Alegori (Allégorie – Allegory – Allegorie): Üslup biliminde bu kelime iki farklı manada kullanılır: 1) Olumlu yahut olumsuz bir niteliğin soyut bir biçimde kişileştirilmesi anlamına gelir. Meselâ ölüm, çoğunlukla elinde bir tırpan bulunan iskelet suretinde gösterilir. Alegoriyi sembolden ayırmak gerekir: Sembol, soyut bir kavramın yerine geçen somut bir nesnedir, Alegoride ise canlandırılan bizzat soyutlamadır. 2) Bir yazı içinde devam eden istiareler, alegori (buradaki anlamı temsilî istiare) adını alır.
Alfabe (Alphabet – Alphabet – Alphabet): Dilin çizgiler aracılığıyla gösterilmesi esasından doğmuştur. Tarih boyunca dilin çizgilerle kaydedilmesi, iki temel esasa göre yapılmıştır: 1) Fikir-çizim* (idéographie) yoluyla : Bir fikir, bir tasavvur bütün halinde olmak şartıyla çizgi ile, basit bir resimle anlatılır. Bu durumda dilin birinci boğumlama birimleri, kelimeler, morfemler çizgi işaretleri ile gösterilir. 2) Ses-çizim* (phonographie) yoluyla: Bir dilde bulunan sesler ayrı ayrı çizgilerle, harflerle gösterilir. Bu durumda dilin ikinci boğumlama birimleri, ses birimleri, anlamsız ses birimi kümeleri çizgi işaretleriyle gösterilir. Ses-çizimin iki şekli görülür: a) Hece-çizim*: Bazı yazı sistemlerinde hece çizim işaretleri, bir heceyi gösterir. Bunlar sınırlı sayıdadır, yüz kadar hece-çizim figürü bulunur. b) Alfabe: Alfabeler de sadece ünsüz harfleri gösteren alfabeler, hem ünlü hem ünsüz harfleri gösteren alfabeler olmak üzere ikiye ayrılır. Sık sık alfabelerin çizgiyle kaydetme sistemlerinin yetersizliklerinden bahsedilir. İdeal bir sistemde, aynı sesin (fonem) hep aynı işaretle gösterilmesi gerekir. Pratikte ise bu mümkün olamamaktadır: Kelimelerin zaman içinde telâffuzunun değişmesi, buna karşılık çizgilerin aynı kalışı bu uygunluğu bozmaktadır. Uzun bir müddet alfabe değiştirmeyen milletlerin alfabelerinde bunun sonucu olarak iki hal ortaya çıkmaktadır: a)Bir ses birimi farklı çizgilerle gösterilebilmektedir, meselâ: [o]= eau, ot, aud, vb. b). Bir fonem, degişik sesleri göstebilmektedir: s= [ s] yahut [z], eu= [ø] yahut [œ]. Türk alfabesinin kabulünün üzerinden yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçtiğinden Türkçe için de benzer durumlar ortaya çıkmaktadır.
Almaşma (Alternance – Graduation – Abwechseln) : Dar anlamıyla bir kelime kökünü ifade eden bir ses birimin yahut bir ses birim kümesinin değişiminden doğan unsurlardır. Bu değişiklik beraberinde bir anlam değişikliği de getirir. Meselâ İngilizcede: man / men. Bu kelime geniş anlamında, ses birimin uğradığı bütün değişmeleri ifade eder. Değişme kökte de, son eklerde de olabilir. Ancak bu değişmelerin mutlaka şekil bilgisine ait bir değeri olması gerekir.
Antitez (nakîz-i müddea, karşısav) (Antithesis – Antithese): Aynı cümlede biribirinin zıddı olan iki kelime yahut iki ifadeyi biribirinin mukabili olarak kullanma. “Biri kalbime kuvvet veriyor, diğeri kolarımın kuvvetini kesiyor. Corneille” Daha dar manada antitez, terimlerin sadece karşılıklılık halinde olduğuna işaret eder, bu durumda bir karşılıklılık vardır ama terimler gerçekten biribirinin zıddıdır denilemiyecek haldedir: “Tehlikesiz galibiyet, şöhretsiz zafer kazandırır.”
Argo (Argot – Slang, jargon – Gaunersprache, Slang, Fachsprache): “Jargon” ve “argot” terimleri bazen biribirine karıştırılmaktadır. “Jargon” kelimesi bir mesleğe, belirli bir sosyal gruba ait söz dağarcığını ifade eder: öğrenciler, balıkçılar vb. “Argot” “Jargon”un özel bir halidir: ” “Jargon”, grubun dışında bulunanların anlamaması için değişikliğe uğratıldığı ölçüde argo olur. “Argot” toplum dışı bir yan anlamlandırmadır. Ayak takımı denilen kişilerin faaliyetlerini, kavramlarını ifade eden teknik bir lügattir. Bu lügat bir kültür biçimini, bir duyarlılık tarzını, bir zihniyeti, özel bir hayat kavrayışını yansıtır. Zararlı faaliyetlerde bulunmanın sonucunda doğmuş olan ve orijinal sözler yaratma imkânlarına sahip gizli bir lügattir. Morfolojik yönden bakıldığında kelimelerin biçiminin genellikle değiştirildiği görülür. En sık karşılaşılan biçim değiştirmeler, “apocope” ve “aphérèse”dir. Çok zaman uydurulmuş son ekler ilâvesiyle yahut son eklerin yerlerinin değiştirilmesiyle kelimeler yapılır. Morfolojik dönüşüm bazen gerçek bir kod haline gelebilir. Kelime başındaki sesler kural halinde yerini belirli bir sese bırakabilir. Bazan parazit bir hece kullanılarak farklılık sağlanır. „Buvunuvu bavanava söveylevedivi” gibi. Semantik yönden en fazla istiarelerden ve mana ikamelerinden yararlanılır.
Arkaizm (Archaïsme – Archaism – Archaismus): Neolojizmin aksine, arkaizm daha eski bir devre ait olan ve dilde artık sık olarak karşılaşılmayan kullanım dışı kalmış bir kelime, yahut bir gramer yapısına verilen addır. Arkaizm daha çok kelime sahasında görülür: Meselâ: ayna yerine “gözgü”, kelimesinin kullanılması. Arkaizm, sentaksla (zamanların çekimi, kelime düzeni, vb.) ilgili olabilir: “Gelir” yerine “gelür” şeklinin kullanılması gibi. Unutmamak gerekir ki her devirde arkaizm vardır.
Bağlaçsızlık (Asyndete) : İki önerme arasındaki ilgi kelimesinin kaldırılmasından ibarettir: “Yağmur yağıyor, bundan dolayı çıkmayacağım” cümlesinin “Yağmur yağıyor, çıkmayacağım.” tarzında ifade edilmesidir. Asyndete, örnekte görüldüğü gibi cümlenin iki unsuru arasındaki sebep-sonuç ilişkisine dayanan mantıki münasebet üzerine kurulur. Yahut bu münasebet ters bir şekilde sonuç-sebep ilişkisi üzerine kurulmuş olabilir: “İyi açıklayamadınız, bundan dolayı anlayamadım” yerine “Anlamadım, iyi açıklayamadınız.” denildiğinde böyle bir münasebet ortaya çıkar. Önermeler arasındaki ilişkinin dışında İsimler, fiiller ve sıfatlar arasındaki bağlaçların kaldırılması da bu adla anılır.
Bağlam (Contexte): Bir konuşma belli bir yerde, belli bir zamanda ve kendine özgü şartlar altında gerçekleşir. Söylenen sözler, şartlara göre anlam kazanır. Bu şartlara bağlam adı verilir. Günümüz dilbiliminde iki tür bağlamdan söz edilmektedir. Birincisi dil bilimi bağlamıdır (contexte linguistique), ikincisi dil bilimi dışı bağlamdır (extra-linguistique). Konuşanlara, konuşma (discours) anının yerine ve zamanına bağlı olarak ortaya çıkan bağlama, dil bilimi dışı bağlam adı verilir. Bu iki tür bağlamı birbirinden ayırmak için günümüzde dil bilimi bağlamına dil bilimi bağlamı “cotexte”, dil bilimi dışı bağlama “contexte” denilmektedir.
Belirsizlik (Ambiguïté – Ambiguity – Doppelsinn): Dilsel bir ifade, iki veya daha çok yoruma açıksa belirsizdir. İki çeşit belirsizlikten söz edilebilir: Kelimeden doğan belirsizlik, söz diziminden doğan belirsizlik. Birincisi eş adlılık hadisesinin sonucudur. meselâ: “Karadan hoşlanmam” cümlesinde kara kelimesi böyle bir belirsizlik taşır. Bu kelime hem bir rengin, hem deniz kelimesinin mukabili olarak kullanılabilir. Söz diziminden doğan belirsizlik ” Arkadaşı annesine seslendi.” şeklindeki cümlelerde görülen belirsizliktir.
Benzeşme (Assimilation -Assimilation – Angleichung): Söz zinciri içinde yer alan bir fonem, hemen yanındaki yahut biraz ötesindeki bir fonemin yandan yaptığı basınca maruz kalır. Bu basınç altında bir fonem belirleyici özelliklerinin tamamını veya bir kısmını kaybederek değişikliğe uğrar, yani bu fonemin boğumlanma noktası önce yahut sonra gelen bir fonemin boğumlanma noktasına yaklaşır, bazen bu yaklaşma diğerinin boğumlanma noktasıyla aynileşmeye kadar varır. Bir fonemin diğeri üzerine yaptığı bu tesire benzeşme denir. Söz zincirinin her noktasında gerçekleşen müşterek boğumlanmaların sonunda ortaya çıkar; komşu fonemler arasında daima benzeşme vardır, fakat her benzeşme kulak tarafından hissedilemez./ Temaslı benzeşme: Bir fonem dizisini soyut bir şekilde ABCD ile gösterelim. Bunları okuyanın B fonemini telaffuz ettiği anda seslendirici organlar henüz A fonemini boğumlandırma pozisyonundadır, bundan dolayı A fonemi, B fonemini etkiler; buna ilerleyici asimilasyon denir: “Dinlemek” kelimesinde /l/, [n] nin tesiriyle /n/ olarak telaffuz edilebiliyor. Tersine B’nin telaffuzu anında seslendirici organlar C’nin boğumlanma pozisyonuyla meşgulse gerileyici asimilasyon gerçekleşir, C, B’yi etkiler: perşenbe> perşembe. Her iki durumda da temaslı benzeşme söz konusudur. Mesafeli benzeşme: Bu uzak fonemlerin birbirini etkilemesidir. Örnek: şemsiye>şemşiye.
Beşerî dil (Le langage humaine): İnsanlar tarafından yaratılan tabiî dillere beşerî dil denir. Beşerî dillerin yanında, hayvanların dilinden, jestlerin dilinden, çiçeklerin dilinden söz edilir. Beşerî dillerin dışındaki anlatımlara niçin dil denildiğini anlamak zor değildir: Çünkü bu anlatımlarda bir “signal” ve bir “mesaj” vardır. Köpeğin dişlerini göstermesi bir sinyaldir ve bunun belli bir anlamı “mesaj” vardır. Diğer bütün diller bu yönleriyle beşerî dile benzerler. Fakat beşerî dilleri diğer dillerden ayıran temel üç fark vardır: 1) Beşerî olmayan diller, içinde bulunulan anı dile getirir. Buna karşılık beşeri diller geçmişteki yahut gelecekteki şeyleri, farazî hatta imkâsız şeyleri de dile getirme gücüne sahiptir. Bu, dilin yer değiştirme (capacité de déplacement) kapasitesidir. 2) Beşerî diller, kendi kendisini açıklama gücüne sahiptir. Bir kelimeyi anlamadığımızda karşımızdakine o kelimenin anlamını sorabiliriz. Daha önemli olarak bütün diğer dil sistemleriyle ifade edilmiş bir şeyi kendi dil sistemimizle anlatabiliriz. Meselâ kırmızı yanan trafik lambasını “dur diyor” diye dilimize çevirebiliriz. Bu, dilin üst dil (metalinguistique) kapasitesidir. 3) Beşerî dillerde sonlu sayıda olan kelimelerle sonsuz sayıda cümle kurabiliriz. Dilin bu özelliğine birinci boğumlanma adı verilir. Diğer taraftan alfabeyi oluşturan çok sınırlı ses yahut harflerle yüz binlerce kelime yaratılabilmektedir. Beşerî dilin bu özelliğine de ikinci boğumlanma adı verilir. Bu iki özelliğe dilin çift boğumlanma özelliği (double articulation ) adı verilir.
Biçim (Morphe) : Amerikan terminolojisinde bir cevher, bir töz kazanmış biçim birimine “morphème”e verilen ad. Biçim birimi kullanımda, ya sessel ya da (yazıda olduğu gibi) çizgisel bir cevhere bürünür. Biçim biriminin kullanımda ses ve çizgi yahut harf tözüne kavuşmuş haline “morf” denir. Biçim ve biçim birimi ayırımı, “phone” ve “phonème” ayırımına paralel olarak yapılmış bir ayırımdır.
Biçim bilimi (Morphologie): Biçim bilimi, bir dilin en küçük biçim (forme) ve anlam (sens) birimleri olan biçim birimlerini (morphèmes) inceleyen bir bilim dalıdır. Belirli bir zaman dilimi içinde bir dilin sonlu sayıda biçim birimi bulunur. Bu biçim birimler, cümlenin yapı taşlarını oluşturur, yani cümleler biçim birimlerden yararlanılarak kurulur. Biçim birimler, hem bir şekil hem bir anlam birimi olduklarına göre onları iki yönden incelemek zorunludur: Önce biçimlerine ve fonksiyonlarına göre biçim birimlerin nasıl sınıflandırıldığını incelemek gerekir. Sonra da bir dilin biçim birimlerinin gerçeği, olguları ifade etmek için nasıl yapılandığını incelemek gerekmektedir. Biçim birimler, karşıt oluşlarıyla (opposition) olağanüstü zihnî bir mimarî kurabilen ve böylece gerçekliği ifade etmemizi sağlayan çok soyut unsurlardır, kendiliklerdir (entités). Ancak biz onları bu karmaşıklığını hissetmeden kullanırız. Geleneksel dilbilgisinde kelime türleri (parties du discours) anlama göre (isim, sıfat, fiil… şeklinde ) sınıflandırılır. Morfoloji biliminde morfemler, anlam (sens), biçim (forme) ve dağılım (distribution) ölçütlerine göre değerlendirilir.
Biçim ve öz (Form ve Substance): Saussure’e göre dil, bir öz (substance) değil bir biçimdir (form).
Biçimdeş (Allomorphe): Eş anlamlı, ama değişik biçimli biçim birimler (Bayrav, Y.D. Sözlük) . Türkçede “-cı, -ci, -cu, -cü, -çı, -çi, -çu, -çü” ekleri eş anlamlıdır fakat, biçimleri değişiktir. Bu eklerin her biri aynı biçim biriminin biçimdeşidir “allomorphe”. Bu biçim birim diğerlerinden ayırmak için -Cİ olarak gösterilebilir. Aynı şekilde “Demek” fiili çekim sırasında “dedi” ve “diyor” gibi iki farklı biçim almaktadır. Bu varyantların her birine biçim “morphe” adı verilir. Aynı birimin işaretleyenlerinin (signifiant) varyantlarının bütününe “allomorphe” denir. “-cı, -ci, -cu, -cü, -çı, -çi, -çu, -çü” biçimleri, -Cİ biçim biriminin biçimdeşidir . Yani bir varyantlar kümesinin her somut elemanı biçim“morphe” adını alır, kümenin adı olan daha soyut eleman biçim birim “morphème” adını alır, elemanlar kümesine ait birimler bir birinin biçimdeşleridir “allomorphe”.
Boğumlanma (çift) (Articulation (double) – Double articulation – Doppel artikulation, zweifache Artikulation): André Martinet bu kavramı yeniden tanımlamıştır. Bir cümlede iki tip boğumlanmadan söz edilebilir: Birinci tip boğumlama: “Kedi duvardan atladı” gibi bir cümle iki defa boğumlanmakta ve bunun sonucunda üç “birlik”e ayrılmaktadır. Bu birlikler “monèmes” adını alırlar ve her biri bir söz (yahut ifade) formuna ve bir muhtevaya (yahut mana) sahiptir. İkinci tip boğumlanma: Bu üç söz formunun herbiri ayrı ayrı, daha küçük ve farklı birlikler halinde bölünebilir. Meselâ “kedi” kelimesi kendisini teşkil eden fonemlere ayrılabilir. Bu ikinci tip boğumlamanın birimleri bir forma sahiptir, fakat manası yoktur. İnsan dilinin aslî karakteri olan bu çift boğumlanma, ifade için büyük kolaylıklar sağlar: Sınırlı sayıda fonem birbirleriyle birleşerek sınırsız sayıda anlamlı birlikler meydana getirebilmektedir.
Bütünce (Corpus): Dil ürünlerinden (yazılı yahut sözlü) analiz amacıyla seçilmiş olan dilime verilen ad. Meselâ bir hikâye, bir roman, bir yazarın bütün roman külliyatı, bir dildeki bütün romanlar birer bütünce oluşturur. Bütünce oluştururken homojen bir dil ürünü bütünlüğü olmasına dikkat edilir. Meselâ Fransız konuşma dilini analiz etmek için 275 diyalog metni tespit edilmiş, incelenmiş, analiz sonucunda 312135 “occurrance” yani tekrarlı kelime, 7995 “form” kelime çeşidi bulunmuştur.
Çağrışımsal ilişkiler (Associatifs (Rapports) -Associatives relations – assoziative Beziehungen): F. Saussure ” Genel Dilbilim Dersleri”nde “dizimsel ilişkiler” – “çağrışımsal münasebetler” karşıtlığına geniş bir yer ayırır. Birinciler, önerme zincirindeki birimlerin birleşimidir: Kelimeler cümle içinde çevresindeki kelimelerle ilişki halindedir (düzen, uyum, mananın sınırlanışı vb.) Bu kelimeler, aynı şekilde cümlede bulunmayan fakat hafızada canlanan kelimelerle de münasebet halindedir: “Çağrışımsal münasebetler” hafızada bulunan “in absentia” terimleri birleştirir. „Dağ” kelimesini örnek alalım. Bu kelimenin sesi, anlamı başka başka çağrışımlar yaptırır.
Caymaca (Anacoluthe – Anacoluthon – Anakoluth): Bir cümlenin söz dizimi kuruluşunu aniden bir başka kuruluşa geçerek değiştirme. “O sana bu kadar iyilik etsin, sonra da ondan en ufak bir yardımı esirgemek!” cümlesi buna bir örnektir.
Çekim biçim bilimi (Morphologie flexionnelle) : Çekim eklerinin (çoğul ekleri, fiillerin aldığı ekler vb.) kullanılışını inceleyen biçim bilimi dalıdır.
Çekimli biçimler* (Formes flechies): Fiiller iki halde karşımıza çıkar: Ya çekimli bir fiil olarak kip, çatı, şahıs, zaman belirten unsurlar taşırlar, ya da mastarlar, sıfat fiiller ve zarf fiillerde olduğu gibi bu unsurları taşımazlar. Birincilere “çekimli biçimler” (formes flechies), ikincilere “çekimsiz biçimler” (formes non fléchies) denir.
Cümle (Phrase): Cümleyi inceleyebilmek için önermelerden yola çıkmak gerekir. Çünkü dilin doğrudan gözlemlenebilir tek olgusu onlardır. Fakat bir önerme nasıl tanınabilir? Önermelerin tespit edilebilmesi için dilbilimde ve sentaksta üç farklı yöntemden yararlanılır: 1) Gözlem (observation), 2) Sezgi (intuition), 3) Mutlak İrade (élicitation): Gözlem, bir “dilim”in tetkiki anlamına gelir. Bir önermenin kabul edilebilir yahut kabul edilemez olduğunu sezgilerimizle ve irademizle anlarız. Türkçedeki bir ifadenin bir önerme olarak kabul edilemez olduğunu bazen herkes tasdik eder, bazen kimisi kabul edilebilir bulur, kimisi kabul edilemez bulur, bazen bir önerme gramer yönünden kabul edilemez, anlam yönünden kabul edilebilir, buna “agrammaticalité” denir, bazen bunun tersi olur, gramer yönünden kabul edilebilir, ama anlam yönünden kabul edilemez olabilir, buna “asémantisme” denir. Bir cümlenin kabul edilebilirliği şüpheli olduğunda dilbilimde yanına (*) işareti konulur.
Dil (langue) : 1) Bir millet yahut bir sosyal gurup tarafından paylaşılan dilbilimsel sistem. Türkçe, Fransızca gibi. 2) Paylaşılan dilbilimsel sistemin kendisi (Bir dili diğer dillerden ayıran kurallar bütünü) .
Dil bilimi (linguistique) : Beşerî dil olgularını araştırma bilimidir. Amacı, dil hakkındaki bilgilerimizi daha kesin hale getirmektir.
Dil yetisi (langage) : Bu terim iki farklı bağlamda kullanılmaktadır: 1) Beşerî bir dili öğrenme yeteneği. Bundan dolayı “langage” kelimesi Türkçede “dil yetisi” terimiyle karşılanmıştır. Buna “dil yetisi fakültesi” adı verilir. 2) Dilbilimsel olgular bütünlüğü. Diller bazı noktalarda birbirine benzer, bazı noktalarda birbirinden farklıdır. Dil bilimi, diller arasında ortak olan tümelleri (universaux) araştırır. Bu ortak noktalar bütünlüğüne dil yetisi” Langage” adı verilir. Dilbilimsel olgular bütünlüğü anlamındadır. (Kelimenin ikinci anlamını karşılamak için Türkçe’de “lisanîlik” terimi kullanılabilir.) Dil olgusu, bütün insanlıkta ortaktır. Dil olgusu, dillerin uluslar arası olan ortak hususiyetleriyle tanımlanır. Bütün dillerde şu özellikler, ortaktır: 1. İki kademelilik (la double articulation), 2. Birimlerin sistemin bütünlüğü içinde tanımlanması, 3. Ses ve anlam arasındaki ilişkinin keyfiliği, 4. Tekrar (la redondance), 5. Belirsizlik (L’ambiguité), 6.Simetrik olmayış (La Dissymétrie), 7. Kural dışılılık (irrégularités), 8. Sonlu sayıda işaret, ama, sonsuz sayıda önerme üretme imkânı. 9. Evrim karakteri, 10. İcat imkânı, anlam değişmeleri, söz figürleri, kelime oyunu, 11. Üçlü yapı: Ses, sentaks, anlam, 12. Çizgisel kompozisyon, 13. Dilbilim birimlerini ayırma imkânı. Bu özellikler, dil olgusunun (langage) ayırdedici nitelikleridir
Dil yetisi tümelleri (Universaux du langage): Bir çok değişik beşerî diller olmasına rağmen, bütün dillerde ortak olan nitelikler vardır. Bütün dillerde ortak ve zorunlu olan bu niteliklere “Dil olgusu tümelleri” adı verilir.
Dilbilimsel işaret (Signe linguistique) : İşaretleyen (gösteren / signifiant) ile işaretlenenden (gösterilen / signifié) oluşan birimdir.
Direnme vurgusu (Accent tonique): Buna “Accent D’intensité” de denilir. Daha güçlü bir soluk hamlesiyle bir ses bilgisi birliğinin ön plana çıkarılmasıdır. Direnme vurgusunun temel görevi bir tezat yaratmadır: Vurgu, « sıralama ekseni » üzerinde, söz zincirinin birimleri arasındaki ilişkileri belirlemeye yarar. Bazı dillerde ise vurgu iki farklı manadan hangisinin söz konusu olduğunu belirler. Vurgu, tezat görevi üstlendiğinde, söz zinciri birimlerinin sınırlandırılmasını sağlar. Meselâ Çekçede vurgu kelimelerin birinci hecesi üzerindedir ve yer değiştirmez. Bu haliyle önermenin ayırtedilmesini kolaylaşır. Bu, vurgunun sınırlayıcı bir fonksiyonu olduğunu gösterir. Vurgu sabit değilse ve mesela Latincede olduğu gibi kelimenin tipine göre değişiyorsa, burada vurgu, birimin sınırlarını göstermez, önermede bazı önemli boğumlamaların bulunduğuna işaret eder. Böylelikle mesajın analizini kolaylaştırır. İspanyolca gibi bazı dillerde kelimede vurgu, birkaç manası olan bir kelimenin hangi manada kullanıldığını gösterir: “Cánto”: şarkı söylüyorum, “cantó”: o şarkı söylüyor. Vurgu çeşitlerine göre diller üç büyük grup altında toplanabilir:1) Sabit vurgulu diller: Çekçe, Türkçe, Fransızca; 2) Yarı sabit vurgulu diller (lehçe, latince): Vurgu hareketlidir fakat kelimenin ses yapısına uyar; 3) Değişken vurgulu diller ( Rusça, İngilizce, Almanca).
Ek (Affixe – Affix – Affix) : Yapı yönünden incelendiğinde birçok kelimenin kök ve eklerden meydana geldiği görülür. Kökler, varlıklara ait haberlere işaret eder. Ekler, manasını yahut fonksiyonunu değiştirmek için köke ilâve edilen küçük parçalardır. Ekler, kökün önünde, sonunda ve arasında bulunuşlarına göre farklı adlar alırlar: Kökün önüne gelen eklere “ön ek”, sonuna gelen eklere “son ek”, içinde yer alan eklere “iç ek” adı verilir.
En küçük çift (Paire minimale): Anlam farklılıkları tek bir ses farklılığından doğan kelime çiftine verilen ad. Örnek: [Ad] ile [at].
Eş zamanlılık ve art zamanlılık (Synchronie ve diachronie): Dil incelemeleri, zaman olgusuna bağlı olarak iki açıdan yapılabilir: Bir dil, zamanın belli bir anındaki varlığıyla incelenebilir, yahut bir dilin zaman içindeki gelişimi ve değişimi incelenebilir. Bunlardan birincisine eş zamanlı dil bilimi (linguistique synchronique) ikincisine art zamanlı dil bilimi (linguistique diachronique) denir.
Görünüş (Aspect -Aspect – Aspekt, Aktionsart): Görünüş, ifadede zamanın aksine olarak zaman dilimlerini göstermez, olayın vuku bulduğu zaman hangi zaman olursa olsun hareketin seyrini, cereyan edişindeki kesikliği, devamlılılığı vs. ifade eder. Hareket, şimdiki zamanda, geçmiş ve gelecek zamanda vuku bulsa da devamlılık yönünden nokta ve çizgi görünümde olabilir. Diğer taraftan vakanın süresi devamlı yahut kesik kesik olabilir. Kesik kesik görünüşte yahut tekrarlı görünüşte olay tekrarlanır: Her gün saat sekizde kalkar. Her gün sekizde kalkıyordu. Her gün sekizde kalkacak. Devamlı görünüşte çizgi halinde bir görünüş vardır: O koşuyor vs. Ayrıca Hareketin artarak devam ettiğini gösteren görünüşler de vardır. Önemli bir görünüş ayırımı da bütün zaman dilimlerinde görülen tamamlanmışlık yahut tamamlanmamışlık ayırımıdır: Koşacağım, koşmuş olacağım. Nihayet bir hareketin başladığını yahut bittiğini gösteren görünüşler vardır: Çalışmaya koyuldu.
İki anlamlılık “ibham” (Amphibologie – Amphibology – Zweideutigkeit ): İki anlama gelebilen söz dizimi belirsizliklerine bu ad verilir. Bu durumda cümle, kuruluşundan dolayı iki şekilde yorumlanabilir. Ayrıca her iki yorumlamada da cümlenin kuruluşunda hiçbir aksaklık sezilmez.
İşaretleme, harekeleme (Accentuation – Accentuation – Tonzeichen), harekeleme*) : Bir özelliğini belirtmek üzere ünlü harflerin üzerine işaretler konulmasıdır: lâle, ilmî… (B.Vardar, « Accentuation »a « vurgulama » karşılığını vermiştir. Ancak burada kastedilen bir « işaretleme », bir « harekeleme »dir.)
İşaretleyen (Signifiant) ve işaretlenen (signifié): Saussure’e göre dilbilimsel bir işaret yani kelime iki unsurdan oluşur: Bu unsurlar, işaretleyen (gösteren / signifiant) ve işaretlenen (gösterilen / signifié)dir. İşaretleyen dilbilimsel işaretin yani kelimenin zihnimizde canlandırdığı ses imajıdır, işaretlenen, dilbilimsel işaretin yani kelimenin ifade ettiği kavramdır. Günlük dille ve kabaca söyleyecek olursak kelimenin sesi, işaretleyen, anlamı işaretlenen adını alır. Saussure’e göre, ruhî nitelikli olan dilbilimsel işaret bir isimle bir nesneyi birleştirmez, zihnî bir kavramla soyutlamaya uğramış bir ses imajını birleştirir. Ayrıca işaretin işaretleyen ve işaretlenen kısımları, bir yaprağın iki yüzü gibi tek bir gerçeklik oluşturur ve birbirlerinden ayrılamazlar. Bu iki yüzü birbirine bağlayan ilişkiye ise işaretleme (signification) adı verilir. Bir kelimenin sesi, kelimeyi söyleyenin yaşına, cinsine, ses tonuna vb. göre az çok değişir. Fakat bu söyleyişlerde değişmeyen ve aynı kalan ortak bir çekirdek vardır: İşte bu soyutlamaya uğramış, her zaman aynı kalan sese işaretleyen adı verilir. Aynı şekilde bir kelime zamana ve mekâna bağlı olarak az çok farklı anlamlarda kullanılır. Buna rağmen biz o kelimenin sağlam ve değişmeyen bir anlamı olduğunu biliriz. Bu anlam kelimenin somut kullanımlarından çıkardığımız bir soyutlamadır. Dilbilimsel işaretin (kelimenin) bu soyut anlamına işaretlenen (signifié) adını verir.
İşitsel fonetik (Phonétique auditive): Dile özgü seslerin algılanması olgusunu inceler. Meselâ bir vurguyu nasıl fark ederiz? Süresinden mi, gücünden mi frekansından mı, yahut her üçünden mi?
İşlem (Operation) : Bir dilin kelimeleri kullanımda bazı güçlükler çıkarır. Meselâ geçişsiz bir fiile bir “nesne” bağlanamaz. Bu olgu bize, bir dilin kelimelerinin diğer kelimelerle ilişkisinin sınırlı olduğunu gösterir. Bundan dolayı bir kelimenin imkan tanıdığı kelime kombinezonları saptanabilir. Buna karşılık cümleler, zamirleştirme (pronominalisation) işlemine, olumsuzlaştırma işlemine, soru haline getirme işlemine imkân verirler. Cümledeki kelime seçimi bu işlemleri etkilemez. Cümle bilgisinin amacı, bu iki olguyu incelemektir.
Kalb (Anagramme – Anagram – Anagramm): Bir kelimenin harflerinin farklı dizilişinden doğan kelimelere bu ad verilir. Dönüşüm tamamen harflerle ilişkilidir.
Karşıt anlamlı, zıt anlamlı (Antonyme – Antonym -entgegengesetzter Begriff): Dar anlamda, iki gösterenden birisi diğerinin zıddı ise onlar zıt anlamlıdır: güzel/ çirkin, var/yok. Geniş anlamda, şayet iki gösteren tersine çevrilebilir bir ilişkiye sahipse zıt anlamlıdır. Amca ve yeğen kelimeleri buna örnektir: Mehmet, Hasan’ın amcasıdır ve Hasan Mehmet’in yeğenidir. Aynı şekilde “A’nın cesareti B’den daha fazladır” ve “B’nin cesareti A’dan daha azdır.” tarzındaki cümleler “zıt anlamlı”lığın “karşılaştırma”larda da ortaya çıktığını göstermektedir.
Karşıtlama (Antiphrase – Antiphrasis – Wortironisierung ): Retorik figürü. Bir kelimeyi, bir ifadeyi, bir cümleyi ters anlamını kastederek kullanma. Bu figür, değişik amaçlar için kullanılır. -Alay maksadıyla kulanılması: “şifayı bulmuşsun” yahut beceriksiz birine “Maşallah çok beceriklisin!” (Kinayedir) denilmesi. – Korku, batıl itikad gibi sebeplerden dolayı bir kelimeyi kullanmaktan sakınarak onun yerine başka bir kelimenin kullanılmasından da doğabilir. Bu, “euphémisme”in özel bir çeşididir: Meselâ eski yunanlılar, Karadeniz’ e “Pont-Euxin” diyorlardı, bu “misafir perver deniz!” anlamına geliyordu.
Katılan « Müdahil, Eyleyen » (Actant) : Lucien Tesnière tarafından kullanılan bir terimdir. Tesnière’e göre bir cümle, küçük bir dramdır, bu dramda dava, aktörler ve şartlar vardır. Söz dizimi planında bunlar, fiilin, katılanların ve zarfın karşılığıdır. « Katılan » bir cümlede meseleye aktif yahut pasif olarak karışan canlı veya cansız varlıkların her birine verilen addır. (« actant » kelimesi Türkçeye filologlarımız tarafından « eyleyen » diye çevrilmektedir. Bu karşılık, anlam olarak aktif bir özneyi ifade ettiğinden doğru değildir. Cümlenin pasif bir aktörüne nasıl « eyleyen » diyebiliriz ? Böyle dediğimizde kafaları karıştırmaz mıyız ? Bundan dolayı « actant » kelimesinin Türkçede « katılan » kelimesiyle karşılanmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz.) ” Öğretmen öğrencileri kıra götürdü.” cümlesinde “öğretmen, öğrenciler, kır” katılandır. Katılanlar daima ad soylu kelimelerdir, yahut ad soylu kelimelerin yerini alabilen kelimelerdir. Buna karşılık “şartlar”ı ifade eden kelimeler zarf niteliğindedir. Katılanlar ve zarflar doğrudan fiile bağlıdır. Bütün fiiller aynı sayıda katılana sahip değildir ve aynı fiilin daima aynı sayıda katılanı bulunmaz. Tesnière’e göre katılansız fiiller, bir katılanlı , iki katılanlı, üç katılanlı fiiller vardır. ” Çocuk geliyor.” cümlesinde bir katılan vardır: “Çocuk”. “Ali ve Ayşe geliyor.” cümlesinde farklı görünmesine rağmen iki defa tekrarlanmış olan bir katılan vardır. (Çünkü katılan bir kişi değil, bir roldür.) “Oğuz denize girdi.” cümlesinde iki katılan vardır: Oğuz, deniz. “Oğuz kalemi arkadaşına verdi.” cümlesinde ise üç katılan “Oğuz, kalem, arkadaş” vardır. Tesnière her katılana bir sıra numarası verilmesini teklif etmiştir: Geleneksel dilbilgisindeki “özne”ye birinci katılan, tümlece ikinci katılan vb. denilebileceğini düşünmüştür.
Kiplik (Modalité): Dilbilimsel bir mesaj vermek için iki tip sinyal kullanılır: Konuşma Dili ve Yazı Dili. Bunlar iki farklı kipliktir. Dil biliminde konuşma diline öncelik verilir. Çünkü: yazı dili konuşma diline göre daha sınırlıdır, önce öğrenilen konuşma dilidir, sadece konuşma dili olan yazı dili olmayan topluluklar vardır ama bunun tersi yoktur. Ayrıca konuşma dili ile yazı dili arasında önemli farklılıklar vardır ve bu farklılıklar her zaman yazıya yansımaz: Meselâ, aksan değişmeleri, tonlama (intonation), hız, vurgulama vb. Buna karşılık yazı dilinin bazı üstünlükleri vardır: Yazı dili düzeltilebilir, ayrıca zamana karşı direnebilir. Geçmişte, eski büyük medeniyetlerin yazı dilleri incelenmiştir. Bu incelemelerde bütün dikkat metne yöneliyordu. Eski metin incelemelerine yönelen bu tür dil bilimi tetkiklerine “philologie” denir.
Kişi ağzı (İdiolecte): Dil, sosyal bir olgudur. Bunun sonucu olarak, dilin bir sosyal çehresi, bir de kişisel çehresi vardır. Dil sistemi, toplumda tam olarak, kişide noksan olarak bulunur. Bir kişide gerçekleşen dilbilimsel sisteme kişi ağzı “idiolecte” adı verilir. Herkesin bir “idiolecte”i vardır. İki kişi arasındaki konuşma, dilin bütünlüğüne değil, bu “idiolecte”lere dayanarak gerçekleşir. Hususi bir bölgede kullanılan farklılaşmış dil sistemine de lehçe “Dialecte” adı verilir. Sosyal kontekse bağlı olarak (yaş, cins, eğitim vb.) dilde ortaya çıkan çeşitlemelere “Sociolecte” denir. Ayrıca dil, aile arasında, arkadaş yanında, yabancı yanında farklı kullanılır. Arkadaşımıza “Saat kaç?” deriz, bir yabancıya ise “Afedersiniz, saatı soracaktım.” deriz. Bu dil farklılıklarına “ayar” “registre” farklılıkları denir.
Kod ayarlaması (La commutation des code): Konuşan kişi, muhatab ve/yahut bağlam değiştirdiğinde yeni duruma göre dil kodunu da değiştirir. Buna kod ayarlaması denir.
Kullanış (Actualisation – Actualization, realization – Realisierung) « Gerçekleşme, Gerçekleştirme » : Bu kelimenin iki ayrı kullanılışı vardır: 1) Dil, sadece söz vasıtasıyla ve söz içinde olabilirden olmuş olana dönüşebilen (kuvveden fiile geçebilen) bir imkânlar sistemdir. (Burada söz, hem söz, hem mesaj anlamında kullanılmıştır.) Her dilin bir “kod”dan yararlanarak somut olarak söz üretmesi bir “kullanış”tır. 2) Diğer taraftan dil bilimsel birimler, meselâ kelimeler, tek başlarına belirlenmiş bir manaya sahip değildir. Onlar sadece imkânlar sunan birer anlam demetidir. “Kullanış”, bu durumda mümkün manalardan belirlenmiş bir manaya geçiştir. Albert Meillet, kelimelerin manaları olmadığını, onların sadece kullanılışları bulunduğunu söyler. Aynı kelimenin değişik kullanımlarının dökümünü veren sözlükler, kelimelerin asıl anlamı ve yan anlamları içine alan bir kap görevi yaptığı inancını verirler. Halbuki kelimeler, şu veya bu derecede içinde bulundukları metne ve dil dışı şartlara göre anlam kazanırlar. Dil bilimsel imkânlar yeterince bildirici olmadığı durumlarda dil bilimi-dışı şartlar belirleyici olarak ortaya çıkarlar. “Ahmet babasını yendi.” cümlesi dil dışı şartlar öğrenilinceye kadar (güreş, satranç, tenis) birçok yoruma açıktır.
Lexicographie: Sözlük yazma tekniğidir.
Lexicologie: Bir dilin sözlüğünde bulunan kelime yığınını bir yönteme bağlı olarak inceleyen bir bilimdir. Kelimeler, alfabetik olarak değil, anlam bilimi esasına göre tasnif edilir.
Nümunelik (Hapax): Sınırlandırılmış bir metin içinde sadece bir defa rastlanan kelimeye, ifadeye, biçime verilen ad.
Ön ses düşmesi (Aphérèse -Apheresis – Apherese): Ön ses düşmesi, kelimenin başında bir yahut birkaç fonemin düşmesidir.
Örnekseme « kıyas, yakıştırma » (Analogie – Analogy – Ahnlichkeit): Kıyas dilin gelişmesinde büyük bir rol oynar. Bazı elementlerin yaratılmasında, yenileştirilmesinde, bazen aksine, korunmasında, kısaca dil bilimsel sistemin dengede kalmasında oldukça etkili olan bir dil olayıdır. Ses bilgisi kaynaklı olmayan ve kelimelerin dış görünüşünde ortaya çıkan bütün değişikilikler kıyas sonucudur. Kıyas, bir modele ve onun taklidine dayanır.
Seçme ekseni (Axe paradigmatique -Paradigmatic axis – paradigmatische Achse): Seçme ekseni olarak tanımlanabilir. Sıralama ekseninin (Axe syntagmatique) her elemanı bir seçim sonunda belirlenir. Seçilenin yerini alabilecek diğer elemanlar bir dizi (paradigmes) teşkil eder. Bu diziler, ikame (substitution) yahut yerine koyma (commutation) sınıflarıdır. İkame (substitution) sınıfı, benzer unsurları, yerine koyma (commutation) ise mukabil unsurları bir araya getirir. Aynı sınıfa ait olan bu unsurlar yatay eksene dik düşey bir dizi ekseni üzerinde gösterilirler. Jakobson’a göre bu ikinci eksen, bir seçme, ikame, benzerlik ekseni, bir metaforik eksendir. Bu diziler birbirleriyle tutarlı, bağlantılı bir bütünlük oluşturur ve dil sisteminin içinde bir yer tutar, bu sistemin birimleri arasında mukabiliyet ilişkisi vardır.
Seçme Ekseni ve Sıralama Ekseni ( Axe paradigmatique ve axe syntagmatique): Bir cümle, farkında olmasak da iki eksen üzerinde yapılan zihnî bir çalışma üzerine kurulur: Bir cümlenin öznesini seçeceğimiz zaman, dil gücümüz (performance) bize bir seçme listesi, bir imkân listesi sunar: “Ahmet”, “kardeşim”, “yaramaz”……….” hep aynı varlığı adlandırabilir. Bu adlandırmalar, bir liste oluşturur. Bu liste “seçme ekseni” adını alır. Buradan birisini seçeriz. Sonra aynı şekilde tümleç nesne ve yüklem olacak kelimelerin listelerinden yani seçme eksenlerinden işimize geleni seçeriz. Bunların her biri bir seçme ekseni oluşturur. Seçme eksenindeki kelimeler çağrışım düzeni içinde yer alırlar, birbirleriyle hem benzerlik hem farklılık ilişkisi içindedirler. Yani seçme eksenindeki bütün kelimenin birbirleriyle hem benzerlikleri hem farklılıkları vardır. “Ahmet” de “yaramaz” da aynı varlığı ifade eder ve cümlede aynı görevi üstlenir ama “Ahmet” kelimesi tarafsız bir anlatımı, “yaramaz” kelimesi samimî bir anlatımı temsil eder. Bu listedeki kelimelerden seçilmiş ve kullanılmış olan kelimelere “mevcut kelimeler” “in praesentia), seçme ekseninde bulunan fakat kullanılmayan kelimelere “mevcut olmayan kelimeler” (in absentia) denir. Konuşurken yahut yazarken seçme ekseninden seçtiğimiz bu kelimeleri art arda getiririz, yani onları zaman (sözlü anlatım) yahut mekân (yazılı anlatım) ekseninde sıralarız. Bu ikinci eksene sıralama ekseni (axe syntagmatigue) denir. Kelimeler sıralama ekseninde yer alırken biçim bilimsel (morfolojik) ve anlam bilimsel (semantik) değişikliklere uğrar. Söz dizimi (Sentaks), bu değişimleri inceleyen bir bilim dalıdır. Bir cümlede yer alan her kelime, bu iki eksen içinde yer alır ve kelimelerin anlamını bu eksenlerde yer alan diğer unsurlar belirler.
Serbest ve bağlı biçim birimi (Morphèmes libre et liés) : Birçok türde morfem vardır: (Taşlar, geliyor, sütçü) örneklerinde italik biçim birimleri, serbest biçim birimleridir, bunlara “sözlük kaynaklı” biçim birimleri de denir. Bunlar yalnız başına kullanılabilirler, dildeki sayıları artıp eksilebilir. Buna karşılık koyu harflerle gösterilen biçim birimler (morfemler) ancak diğer biçim birimlerinden sonra kullanılabilir, anlatıda (diskur) tek başına kullanılmazlar, bu sebepten onlara bağlı biçim birimleri yahut sonekler (affixes) denir. Bir dildeki bağlı morfemler kapalı bir liste oluşturur (yani bir dile yeni bir ekin katılması oldukça seyrek görülen bir olgudur).
Ses bilgisi (Phonétique): Beşerî dil olgusunun (langage) seslerinin ilmî tetkikidir. Bu bilim dalı, insanlar tarafından çıkarılan ama dil olgusuna dahil olmayan öksürük ve hırıltı gibi sesleri incelemelerinin dışında bırakır. Fonetik üç bölüme ayrılır: 1) Boğumlanma fonetiği (Phonetique articulatoire), 2) Yankılanım fonetiği, 3) İşitsel fonetik. Fonetik bilimi iki farklı yolla yapılmaktadır: Birincisinde sesler, duyular ve sezgiler aracılığıyla tahlil edilir, buna izlenimci yaklaşım denir. İkincisinde sesleri incelemek için teknolojiden yararlanılır (spectrogrammes, x ışınları…), buna aletli yaklaşım (instrumentale) denir. Unutmamak gerekir ki izlenimci yaklaşımla elde edilmiş sonuçlar, daima aletli yaklaşımla kontrol edilmek zorundadır.
Ses bilgisi çeviri yazısı (Transcription phonetique): Dillerin günlük alfabeleri, bir dilin fonetiğini incelerken yetersiz kalır. Bundan dolayı beşerî dillerin seslerini göstermek için dil bilimcilerin üzerinde anlaştıkları özel bir alfabe yapılmıştır. Bu alfabe (API) “Alphabet Phonétique İnternational” kısaltmasıyla adlandırılır. Bir kelime bu alfabeyle yazıldığında API’yle yazıldığının anlaşılması için kelime köşeli parantez [ ] içine alınır. Bir dilin fonetiği anlam göz önüne alınmadan incelenebilir. Buna karşılık fonoloji bir mesajın iletilmesinde seslerin görevini araştırır. Bundan dolayı fonolojiyle uğraşanların o dili anlamaları gerekir.
Ses bilimi (Phonologie): Ses bilimin amacı, mesaj iletilmesinde kullanılan seslerin görevini incelemektir. Bundan dolayı anlam farklılıkları yaratan telâffuz farklılıklarını araştırır. Bütün telaffuz değişiklikleri bir anlam değişmesi ifade etmez. Buna karşılık bazı telâffuz farklılıkları anlam farklılığı yaratır: [Ad] ile [at] arasında bir telâffuz farkı vardır ve bu fark bir anlam farkı yaratır. Bu basit test, [ d ] ve [ t ] nin aralarında karşıt olduklarını gösterir. [Ad] ile [at], “en küçük çift” (paire minimale) adı verilen bir birlik teşkil etmiş olur. [Ad] kelimesinde /d/, /t/ ile yer değiştirdiğinde anlamı farklı bir kelime olan [at] kelimesi ortaya çıkar. En küçük çifte uygulanan bu işlem, yer değiştirme (commutation) adını alır. Eğer yer değiştirme anlamı değiştiriyorsa, bu iki sesin iki ayrı sınıfa (classe) ait olduğu sonucuna varırız ve bu sınıflara, ses birimi “phonème” adını veririz. Bu durumda [Ad] ile [at] birer ses birimidir, fonemdir. Bir ses somuttur, buna karşılık bir ses birimi, soyut bir olgudur, kendiliktir. Ses birimi (fonem), bir dilde diğer seslerle aynı karşıtlığı paylaşan sesler sınıfı olarak tanımlanır. Çeviriyazıda fonemler, seslerden iki eğik çizgi arasında gösterilerek ayrılır: [ d ] bir sestir, fakat / d / bir ses sınıfı yahut fonemdir. “En küçük çift”in iki üyesinin arasına yani karşıtlık ilişkisi içinde olan iki fonemin arasına ~ işareti konur: / d / ~ / t /. Her dilin fonem sistemi farklıdır.
Ses tekrarı (Allitération – Alliteration – Alliteration) : Geniş anlamıyla benzer seslerin tekrarı ile elde edilir. Israr ve taklidî ahenk etkisi bırakır. Alliterasyon terimi, bazen daha sınırlı bir anlamda kullanılarak “kelime başındaki ünsüzlerin tekrarı”nı ifade eder.
Sescil alfabe (Alphabet phonétique – Phonetic alphabet – Phonetisches Alphabet) : Latin alfabesinden yola çıkılarak bütün dillerde bulunan sesleri özel işaretlerle gösterebilecek bir alfabe geliştirilmiştir. Bu alfabede her ses bir işaretle gösterilir. En tanınmışı Milletlerarası Ses Bilgisi Derneği’nin geliştirdiği milletlerarası sesler alfabesidir. Bir kelime yahut cümle bu alfabeye çevrildiğinde seslerin bu özel alfabeyle gösterildiği hatırlatılmak için [ ] işareti içinde yazılır. (Sadece dil bilimi ile ilgili unsurlar gösterilirse / / işaretleri içinde yazılır.)
Sesdeş (Allophone): Eş değerli, ayrı biçimli seslere verilen ad. Genelde Amerikan dilbilimcilerinin kullandığı bir terimdir. Bir ses birimin “phonème” varyantlarına verilen ad. Aynı “phonème”in bir dilde bir anlam farklılığı yaratmadan değişik biçimlerde ortaya çıktığı görülür, bu fonemlere sesdeş “allophone” denir. (Aynı hal morfem seviyesinde olursa “allomorphe” adını alır.)
Sıralama ekseni (Axe syntagmatique -Syntagmatic axis – syntagmatische Achse): Konuşma faaliyeti esnasında dil birimlerinin cümlede birbiri ardınca sıralanışından doğan çizgisel eksene “sıralama ekseni” denir. Bu birimler, biribirinden bağımsız değildir, biri diğerine ilgi (izafet, relation) elementleriyle bağlıdır. Roman Jakobson’a göre bu zincir bir telif ekseni, bir uyum ekseni, bir bağlama, bitişiklik eksenidir, ayrıca mürsel mecaz eksenidir. Bu eksen üzerindeki ilişkilerden görev-birimleri (sytagmes) doğar. Meselâ “Oya okula gitti.” cümlesini iki üst guruba bölmek mümkündür: Birinci gurubu teşkil eden “Oya”ya isim görev-birimi adı verilir, ikinci gurubu teşkil eden “okula gitti”ye fiil görev-birimi adı verilir. Sonra sırasıyla bu guruplar mümkünse daha küçük görev-birimlerine ayrılır: “okul” isim görev-birimi, “gitti” fiil görev-birimi olarak tekrar ayrılır. Görev-birimleri analizi, eksen üzerindeki birimlerin (yahut segmentlerin) taksimini, tevziini (distribution) görmemizi sağlar. Sıralama ekseni (L’axe syntagmatique), seçme ekseninin mukabilidir. Jakobson’a göre “her dil işareti iki düzenleme modu kapsar: 1) Telif. Her işaret kurucu işaretlerin birleşmesinden doğar ve/yahut diğer işaretlerle ilişki içindedir. Yani her dil birimi daha karışık bir birim içinde aynı zamanda genel hale hizmet eder. 2) Eleme. Alternatif terimler arasından birini diğerinin yerine koyma (ikame) imkânını ifade eder, bunlar bir “bakış”ımıza göre birincisinin eş anlamlısı, diğer bir “bakış”ımıza göre ise “farklı”dır. Yani biz bir cümleye yerleştireceğimiz bir kelimeyi ararken benzer terimler arasından birini seçeriz, seçtiğimiz terim diğerleriyle hemen hemen eş anlamlı olduğu halde onlardan küçük bir farkla ayrılır. Onu seçişimizin sebebi ise bu farktır. Seçme ve yerleştirme aynı işlemin iki ayrı cephesidir. Bu açıdan bakılınca bir cümle, sıralama ekseni ile seçme eksenlerinin etkileşiminin bir sonucudur.
Son ses düşmesi (Apocope – Apocope – apokope): Son ses düşmesi, bir kelimenin sonunda bulunan bir yahut birkaç fonemin düşmesini ifade eden genel bir terimdir. Son ses düşmesinin iki önemli şekli vardır: 1) Uzun bulunan bir kelime, halk dilinde kısaltılır: Matematik: mat. 2) Bu şekil “élision” adıyla da anılır: Son ses olan bazı ünlüler, ünlüyle başlayan bir kelimenin önünde düşerler: Karaca oğlan: Karac’oğlan. Kahve altı: kahvaltı.
Soyutlama : (Abstraction Abstraction – Absraktion) : Aynı cinse ait nesnelerin genel çizgilerinin zihin tarafından yakalanmasıdır. Bu soyutlama, çıkarıldığı gerçeklerden bağımsız olarak akıl yürütme ve ispatlama esnasında kullanılabilir. Meselâ, üçgen, dörtgen, daire gibi geometrik şekiller, somut olgulara nazaran bir soyutlamadır. Dil bilimi analizinde, önermenin birimler halinde bölünme prensibi (meselâ “phonèmes”) bir soyutlamaya dayanır. “Çiçekler açtı.” gibi bir cümlede görülen harfler sanıldığı gibi o cümleyi oluşturan seslerin tamamını göstermez. Nicolas Ruwet, bu konuda şöyle demektedir: ” Bir önermenin ses birim bilimsel “phonématique” (yahut ses bilgisel bir biçim altında veya Uluslararası Fonetik Derneğinin prensiplerine göre) bir biçim altında ortaya konulması, bir idealleştirmeye, bir soyutlamaya dayanır. Bu da insan dilinin tabiatı hakkında ilmî bir hipotezi içerir: “Dili yansıtabilmek için bazı öğelerinin ayrı atomlar halinde takdimi yeterlidir.” Gerçekten “çiçekler” kelimesinde [ç] den [i] ye geçiş fonetik olarak sanıldığı kadar net değildir. ” [Ç] nerede bitiyor? [i] nerede başlıyor?” sorularına kolayca cevap verilemez. Ses birimin (phonème) tanımı, dil biliminde soyutlamanın diğer bir örneği olarak gösterilebilir: Ses birim, anlamlı belirtiler bütünü olarak tanımlanmıştır. ‘D’yi Türkçenin bir fonemi yapan onun somut varlığı değil, ‘t’nin ( diz / tiz) ile ‘k’ (kar / dar) ile karışmamasını sağlayan olgudur. Ses birim o halde maddi gerçeğinin tanımıyla değil, diğer birliklerle mümkün olan karşıtlığı (mütekabiliyeti) içinde tanımlanmaktadır. Anlam bilimi alanında, bir varlığa bağlı olmaksızın doğrudan (bizatihi) kırmızı veya yeşilden bahsedebilmek, bazı dillerin yabancısı olduğu bir soyutlamadır.
Söz (Parol) : Bu terim farklı iki şey ifade eder: 1) Bir dili hususî bir durumda kullanma etkinliğidir. Bu durumda bir söz aktı (acte de parol) ortaya çıkar. Hem sözlü, hem yazılı ifadeler “söz aktı” sayılır, bu noktaya dikkat etmek gerekir. 2) Söz terimi, bir söz aktının ürününü de ifade eder. Bu durumda “söylenmiş yahut yazılmış olan şey” demektir. Bu ikinci anlamı ifade etmek için söylem “discours” terimi de kullanılmaktadır. Bundan dolayı, ilk anda bizi şaşırtsa da, bir kişinin yazılı yahut sözlü söyleminden “discours” söz edebiliriz.
Söz dizimi ağacı (Arbres syntaxique): Şu örnekleri inceleyelim: “Çok ağır bir kitap / * Ağır çok bir kitap / *Bir ağır çok kitap” Birinci grupta kelimeler kendilerine has bir düzen içindedir, ikinci ve üçüncü gruplardaki kelimeler ise kabul edilemez bir düzendedir. Dahası birinci gruptaki kelimeler, ilk bakışta fark etmediğimiz ikinci bir düzen içindedir: Örnek cümle incelendiğinde, görülüyor ki çok kelimesi ağır kelimesini etkiliyor ve ona bağlanıyor, “çok ağır” sıfatı kitap kelimesini etkiliyor ve ona bağlanıyor, bir, kitap kelimesini etkiliyor ve ona bağlanıyor. Bu bağlantılar bir ağaçın (arbre) dal ve budakları gibi bir köke bağlı olarak şematik biçimde gösterilir. Buna söz dizimi ağacı denir.
Söz dizimi (Syntaxe): Dilbilimin cümle incelenmesi yapan dalıdır. Ancak cümle kavramı, iki seviyede gerçekleşir: Bir cümle, hem bir biçime “forme”, hem bir anlama “sens” sahiptir. Cümlenin elemanları biçim yönünden bir düzen içinde yer alır ve bir bağımlılık serisi oluşturur. Meselâ kelimelerin aldığı ekler seçilen fiile göre değişir. Anlam açısından ise öğelerin uyumlu olması ve bir kompozisyon oluşturması gerekir. Bu ikili yapının yaratılması için ise bir dil şuuru gereklidir. Bir sözün bir cümle oluşturup oluşturmadığını dil şuurumuzla anlarız. Bu bakımdan cümle (phrase) bir dil şuuru gerektiren soyut bir kendiliktir (entité) . Buna karşılık iki susma (konuşma dilinde) yahut iki beyaz alan (yazıda) arasında kalan fiziksel üretime (dil birimine) önerme “énoncé” adı verilir. Önermeler söz (parole) seviyesinde var olurlar, buna karşılık cümleler, dile has bir kendiliktir.
Sözcük dağarcığı (Vocabulaire): Bir fert tarafından kullanılan ve anlaşılan sözlük terimlerinin toplamıdır.
Tekrar sıklığı (Occurrence): Bir metinde bir kelime yahut bir formun tekrar sıklığıdır. Belirli bir uzunluktaki bir metinde kaç kelime olduğunu tespit etmeğe kalktığımızda karşımıza bir mesele çıkar: Eğer metindeki bütün kelimeleri sayarsak, “metin genişliği”ni buluruz, eğer sadece farklı kelimeleri sayarsak metnin “lügat genişliği”ni buluruz. Bir metindeki kelimeler, tekrar ediş sayılarına göre sınıflandırılabilir, böylece frekans sınıfları bulunabilir.
Tekrarlı hareket (İteratif): Tekrarlayan hareketleri ifade eden kelimelere verilen ad. Bu görünüme (aspect), “répétitif” adı da verilir. Sadece bir defa olan harekete de bunun mukabili olarak “semelfactif” denir, tek bir defa olan demektir.
Tevcih-i kelâm (Apostrophe – Apostrophe – Apostrophe, Auslassungszeichen): Üslup biliminde yazarın anlatımı keserek doğrudan bir şahsa (yahut şahıslandırılmış bir nesneye) hitabetmesi hadisesidir. Meselâ: “Ey ölüm, ey yaşlı kaptan, zamanıdır, demir alalım!” (Baudelaire). Bir karşılıklı konuşmada konuşanların birbirine doğrudan seslenmeleri, bir gramer fonksiyonu olarak apostrof (=ünlem) adını alır: Ayşe, buraya gel! Siz, çıkınız! Bununla birlikte apostrof, burada gerçek bir gramer rolü oynamaz, o, bir yapı değişikliğine yol açmadan cümleden çıkarılabilir: “Buraya gel!” “Çıkınız!”. Bu cümlelerde çekimli fiiller “Ayşe” ve “Siz”i açıkça ifade etmektedir. Böyle cülelerde bir kelimenin apostrof (=ünlem) olduğu, ünlem işaretiyle belirtilir, bazen bu görevi virgül üzerine alır. Morfolojide ibare arasında kelimelerin sonlarından düşen ünlülerin yerine konulan (‘) işareti de apostrof adını alır: Karac’oğlan***
Vurgu (Accent Accent – Akzent, Ton): Günlük dilde bir dilin telaffuz özelliklerine bu ad verilir, ayrıca daha düzgün sayılan bir telaffuz tarzına nazaran bölgesel telaffuz aksan olarak adlandırılır.
Yankılanım fonetiği (Phonétique acoustique): Dil olgusunun (langage) seslerinin seda niteliklerini inceler.
Yapım biçim bilimi (Morphologie dérivationnelle): : Yapım ekleriyle yeni kelimelerin yapılışını inceleyen biçim bilimi dalıdır.
Yer değiştirme (Commutation): “En küçük çift”i elde etmek için bir sesin yerine anlamı değiştiren diğer bir sesin konulması olgusudur. [Ad] kelimesinde /d/, /t/ ile yer değiştirdiğinde anlamı farklı bir kelime olan [at] kelimesi ortaya çıkar. En küçük çifte uygulanan bu işlem, yer değiştirme (commutation) adını alır.
Yinelem, ön yinelem tekrîr (Anaphore – Anaphore – Anapher) 1) : Yinelem terimi, üslûp biliminde yahut sentaksta farklı anlamlarda kullanılır. Üslûp biliminde, şiirde mısra başlarında, nesirde biribirini takip eden cümlelerin başlarında bir kelimenin yahut bir kelime grubun tekrarını ifade eder. Sentaksta, bir tekrîr elemanı, dil bilimi-dışı bir gerçeğe değil, bir dilbilimi bağlamına işaret eder, “déictique” kavramının mukabili olarak kullanılır. Meselâ “Kitap masanın üzerindeydi, bu kitap açıktı.” cümlelerinde “bu” işaret sıfatı anaforik olarak kullanılmıştır. “Zaman-ı olur-sa, Ali gelecek cümlesinde belirtilen ekler anaforik anlam taşır, üçüncü şahıs olarak özneyi tekrarlar.
Zamirleştirme (Pronominalisation): Cümlede bulunan bir kelimenin yerine bir zamir getirilmesi hadisesidir: “Ahmet’i gördüm / Onu gördüm”.
Kaynak: Adnan Menderes Üniversitesi
belgesi-2843
İnsan atalarıyla niye övünür? İnsanlık evrimine katkıları nedeniyle olmalı, değil mi? Gariptir ama bizim Türk-İslamcılarımız…
İyi şeyleri engelleyen sözler esasında saymakla bitmez. Bu sözlerden bazıları bir virüs gibi bulaşıcıdır. Kırıcı…
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN ÖNEMLİ SANATÇILARI TEVFİK FİKRET (1867-1915): Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli…
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDİDE) (1896-1901) Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında…
FECRİ ATİ EDEBİYATI Servet-i fünun edebiyatının devamı niteliğinde olan fecr-i ati topluluğu,1909 yılında ortaya…
ÖZELLİKLER: Boyut: 28x8x6 cm Ağırlık: 850gr Ekran: Yok Devre sayısı: 30 Konuşma süresi: 35 dakika…