of = —nın esnasında (2) (nehir için) akış yönü (3) öğrenim, kurs
235. cramped = hijyenik olmayan
236. crash = (1) kaza, şiddetli ses, iflas (2) yere düşme , çarpma
237. crawl = emeklemek
238. create = yaratmak
239. credibly = inanılır bir şekilde (= believably)
240. criminal = ciddi bir suç/cürüm işlemiş,suçlu
241. crippled = felçli, kötürüm (= paralysed) (2) engellenmiş, gerilemiş (ekonomi vb)
242. crocodile = timsah (= alligator)
243. cross out = üstünü çizmek, silmek (= delete)
244. crumble = ufalanmak, parçalanmak (= disintegrate, fall apart)
245. cultivate = tarım yapmak, tarlayı vb sürüp ekmek
246. curator = sanat galerisi/müze/kütüphane görevlisi
247. currency = döviz
248. curve = eğim, eğmek
249. custom = gelenek, görenek *** customs = gümrük
250. customary = geleneksel (= traditional)
251. debate = tartışmak
252. debt = borç
253. deceit = kandırmak *** deceitful = hilekar, hileci
254. deceive = kandırmak, kafaya almak (= take in)
255. decipher = şifresini çözmek
256. decipher = şifresini çözmek, anlamını meydana çıkarmak
257. declare = ilan etmek, beyan etmek
258. decline = (1) azalmak, gerilemek (2) kibarca reddetmek (= turn down)
259. dedicate = kendini adamak (= devote to, commit oneself to)
260. dedicate to = kendini adamak (= devote to)
261. deduce = sonuç çıkarmak (= conclude, assume)
262. deduction = tümevarım, sonuç (= conclusion)
263. deepen = derinleştirmek, derinleşmek
264. defeat = yenmek, bozguna uğratmak (= beat)
265. defect = bozukluk, kusur, hata, sakatlık *** speech defect = konuşma özrü
266. defend = savunmak
267. define = tanımlamak
268. degeneration = yozlaşma, aslını kaybetme
269. delay = geciktirmek
270. delightful = zevkli, hoş
271. deliver = (1) siparişi teslim dağıtmak/teslim etmek (= distribute) (2) doğurmak vermek (3) deliver speech = konuşma yapmak
272. demand = (1) talep, istek (2) talep etmek, istemek ***in demand = revaçta
273. demobilize = askerden terhis etmek
274. demolish = yıkmak, parçalamak (= do away with)
275. demonstrate = (1) uygulamalı bir şekilde göstermek (= show) (2) gösteri yapmak, protesto düzenlemek
276. deny = (1) inkar etmek (2) yapmasını yasaklamak (deny somebody to do something)
277. depress = (1) üzmek (= sadden, upset) (2) bastırmak (= press down)
278. derive from = çıkarmak, gelmek
279. descend = inmek, azalmak
280. desert = çöl
281. deserve = hak etmek
282. design = plan çizmek, tasarlamak
283. design = tasarlamak, dizayn etmek
284. desire = (1) istek, arzu (2) istemek, arzu etmek (= wish)
285. desolate = mutsuz, kederli (= depressed) (2) terkedilmiş (= deserted)
286. dessert = tatlı
287. destination = hedef, varılacak yer
288. destiny = kader, kısmet
289. destroy = yıkmak, yok etmek (= damage, ruin)
290. detain = alıkoymak, göz altında tutmak (= take into custody)
291. detect = meydana çıkarmak, işin aslını ortaya çıkarmak (= discover, notice)
292. detection = teşhis etmek, belirlemek
293. deter (someone) from = caydırmak, engel olmak (= discourage)
294. deteriorate = kötüleşmek, kötüye gitmek (= aggravate, worsen)
295. determination = (1) azim, kararlılık (= ambition) (2) inat (= stubbornness, obstinacy)
296. devastate = yıkmak, tahrip etmek (= destroy)
297. develop = (1) geliş(tir)mek, genişle(t)mek, ortaya atmak (teori, fakir vb) (2) (foto) film banyo ettirmek (3) (vücudun ürettiği bir hastalığa) yakalanmak “develop cancer”
298. deviate = sapmak, yönünü değiştirmek (= diverge, stray)
299. devote = adamak
300. diagnose as = teşhis etmek
301. differentiate = ayırmak (= distinguish)
302. diminish = azalmak (= decline)
303. direct = (1) yönetmek (2) (turiste vb) yol göstermek (guide)
304. disappearance = ortadan/gözden kaybolmak (= vanish)
305. disclose = açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak (= reveal, display)
306. discover = keşfetmek
307. discriminate (against) = (ırk, yaş, cinsiyet vb) ayrımcılık yapmak
308. discriminate against = ayrımcılık yapmak
309. discuss about = tartışmak (= argue)
310. disease = hastalık, maraz (= illness, ailment)
311. dismiss = kovmak (işten), kafasından çıkarmak
312. dismissal = kovma, başından savma
313. dispatch = göndermek, yollamak (= send, submit)
314. display = göstermek, sergi *** on display = sergide
315. displeased = hoşnut kalmamış, memnun olmayan (= discontented, unsatisfied)
316. dispose of = başından atmak, — den kurtulmak (= get rid of)
317. dispute = (1) tartışmak, anlaşamamak (= disagree) (2) anlaşmazlık (= controversy)
318. disqualify = diskalifiye etmek, elemek, yetersiz görmek
319. disseminate = (bilgi, fakir vb) yaymak, dağıtmak
320. distinct = (1) farklı, ayrı, bağımsız (= different) (2) açık seçik, net (= clear)
321. distinguish = ayırmak, farkını söylemek (= differentiate)
322. distort = (1) (olayın aslını) çarpıtmak, farklı bir anlam yüklemek (= misrepresent) (2) (şeklini/biçimini vb) bozmak, tahrif etmek (= disfigure)
323. distress = (1) tehlike (2) acı, ıstırap
324. distribute = dağıtmak (= deliver, hand out)
325. divert = (trafik yönünü vb) saptırmak, başka yöne çevirmek
326. dizzy = başı dönen, kendini bayılacak gibi hisseden (= giddy)
327. docile (dosayl) = uysal, evcil
328. dominate = egemen/baskın olmak, hakim olmak, idaresi altına almak
329. donate = (para, kan vb) bağış yapmak (= contribute)
330. donation = (para, kan vb) bağış yapmak (= contribution)
331. dowry = çeyiz
332. dramatic = (1) tiyatro ile ilgili (= theatrical) (2) önemli, kayda değer (= drastic) (3) ani, çok hızlı (fiyatlarda ani ve hızlı artış gibi)
333. draw = (1) (resim vb) çizmek (2) (perde vb) çekmek, kenara almak (3) (sonuç) çıkarmak (***draw a conclusion) (4) bir maçın berabere bitmesi
334. dress code = (bir işyerinde veya okulda) kıyafet genelgesi
335. drug addict = eroin bağımlısı
336. drug dealer = eroin ticareti yapan kişi
337. dustbin = çöp kutusu (= trash can)
338. earth***** = deprem
339. edit = bir kitabı basılabilir hale getirmek, editörlük yapmak
340. edition = (kitap için) basım, baskı, yayın
341. educate = eğitmek (= train)
342. effect = etki (= influence, impact) *have an effect on = üzerinde etkisi olmak
343. elect = seçmek (= vote for)
344. eliminate = elemek, den kurtulmak (= get rid of) (2) yok etmek, yıkmak (= destroy)
345. elimination = (1) ortadan kaldırma, yok etme, bertaraf etme (2) hesaba katmama
346. embarrass = utandırma (= humiliate)
347. embrace = (1) kucaklamak (= hug, cuddle) (2) (fikir, din vb) benimsemek
348. emerge = ortaya çıkmak (= come out)
349. emphasize = vurgulamak
350. employ = (1) işe almak (2) (metot, yöntem vb) uygulamak
351. empty = (1) boşaltmak (2) boş
352. emulate = taklit etmek,(= imitate, copy)
353. enable = olanaklı kılmak
354. enclose = çevresini sarmak
355. encounter = karşılaşmak ( to face)
356. encourage = teşvik etmek
357. endure = dayanmak
358. enhance = büyülemek
359. enhancement = yükseltme, artırma, çoğaltma (= improvement, enrichment)
360. enlarge = büyütmek, genişletmek
361. enquire = soruşturmak
362. enslave = köleleştirmek, esir etmek
363. ensure = birini temin etmek/emin kılmak, birine garanti vermek
364. entertain = eğlendirmek
365. entirely = tamamen (= completely)
366. entrance = giriş
367. envy = kıskanmak, imrenmek
368. epic = destan
369. epic = destansı (şiir vb)
370. equal = eşit, adil
371. equality = eşitlik (= parity, fairness)
372. equate = eşitlemek
373. equip = donatmak
374. equip = donatmak ***equipment = donanım, teçhizat
375. erode = yıpratmak, aşınmak
376. erupt = patlamak
377. establish = kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul etttirmek
378. estimate = tahmini bir şey/rakam söylemek, tahminde bulunmak (= guess)
379. eternal = kalıcı, ebedi
380. evaluate = değerlendirmek (= assess)
381. evaluation = değerlendirme (= assessment)
382. evidently = açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak (= obviously)
383. evolve = (1) geliş(tir)mek (= develop) (2) (Biyolojide) evrim geçirmek
384. evolve = değişmek, evrim geçirmek
385. exaggerated = abartılı, mübalağalı
386. excavate = kazı yapmak
387. exceed = aşmak
388. excessive = aşırı, abartılı (sayıda, miktarda)
389. exchange = takas etmek, değiş tokuş etmek (= swap)
390. exclude = çıkarmak
391. exclusive to = herkese açık olmayan, özel (otel, tatil yeri vb)
392. exclusively = sadece, yalnızca
393. excursion = keşif gezisi
394. exhibit = sergilemek
395. exist = var olmak, mevcut hale gelmek
396. existence = var oluş, mevcut olma
397. expand = genişlemek, büyümek, nüfuz olarak artmak
398. expect = ummak, beklemek
399. expectation = umut, beklenti
400. expense = masraf
401. experience = (1) tecrübe (2) tecrübe etmek, yaşamak (3) olay, vukuat
402. expire = (yiyecek, ilaç vb için) son kullanma tarihi gelmek, miadı dolmak
403. expire = süresi dolmak
404. Expiry Date = Son Kullanma Tarihi
405. explode = patlamak
406. exploit = patlatmak, sömürmek
407. explore = keşfetmek,araştırmak
408. export = ithal etmek
409. expose = (1) açıklamak, arz etmek (= reveal) (2) (tehlikeye vb) maruz bırakmak
410. express = (1) ifade etmek, iletmek (2) çabuk, hızlı (= fast)
411. extend = (1) (tatilin, ödevin vb) süresini uzatmak (= prolong) (2) ekleme yapmak (eve birkat daha çıkmak veya balkon eklemek gibi) (= make bigger) ***extension
412. extract = elde etmek, çekip çıkarmak (üzümden sirke elde etmek gibi)
413. extraordinary = (1) fevkalade, olağanüstü (= exceptional) (2) tuhaf, alışılmadık
414. fabricate = (1) uydurmak (= make up) (2) (raf vb) monte etmek (= put up)
415. facilitate = kolaylaştırmak
416. fade = (1) solmak (2) solgun
417. failure = başarısızlık
418. faint = (1) bayılmak (= pass out) (2) solgun (ses, renk vb)
419. fairly = oldukça (= quite, rather)
420. falsify = (1) hesaplar üzerinde oynamak (2) sahtekarlık yapmak (= fake)
421. familiar (with) = aşina, tanıdık
422. famish = aç kalmak, açlıktan ölmek (= starve)
423. fare = (otobüs, uçak vb için) fiyat
424. fatal = ölümcül ***fatally injured = ağır yaralı, ölümcül yarası olan
425. favourable = olumlu, yapıcı (= positive, constructive) (2) uğurlu (= auspicious)
426. fearful for = — için korkan/endişelenen
427. fertilize = (toprağı vb) verimli hale getirmek, verimli kılmak
428. fetch = gidip getirmek
429. fiancé = (erkek) nişanlı
430. fiancée = (kız) nişanlı
431. field trip = kır gezisi, arazi gezisi
432. fierce = (1) şiddetli, kıyasıya, çetin (rekabet vb) (2) azgın, azmış (köpek vb)
433. figure = (1) şekil, figür (2) rakam, sayı (3) figure out = anlamak (= make out)
434. filthy = (1) pis, kirli (2) dayanıksız, sağlam olmayan
435. finance = finanse etmek, paraca desteklemek
436. fine = (1) ince ince/küçük doğranmış (et, patates vb) (2) iyi, güzel (3) para cezası
437. firework = havai fişek
438. fit = (1) sağlıklı, zinde, sıhhati yerinde (= robust, healthy) (2) (bir kıyafetin şıklık bakımından değil de bedene oturması anlamında) yakışmak (3) sara nöbeti (= seizure)
439. flatmate = ev arkadaşı
440. flattery = birine yağ çekme
441. flee = kaçmak (= escape)
442. fleece = koyun postu (yünlü) *** hide = yünsüz post
443. flight = (1) uçuş (2) uçak (= airplane = aeroplane)
444. flow = (nehir vb için) akmak *** overflow = taşmak
445. fluctuate = dalgalanmak, istikrarlı gitmemek, bir artmak bir azalmak
446. fluctuate = dalgalanmak
447. focus on = odaklanmak, yoğunlaşmak (= concentrate on, centre on)
448. fold = (1) katlamak, kıvırmak, bükmek (2) bir şeyin — katı, — misli (twofold, tenfold = iki katı/misli, on katı/misli)
449. force = zorlamak
450. forceful = (1) güçlü, zorlu (2) etkili, ikna edici
451. forecast = önceden tahmin etmek (= predict)
452. forge = taklidini yapmak, sahtesini çıkarmak
453. forgery = sahtekarlık (= counterfeit, fake)
454. forgery = sahtekarlık, kalpazanlık
455. former = önceki (iki şeyden bahsederken ilk söylenen kişi veya şey)
456. formerly = evvelki, önceki
457. formulate = formülleştirmek, formüle dökmek
458. forthcoming = yakınlaşmakta olan, gelmekte olan ( Christmas vb.)
459. fortify = takviye etmek, sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek (= strengthen, enrich)
460. fracture = kırılmak, çatlamak ( kemik, kolon vb)
461. frail = zayıf, cılız (= feeble)
462. frame = çerçeve
463. freed = serbest kalmış, özgür (= at liberty, at large)
464. fulfil = (görev, sorumluluk vb) yerine getirmek, icra etmek (= carry out)
465. fundamental = esas, temel, zorunlu (= essential)
466. funeral = cenaze töreni
467. fussy = aşırı titiz (= fastidious, meticulous, diligent)
468. fuzzy = tüylü
469. gather = (1) toplamak, bir araya getirmek (2) bir araya gelmek
470. gender = cinsiyet (= ***)
471. generate = (1) (ısı, elektrik vb) üretmek (2) (tartışma vb) ortaya atmak
472. genre (= canr) = tür, çeşit, nevi (= type, sort)
473. get rid of = başından atmak, defetmek
474. giant = dev X dwarf
475. give up = vazgeçmek, bırakmak (= abandon, abort)
476. glance = göz atmak
477. gloom = karanlık ***gloomy = üzüntülü, hüzünlü
478. glorify = yüceltmek, övmek (= praise)
479. goal = amaç, gaye (= aim)
480. govern = yönetmek
481. government = hükümet
482. grab = kapmak, el koymak (= snatch)
483. gradually = yavaş yavaş, kademeli olarak
484. grant = vermek, bahşetmek (burs, bağış vb)
485. grasp = (1) (bir nesneyi) kavramak (2) (bir konuyu) kavramak, anlamak
486. graveyard = mezarlık (= cemetery)
487. groom = damat
488. grow tired of = — den yorulmak
489. growl = köpek ve benzeri hayvanların çıkardığı hırlama sesi
490. guide = rehber, rehberlik etmek
491. harass = saldırmak, taciz etmek ******ual harassment = cinsel taciz
492. harbour = (1) liman (2) barındırmak, sağlamak
493. hardship = zorluk
494. harshly = (1) sert bir şekilde (2) kabaca
495. hasten = acele etmek
496. havoc = hasar, yıkım (= destruction)
497. hazard = tehlike
498. hazardous = tehlikeli (= perilous)
499. hectic = heyecanlı, telaşlı, hareketli (program, ofis vb)
500. hesitate = duraklamak
501. highly = oldukça, epey (= extremely)
502. hinder = (1) engel, mani (2) engel olmak, mani olmak
503. hire = (1) kiralamak (2) işe almak (= employ)
504. hitchhiker = otostopçu
505. hollow = oyuk, boşluk (ağaç kovuğu vb) *** hollow promise = boş vaat
506. hopefully = inşallah (= with any luck)
507. horrible = korkunç
508. huge = iri, büyük (= enormous, immense)
509. humiliate = aşağılamak, rezil etmek, utandırmak (= embarrass)
510. hunter = avcı
511. hurricane (hörikeyn) = kasırga
512. iceberg = buz dağı (= glacier)
513. identify = teşhis etmek, kimliğini belirlemek, sınıflandırmak
514. idle = tembel (= lazy, indolent) X (= hardworking)
515. ignore = görmezden kalmak, kale almamak (= take no notice)
516. illusion = hayal,hülya, kuruntu
517. illustrate = örneklemek
518. imagine = hayal etmek
519. imitate = taklit etmek
520. immediate = (1) derhal, acele, çabuk (2) (akraba için) en yakın
521. immobilize (immmobilayz) = hareketsiz/sabit kılmak
522. impact = çarpmak
523. impeach = suçlamak, itham etmek (= accuse)
524. implement = gerçekleştirmek (realize)
525. implicate = bulaştırmak
526. imply = ima etmek
527. impose = zorla kabul ettirmek, koymak( vergi), yük olmak
528. imprisonment = hapse atmak (= incarceration)
529. improve = geliştirmek
530. inaudible = duyulamaz, işitilemez (ses vb)
531. incapable of (inkepıbıl) = kabiliyetsiz, yeteneksiz (= unskillful)
532. incapacitate = yetersiz bırakmak, olanak tanımamak, aciz bırakmak (= debilitate)
533. incessant = aralıksız, sürekli
534. incline = eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek
535. include = dahil etmek, içermek (= consists of, incorporate) x exclude
536. incorporate into = dahil etmek (= include, integrate)
537. incredible = inanılmaz ( = unbelievable)
538. indicate = göstermek, belirtisi olmak
539. indifference to = kayıtsız, ilgisiz olmak
540. induce = -e neden olmak, ikna etmek
541. inevitable = kaçınılmaz (= inescapable)
542. infer = anlamak, sonucunu çıkarmak
543. influence = (1) etki (= impact, effect) (2) etkilemek
544. influential (influwenşıl) = nüfuzlu, sözü geçer, çevresi geniş (= well-connected)
545. inherit = mirasa konmak, miras olarak almak (= come into)
546. inhibit = göz dağı vermek
547. initially = başlangıçta, ilk etapta (= at first)
548. initiate (inişiyeyt)= başlatmak (= start, commence)
549. injure = incitmek
550. injustice = eşitsizlik, adaletsizlik (= inequality, unfairness)
551. innovate = yeni bir şey icat etmek, yenilik getirmek (= invent)
552. innovation = yenilik, yeni bir şey icad etmek
553. innovative = yenilikçi, icatçı
554. insatiable (inseyşıbıl) = (1) gözü doymaz, doyumsuz, aç gözlü (2) obur, pisboğaz
555. insignificant = (1) ehemmiyetsiz, önemsiz (2) anlamsız, manasız
556. insist (on) = ısrar etmek (= persist in)
557. inspect = incelemek
558. instantaneously = anlık, bir anda olan, aniden (= immediately, instantly)
559. institute = kurmak
560. instruct = talimat vermek
561. insulate (against) = yalıtmak, (soğuğu/sesi vb) kesmek (hırkanın soğuğu kesmesi gibi)
562. integrate = bütünleşmek, kaynaşmak
563. intelligence = (1) zeka, akıl (2) haber ajansı
564. intention (intenşın) = niyet
565. intentional = kasıtlı,maksatlı,bilebile (= deliberately)
566. interaction (with) = etkileşim
567. interfere = başkasının işine burnunu sokmak
568. interfere with = karışmak, müdahale etmek
569. interpretation = yorum, çeviri
570. interrogate = sorguya çekmek
571. interview = (1) röportaj, röportaj yapmak (2) mülakat, mülakat yapmak
572. intimate = (1) samimi (2) tanıdık, aşina (alışılan plaj, trafik manzaraları vb)
573. introduce = (1) tanıştırmak (2) yeni bir icadı/fikri ortaya atmak
574. invade = işgal etmek, istila etmek (= attck, occupy)
575. invaluable = paha biçilmez, çok değerli (= priceless)
576. invent = icat etmek (= make up)
577. invest (in) = para yatırımı yapmak
578. investigate = araştırmak, incelemek (= search, look into)
579. invoke = dilemek
580. involve = (1) dahil etmek (2) gerektirmek
581. involvement = dahil olma, karışma (= association, participation)
582. irregularity = (1) yolsuzluk, hile (2) düzensizlik
583. isolate = izole etmek, (iki şeyi vb) birbirinden ayırmak, tecrit etmek
584. jeopardize (ciopidayz) = tehlikeye atmak (= endanger, imperil)
585. join = katılmak, iştirak etmek
586. joint = (1) eklem, mafsal (2) ortaklaşa yapılan (= mutual)
587. justify = doğrulamak
588. kennel = köpek kulübesi
589. keyhole = anahtar deliği
590. kidnapper = adam/çocuk kaçıran (= abductor)
591. knock = (1) devirmek (2) (kapı vb) çalmak
592. knowledge = bilgi
593. label = etiketlemek
594. lamb = (1) kuzu (2) kuzu eti
595. latter = sonraki x former = önceki
596. lawyer = avukat (= solicitor)
597. leak = (1) (su, yağ vb) sızmak (2) (bilgi, gizli sırlar vb) medyaya sızmak
598. legend = efsane (= myth)
599. legislate = yasamak
600. leisure = boş vakit
601. lessen = azaltmak (= diminish)
602. levy = zorla toplama (haraç)
603. Likewise = Buna benzer şekilde, Aynen bunun gibi (= Similarly)
604. listless = yorgun, bitkin (= exhausted)
605. literacy = okur yazarlık
606. litter = çöp (= trash, garbage, rubbish)
607. loathe = nefret etmek (= abhor, hate)
608. locate = yerleştirmek
609. location = mevki, yer
610. loose = gevşek, sıkıca bağlanmamış, gevşemiş X tight
611. lovely = sevecen, sevimli
612. luggage (lagiç) = bagaj
613. magical (mecikıl) = sihirli
614. mainstream = pek çok kişi tarafından kabul gören inanış veya düşünce
615. maintain = korumak
616. make a decision = karar vermek
617. manage = (1) başarmak, üstesinden gelmek (2) yönetmek, idare etmek
618. management = yönetim idare
619. manipulate = elinde oynatmak
620. manner = davranış, tutum (= attitude)
621. manufacture = fabrikada üretmek
622. march = ilerleme, ilerleyiş, marşla yürümek
623. massacre (messekı=r) = soykırım, katliam (= genocide)
624. master = (1) efendi, sahip (2) hakim olmak, bir şeyi detaylarıyla bilmek (= govern)
625. masterpiece = şaheser, baş yapıt
626. mature (maçu=) = olgun
627. meadow = çayır, otlak, mera (= pasture)
628. meander = (1) dolambaçlı yol (2) avare avare dolaşmak
629. measure (mejı=r) = (1) ölçü, ölçmek (2) tedbir, önlem (= precaution)
630. mediate between = arabuluculuk etmek, arasını bulmak
631. meet = (1) (ihtiyaç, talep vb) karşılamak (2) tanışmak (3) (bir yolcuyu) karşılamak
632. memorial = anıt
633. memory = hafıza
634. merge = birleşmek, bir araya gelmek ( iki şirketin birleşmesi vb)
635. migrate = göçmek
636. minor = (1) az (2) önemsiz, küçük *** minority= azınlık
637. miraculously = mucize eseri
638. misbehave = terbiyesizlik yapmak, kötü davranışlar sergilemek
639. mischief = yaramazlık, haşarılık (= misbehaviour)
640. misunderstanding = yanlış anlaşılma (= misconception)
641. mix up = aklını karıştırmak,karıştırmak
642. mock at = dalga geçmek, alay etmek (= tease, make fun of)
643. modify = değiştirmek (= change)
644. mood = ruh hali, moral ***in a bad mood = morali bozuk olmak
645. mourning = yas, keder (= lamentation) ***mournful = yaslı, yas tutan
646. move = (1) hareket etmek, taşımak (2) (bir yerden bir başka yere) taşınmak
647. movement = (1) hareket (2) (edebiyatta vb) akım
648. multinational = çok uluslu
649. municipality = belediye
650. murder = (1) öldürmek, cinayet işlemek (= kill) (2) cinayet
651. mystery = gizem, sır (= enigma)
652. narrowly = kıl payı (= She narrowly escaped death yesterday.)
653. native to = yöreye has/özgü
654. neglect = ihmal etmek (= ignore)
655. nervous = gergin (sınav öncesi vb..) *** nervous attack = sinir krizi
656. neutrality (nötraliti) = tarafsızlık (= impartiality)
657. notice = (1) ilan (2) fark etmek
658. obese = şişman, obez
659. obey = uymak, itaat etmek ( kurallara vb)
660. objection = itiraz
661. obligation = zorunluluk, mecburiyet
662. obscure = (1) silik (2) anlaşılmaz hale getirmek, karışık hale getirmek (= confuse)
663. observe = gözlemlemek
664. obsolete = modası geçmiş, eskide kalmış
665. obtain = elde etmek (= gain, attain)
666. occasion = (1) özel olay, önemli gün (2) durum, hal
667. occasional = ara sıra, nadiren (= infrequent)
668. occupy = (1) (ülke/şehir vb) işgal etmek (2) bir mekanı doldurmak, yerleşmek
669. occur= meydana gelmek
670. occurrence = vukuat, olay
671. odd = (1) tuhaf (=strange, weird *(wiyırd) (2) odd numbers = tek sayılar (1,3,5 ..)
672. Oddly enough! = Ne tuhaftır ki …!
673. odour = koku ***odourless = kokusuz X (aromatic = hoş kokulu)
674. offend = (1) gücendirmek, kırmak (2) (hafif) suç işlemek
675. offer = (1) teklif, teklif etmek (2) (imkan, fırsat vb) sağlamak, sunmak
676. officially = resmen, resmi olarak
677. opportunity = fırsat *** opportunist = fırsatçı
678. opposition = karşıtlık, muhalefet,zıtlık
679. oppress = zulmetmek (= persecute)
680. ordinary = sıradan, alışılagelmiş (= commonplace, mundane, average)
681. originally = ilk başta, ilk önceleri (= initially, at first)
682. ornament = (1) süs, süs eşyası (2) süslemek
683. orphan = yetim bırakmak
684. outcrop = yeryüzüne çıkmış katman
685. outcry = feryat figan, çığlık
686. outdo = birini geride bırakmak, sollamak, ekarte etmek (= surpass)
687. outing = gezi, gezinti
688. outlet = (sadece bir çeşit ürün veya sadece bir firmanın ürününü satan) şube
689. overlap = üstüste binmek
690. overlook = (1) göz ardı etmek, görmezden gelmek (= ignore) (2) (bir evin denize bakması, bir ofisin otoparka bakması gibi) — e bakmak
691. overtake = (arabasıyla bir başka arabayı) sollamak
692. overtake = sollamak, bastırmak
693. partially = kısmen
694. participate in = katılmak, iştirak etmek (= take part in, join, attend)
695. participation = iştirak, katılım ***participatory = katılımcı
696. particular (pıtik=ulır) = özel, önemli *** in particular = özellikle
697. particularly = özellikle
698. passenger = toplu taşıt yolcusu
699. passionately = ihtirasla, tutkuyla
700. patiently = sabırla, sabırlı bir şekilde (= uncomplainingly)
701. pavement = kaldırım (= side-walk)
702. peace and quiet = huzur ve sükunet
703. peak = doruk, zirve *** at peak = zirvede, dorukta
704. peculiar = tuhaf, acayip (= odd, weird, strange)
705. pedestrian = yaya
706. penalize = ceza vermek, cezalandırmak (= punish)
707. perceive = algılamak
708. permission = izin, müsaade
709. persevering = sebatkar, gayretli
710. persist = ısrar etmek, sürüp gitmek
711. persuade = ikna etmek
712. pessimism = kötümserlik ***pessimist = kötümser ***optimist = iyimser
713. pet = ev hayvanı
714. pioneer = öncü, yol açan, öncülük eden (= forerunner)
715. placement = yerleştirme
716. plague (pleyg) = (1) veba (2) öldürücü salgın hastalık (3) (bela vb) musallat olmak
717. plain = (1) düz, sade (2) ova, düzlük
718. plead = yalvarmak , rica etmek
719. please = (1) memnun etmek, tatmin etmek (= satisfy) (2) Lütfen!
720. pledge (plec) = ciddi bir söz vermek, ciddi bir vaat
721. poem = şiir ***poetry = şiir
722. point = (1) anlam, mana ***pointless = anlamsız (2) (zamanda/mekanda vb) nokta
723. policy = tutum, kural, prensip, ilke
724. polio = çocuk felci
725. pose = ortaya çıkarmak, poz vermek
726. possess = sahip olmak, etkilemek
727. possession = eşya, mal mülk
728. post = (1) vazife, görev, iş (2) posta
729. postpone = ertelemek (= put off)
730. practically = 1-hemen hemen 2-uygun olarak, pratik olarak
731. praise = övmek (= glorify, compliment)
732. precede = – den önce gelmek
733. predict = tahminde bulunmak
734. predictable = tahmin edilebilir, sağı solu belli
735. prejudice = ön yargı (= bias)
736. present = (1) sunmak, tanıtmak (2) mevcut, var olan (= existing)
737. preserve = korumak, muhafaza etmek
738. pressure = baskı, basınç ***under pressure = baskı altında
739. prevent = engel olmak, mani olmak
740. previously = önceden, eskiden (= formerly)
741. prior (to) = — den önce, — den evvel
742. prison = hapishane (= jail)
743. probability = olasılık
744. process = (bir malzemeyi) işlemek
745. progress = ilerlemek ***in progress = devam eden, ilerlemekte olan
746. promote = (1) terfi etmek, makamını yükseltmek (2) reklam yapmak
747. prompt = çabuk, ivedi, acele, vakit geçirmeden (= punctual, immediate)
748. promptly = derhal, hemen
749. proofread = bir metni inceleyip üzerindeki yanlışları düzeltmek
750. properly = adam akıllı
751. property = mal, mülk
752. proportion = oran ***in proportion to = —e oranla
753. protection against = koruma
754. provoke = kışkırtmak, tahrik etmek
755. publish = (kitap, kaset vb) yayımlamak
756. purchase (pö=çıs) = (1) satın almak (2) satın alınan eşya
757. purchase = satın almak (= buy)
758. purpose = amaç, gaye
759. pursue = takip etmek (= follow, chase) ***in pursuit of = —nın peşinde
760. push = itmek X pull = çekmek
761. put forth = öne sürmek, ortaya atmak (= put forward, bring up)
762. queue = sıra, kuyruk
763. race = (1) ırk (2) yarış
764. racism = ırkçılık, milliyetçilik (= nationalism)
765. raid = yasadışı işlere yapılan baskın (= seizure)
766. raise = (1) artırmak, yükseltmek, kaldırmak (su seviyesini, maaşları vb) (2) (hayvan/insan) yetiştirmek, büyütmek (3) (sorun, konu, fikir vb) ortaya atmak
767. rate = oran, hız
768. receive = almak, kabul etmek
769. reckless = = dikkatsiz, pervasız (= irresponsible, thoughtless)
770. recklessly = dikkatsizce, pervasızca (= irresponsibly, thoughtlessly)
771. recognize = (daha önce gördüğü birini veya bir şeyi gördüğünde) tanımak
772. recommendation = tavsiye, öneri
773. referee = hakem (= arbitrator)
774. refreshing = canlandırıcı, serinletici (aperatif yiyecek, temiz hava vb)
775. refugee = mülteci
776. refund = parayı iade etmek
777. regard = (1) saygı (= respect) (2) göz önünde bulundurmak
778. regional = bölgesel
779. register = (1) sicil,kütük (2) kaydetmek
780. regret = (1) pişmanlık (2) üzüntü
781. regretful = pişman, üzgün (= remorseful)
782. regrettable = üzücü, üzüntü/keder/esef verici
783. regularly = düzenli bir şekilde *** on a regular basis = düzenli bir şekilde
784. rehearse (rihörs) = prova yapmak ***rehearsal = prova
785. reject = red etmek (= turn down)
786. rejection = ret, kabul etmeme (= refusal)
787. relate = (1) rivayet etmek, anlatmak, aktarmak (2) ilişkili/alakalı olmak
788. release = serbest bırakmak,salmak (= let out)
789. relentless = (1) merhametsiz (2) amansız, hummalı, aralıksız devam eden
790. relief = rahatlama, ferahlama ***relief work = afet kurtarma ekibi
791. relocate = yerini değiştirmek, yerinden etmek (= displace)
792. reluctant (rilaktınt) = isteksiz (= unwilling)
793. remain = kalıntı
794. remark = (1) söylemek, belirtmek (2) düşünce, fikir
795. remembrance = anma, hatırlama, yad etme (= commemoration)
796. reminiscent of = andıran, hatırlatan, anımsatan (= suggestive of)
797. remote = (1) uzak, ırak (2) ıssız, ücra ***remote control = uzaktan kumanda
798. removal = (1) (leke vb şeylerin) çıkarılması, sökülmesi (2) (evin vb) taşınması
799. remove = (1) (leke vb) çıkarmak, temizlemek (2) sökmek
800. repeatedly = defalarca, tekrar tekrar (= continually, constantly)
801. repetitive = monoton, sıkıcı
802. replace (with) = (1) eski yerine koymak (2) — ile değiştirmek
803. replica = aslına çok benzeyen kopya
804. request = rica etmek
805. require = gerektirmek (= necessitate)
806. requirement = ihtiyaç, gereksinim
807. resentful = alıngan, darılmış
808. reside = ikamet etmek, yerleşmek
809. resident = bir yerde ikamet eden, halk (apartman, mahalle sakini vb)
810. resign from = — den istifa etmek ***resignation = istifa
811. resolve = (1) çözmek (= sort out) (2) karar vermek
812. resort = (1) son çare olarak bir şeye başvurmak (2) tatil yeri/beldesi
813. response = karşılık, cevap
814. restlessness = huzursuzluk, içinin rahat olmaması X calmness
815. result = sonuç (= outcome)
816. reveal = açığa çıkarmak, gün yüzüne çıkarmak (= disclose, display)
817. revenge = intikam, intikam almak *** take revenge on = intikam almak
818. revolve = (1) dönmek (2) döndürmek, çevirmek
819. reward = (1) ödül (2) ödüllendirmek *** rewarding = tatmin edici (iş vb)
820. ride = (at, bisiklet vb) binmek
821. rightfully = haklı olarak, haklı yere X wantonly = durduk yere, sebepsiz yere
822. rise = ortaya çıkmak, artmak, yükselmek
823. rob somebody of something = birini soymak ***robbery = soygun
824. robust (rıbast) = turp gibi, sapasağlam
825. rough (raf) = (1) kaba pürüzlü (zemin, yüzey vb) (2) nazik olmayan, sakar bir şekilde (3) (deniz/okyanus için) dalgalı, fırtınalı
826. rubble = enkaz, yığın (= wreckage)
827. sacrifice = adamak, kurban adamak
828. salute = selamlamak (= greet)
829. satisfaction = tatmin, memnuniyet
830. savage = vahşi
831. scald = kaynar suyla yakmak/haşlamak (el, kol vb)
832. scalp = kafa derisini yüzmek
833. scarce = seyrek, az
834. scarcely = hemen hemen hiç (= barely, hardly)
835. scatter = saçmak, serpmek
836. sceptical = şüpheci (= cynical)
837. scratch = (1) kazımak, tahriş etmek (2) tırmalamak
838. sculpture = heykel ***sculptor = heykeltırtaş
839. seam = (1) kıyafetlerin dikiş yerleri (2) (yara için) dikiş yeri
840. seasonal = mevsimine uygun
841. secure = güvenli, emniyetli (= safe)
842. sedate = (1) sakinleştirmek, yatıştırmak (2) sakin, soğukkanlı (= composed)
843. seed = tohum
844. seize = (1) baskınla ele geçirmek (= raid) (2) (birinin kolunu vb) kavramak
845. sense = (1) duygu **sensitive = hassas, duygusal (2) mantık **sensible = mantıklı
846. sentence = (1) birini hapse/cezaya mahkum etmek (2) cümle
847. sentimental = duygusal (= emotional)
848. session = toplantının her bir oturumu
849. sewage = lağım, kanalizasyon
850. shade = (1) gölgelik (2) renk tonu
851. shortcoming = kusur, eksik, noksan
852. shorten = kısaltmak
853. show off = hava atmak
854. shuffle = karıştırmak ( iskambil kağıtlarını); ayak sürüyerek yürüme
855. sigh = iç çekmek *** a sigh of relief = derin/rahat bir nefes
856. significant = (1) önemli, kayda değer (2) manalı, anlamlı
857. silent = sessiz, sakin
858. simply = (1) basit bir şekilde (2) sadece, yalnızca (= only, solely, merely)
859. simulate = taklit etmek *** simulation = taklit
860. sink = (1) batmak (2) lavabo, musluk taşı
861. situate = konuşlandırmak, yerleşmek, yerleştirmek (= locate)
862. size = (1) (insan için) kıyafet bedeni (2) ebat, boyut
863. skill = beceri, yeti, istidat (= talent, ability)
864. slaughter = (1) kurban etmek, kesmek (2) öldürmek, cinayet işlemek (= murder)
865. slavery = kölelik
866. sleeve = gömlek, gömlek kolu *** buy on the sleeve = veresiye satın almak
867. slight = hafif, az
868. slip = kaymak *** slip of the tongue = dil sürçmesi
869. smash = (cam, kapı vb) paramparça etmek, kırıp parçalamak
870. smother (smadır) = (1) (yastık vb ile) boğmak (2) üzerini örtmek, kamufle etmek
871. snap = (fotoğrafçılıkta) poz
872. soap = sabun ****soap opera = pembe dizi
873. sociable = sıcak kanlı, insanlarla çabuk kaynaşan
874. solely = yalnızca, sadece
875. soothing = yatıştırıcı (= comforting, calming)
876. spectacular = görkemli, harikulade
877. spectacular = görkemli, muhteşem (= impressive, stunning)
878. spend = harcamak ( para vb)
879. spillage = (yere vb) dökülen şey, döküntü (su vb)
880. spin = (1) fırıl fırıl dönmek (2) (ip için) eğirmek
881. spine = omurga, belkemiği
882. spiritual = manevi, ruhani
883. spoiled = şımarık (= mischievous (=misçivıs)
884. spouse = eş (karı veya koca)
885. spread = yaymak, yayılmak ***widespread = geniş çaplı, yaygın
886. spring = (1) bahar mevsimi (2) su kaynağı
887. stability = istikrar, denge
888. staff = personel
889. stage = (1) sahne (tiyatro) (2) aşama, merhale
890. stage = sahne, derece
891. startle = (1) korkutmak, ürkütmek (2) şaşırtmak, affalatmak
892. statement = (1) söz, ifade (2) demeç *** give statement = ifade vermek
893. statue (steyçu) = heykel
894. steadily = sabit bir şekilde, istikrarla (= constantly)
895. steal = çalmak, hırsızlık yapmak
896. stealthily (steltili) = hırsız gibi, sinsi bir şekilde (= sneakily (snikili)
897. stem = ağaç gövdesi *** stem from = — den kaynaklanmak
898. stimulate = (1) teşvik etmek, motive etmek (= encourage) (2) (beyni) uyarmak
899. stir = (1) karışıklık, kargaşa (2) karıştırmak ( çorba vb) ***Stir up = Kızıştırmak
900. store = depo, depolamak
901. storm = fırtına ***blizzard = kar fırtınası
902. stranger = yabancı, ecnebi
903. stray = (1) başıboş aylak kimse (2) sokakta yaşayan kedi, köpek vb
904. stress = (1) buhran, bunalım, stres (2) vurgulamak (= emphasize)
905. stretch = (1) uzamak, uzanmak (2) germek
906. strike = (1) grev *** on strike = grevde (2) darbe, vuruş
907. stroll = ağır ağır dolaşmak (= go for a stroll = dolaşmaya çıkmak)
908. subject to = (1) (ölüme, yalnız kalmaya vb) maruz kalmış (2) olası, muhtemel
909. substantial = çok önemli, önemli ölçüde
910. sue = dava açmak
911. sufficiently = yeterli miktarda
912. suffrage = oy kullanma hakkı
913. suggestion = öneri, tavsiye
914. suggestive of = manalı, imalı, insanın aklına bir şey getiren
915. suit = yakışmak (kıyafetin vb.)
916. supply = (1) tedarik etmek,sağlamak (2) kaynak *** supply of water= su kaynağı
917. support = desteklemek
918. supportive = (1) destek veren, anlayış gösteren (2) yardımsever, şefkatli
919. suppress = (duygularını, bağışıklık sistemini vb) baskılamak
920. surpass = üstün olmak, geride bırakmak, üstün olmak
921. surrender = teslim olmak X surround
922. suspend = askıda , muallakta bırakmak, okuldan uzaklaştırma
923. suspicion = şüphe
924. symptom = semptom, belirti (hastalık vb için)
925. take off = (1) havalanmak (2) taklit emek
926. take on = (sorumluluk vb) üstlenmek
927. tame = evcil hayvan (= docile, domesticated)
928. tapestry = duvar halısı
929. tasteful = (1) zevkli, zevkine düşkün kişi (2) zevkle yapılan/hazırlanan (desen vb)
930. tasty = lezzetli
931. temple (tempıl) = tapınak, mabet (= shrine, sanctuary)
932. tenderness = şefkat, merhamet, anlayış (= affection)
933. terminal = (1) ölümcül (hastalık) (= perishing) (2) uçta/sonda bulunan, son, nihai
934. terminate = (1) (sözleşme, kontrat vb) sonlandırmak, bitirmek (2) yok etmek
935. territory = bölge, arazi
936. the rest of… = — nın geri kalanı
937. thoughtless = düşüncesiz, patavatsız, kaba (= tactless, rude)
938. throughout = boyunca
939. throw = atmak, fırlatmak
940. throw out = (çöp vb) dışarı atmak
941. thunderstorm = yıldırımlı fırtına
942. tomb = mezar, kabir, türbe (= grave)
943. tough = (1) sert, katı, dayanıklı madde (2) (yiyecek vb) çiğnenmez, iyi pişmemiş (3) (insan için) çetin, dayanıklı, çok hayat tecrübesiyle yoğrulmuş
944. trace = iz, izini sürmek
945. trade = (1) ticaret yapmak, alım satım yapmak (2) ticaret
946. traditional = geleneksel
947. trail = iz, patika
948. train = (1) eğitmek, eğitim görmek (= educate) (2) idman/antrenman yapmak (3) stajyerlik/çıraklık yapmak
949. transmit =(1) göndermek, iletmek (mesaj vb) (2) (hastalık vb) bulaştırmak
950. trash = çöp (= garbage)
951. treasure (trejı= )= hazine
952. treat = (1) tedavi etmek *** treatment = tedavi (2) davranmak
953. trick = hile, tuzak, çeldirme ***play a trick on = kandırmak, kötü şaka yapmak
954. trim = (1) (ağaç) budamak (2) (saç) kırpmak, kesmek
955. tripe = işkembe
956. truthful about = (1) sadece doğruyu söyleyen (2) gerçeklere uygun, doğru (söz)
957. turn in = (1) (yetkili kişiye) teslim etmek (2) uyumaya gitmek
958. unattended = sahipsiz, sahibi ortada gözükmeyen (eşya, çocuk vb)
959. unbearable = katlanılmaz, dayanılmaz (baskı, sıcaklık, soğuk vb) (= intolerable)
960. uncultured = kültürsüz, tahsilsiz, cahil (= uncultivated, boorish, unsophisticated)
961. undermine = zayıflatmak, baltalamak, temelini çürütmek (= weaken)
962. undertake = (zor ve üzün sürebilecek bir işi) üstlenmek, sorumluluğunu almak
963. undertake = üstlenmek (= take on)
964. unfortunate = talihsiz, şansız (= unlucky)
965. unlimited = sınırsız (= unrestricted)
966. unreliable = güvenilmez
967. untimely = vakitsiz, yersiz, olmadık zamanda (= at an awkward time)
968. unusual = sıra dışı, alışılmamış (= extraordinary, exceptional)
969. unwind = (1) (özellikle işten sonra) rahatlamak, dinlenmek (2) düğüm/sargı çözmek
970. upgrade = (bilgisayar gibi makineleri) güncellemek, modelini yenilemek
971. urgent = acil (= pressing)
972. vacation = tatil
973. vague (veyg) = (1) belirsiz, üstü kapalı (2) net hatırlanamayan şey X vivid
974. valley = vadi
975. vanish = 1- ortadan kaybolmak 2-yok olmak
976. variety = değişiklik, çeşitlilik
977. vast = büyük, engin, muazzam (= immense, tremendous, huge)
978. vet = veteriner
979. vigorously = gayretle (= diligently)
980. violate (vayoleyt) = (kural, kanun, hak vb) ihlal etmek, çiğnemek (= abuse)
981. violent = şiddetli, şiddet içerikli
982. virtually = hemen hemen, neredeyse (= practically, nearly, almost)
983. vocation = meslek
984. volunteer = gönüllü, ücret almadan yardım eden
985. vote for/against = (1) oy (2) oy vermek
986. voyage = deniz yolculuğu
987. wantonly = (1) durduk yere, sebepsiz yere (2) ahlaksızca, şehvetle
988. wear = takınmak( gözlük, kolye, kıyafet),giymek
989. weep = ağlamak, sızlamak (= cry, sob)
990. whirl = (1) hızla dönmek (2) girdap
991. wholly = tamamen, tümüyle, bütünüyle (= entirely)
992. widely = geniş çapta, oldukça
993. widow = kadın dul ***widower = erkek dul
994. withdraw from = (1) (savaştan,seçimlerden vb) geri çekilmek (= pull out of) (2) (bankadan, hesaptan vb) para çekmek
995. withdrawn = içine kapanık (= reserved, inhibited)
996. witness = (1) şahit olmak (2) tanık, şahit, görgü tanığı
997. worthless = değersiz (= valueless)
998. yard = avlu, bahçe
999. yield = (1) ürün meyve vermek (2) ürün kazanç
1000. zip = fermuar

belgesi-2762

Belgeci

Share
Published by
Belgeci

Recent Posts

İlk Cep Telefonu

ÖZELLİKLER: Boyut: 28x8x6 cm Ağırlık: 850gr Ekran: Yok Devre sayısı: 30 Konuşma süresi: 35 dakika…

8 saat ago

Basic Grammar-Questions

There are two kinds of questions: yes or no questions and wh- questions. You ask…

20 saat ago

Basic Grammar-Positive And Negative Sentences

A positive sentence tells you that something is so. A sentence that tells you something…

1 gün ago

Basic Grammar-The Imperative

Use the base form of a verb to give commands or make direct requests. This…

2 gün ago

Basic Grammar-Sentences

A sentence is a group of words that expresses a complete thought. A sentence must…

2 gün ago

Basic Grammar-Interjections

An interjection is a word that expresses a sudden, strong feeling such as surprise, pain,…

3 gün ago