Diyalektik kısaca hareketin mantığı veya hareket içindeki eylemciler için sağduyu mantığıdır. Hepimiz biliriz ki nesneler hareketsiz kalmazlar, değişirler. Ama diyalektikle çelişkili olan ve kapitalist toplumun bağrına gömülü “formel mantık” adlı bir başka mantık daha vardır. Belki de bu yöntemin içeriğini tarif etmekle başlamak gerekli.
Formel mantık “özdeşlik yasası”na (“A” eşittir “A”), yani şeylerin kendilerine eşit olduğuna ve birbiriyle belirli ilişkiler içinde olduğu düşüncesine dayanır. Özdeşlik yasasından temel olarak türemiş diğer yasalar da vardır; örneğin “A” “A”ya eşitse, “B”ye veya “C”ye eşit olamaz.
Görünüşte bu düşünce yöntemi sağduyuya uygun gelebilir. Aslına bakılırsa bilimin gelişmesinde ve bugünkü toplumu yaratmış olan sanayi devriminde çok önemli bir alet, çok önemli bir araç olmuştur. Örneğin matematiğin gelişimi ve temel aritmetik formel mantığa dayanmaktadır. Formel mantığı kullanmadan bir çocuğa çarpım tablosu veya toplamayı öğretemezdiniz. Bir bir daha iki eder, üç etmez. Aynı şekilde, formel mantığın yöntemi mekaniğin, kimyanın, biyolojinin vs. gelişimine temel oluşturmuştur.
Örneğin 18. yüzyılda İskandinav biyolog Linnaeus, bilinen tüm bitki ve hayvanlar için bir sınıflandırma sistemi geliştirdi. Linnaeus tüm canlıları sınıflara, takımlara, familyalara ayırdı, buna göre insan, primatlar takımında, hominidler familyasında, homo cinsinde yer almakta, ve homo sapiens türünü temsil etmektedir.
Sınıflandırma sistemi biyolojide çok önemli bir ileri adımı simgelemiştir. İlk defa bitki ve hayvanların gerçek anlamda sistematik incelemesini ve hayvan ve bitki türlerini karşılaştırmayı mümkün kıldı. Ama formel mantığa dayanmaktaydı. Homo sapiens’in Homo sapiens’e eş olduğuna; muska domestica’nın (adi ev sineği) muska domestica’ya eş olduğuna; solucanın solucana eş olduğu düşüncesine dayanmaktaydı. Başka bir deyişle sabit ve katı bir sistemdi bu. Bu sisteme göre bir türün başka bir şeye eşit olması mümkün değildi; aksi takdirde bu sınıflandırma sistemi tamamen çökerdi.
Aynı durum Dalton’un atom teorisinin büyük bir atılım yarattığı kimya için de geçerlidir. Dalton’un teorisi maddenin atomlardan oluştuğu ve her bir tip atomun sadece kendisine benzediği –yani şekil ve ağırlık yönünden sadece o elemente özgü olup diğer hiçbirinde bulunmadığı– fikrine dayanıyordu.
Dalton’dan sonra yine katı formel mantığa dayalı az çok katı bir element sınıflaması yapılarak bir hidrojen atomunun hidrojen atomu, karbon atomunun karbon atomu vs. olduğu ileri sürüldü. Ve eğer herhangi bir atom başka bir şey olabilseydi, modern kimyanın temeli olan bu sınıflandırma sistemi tamamen çökerdi.
Artık formel mantığın yönteminin birtakım sınırları olduğunu görmek önemlidir. Formel mantık gündelik hayatta yararlı bir yöntemdir ve nesneleri tanımlamada faydalı kestirimler yapmamızı sağlar. Örneğin, Linnaeus sistemi hâlâ biyologlar için faydalıdır, ama özellikle Charles Darwin’in çalışmalarının ardından bu sistemin zayıf yönlerini görebiliyoruz.
Darwin, örneğin Linnaeus sisteminde ayrı türler olarak ayrı isimler verilen bazı bitkilerin gerçekte birbirine çok benzediğine dikkat çekti. Aynı şekilde, aynı isim altında bulunan ve aynı bitkinin varyasyonları olduğu ileri sürülen diğer bazı bitkiler de birbirinden çok farklıydı.
Yani Charles Darwin’in zamanında bile Linnaeus sistemine bakıp “bir yerlerde bir sakatlık var” demek mümkündü. Ve tabii ki, Darwin’in kendi eseri ilk defa bir türden başka bir türe geçmenin mümkün olduğunu söyleyen evrim teorisi için sistematik bir temel oluşturdu.
Ve bu Linnaeus sisteminde büyük bir boşluk doğurdu. Darwin’den önce gezegenimizin üzerindeki tür sayısının tamı tamına Tanrının ilk altı günde yarattığı tür sayısına –tabii Nuh Tufanında telef olanlar hariç– eşit olduğuna ve bu türlerin bin yıllar boyu değişmeden kaldığına inanılıyordu. Ama Darwin değişen türler fikrini üretti ve böylece sınıflandırma yöntemi kaçınılmaz olarak değiştirilmek zorunda kalındı.
Biyoloji alanında gerçekleşenler kimya alanı için de aynen geçerlidir. 19. yüzyılın son döneminde kimyagerler bir atomik elementin diğerine dönüşebileceğini fark ettiler. Başka bir deyişle, atomlar tamamen farklı ve kendine özgü varlıklar değildi. Bugün pek çok atomun, pek çok kimyasal elementin kararsız olduğunu biliyoruz. Örneğin, Uranyum ve diğer radyoaktif atomlar zaman içinde bölünerek tamamen farklı kimyasal özelliklere ve atom ağırlıklarına sahip tamamen farklı atomlar ortaya çıkarırlar.
Öyleyse bizzat bilimin gelişimiyle formel mantığın yıkılmaya başladığını görebiliriz. Ama bu olgusal buluşlardan sonuç çıkaran ve gerek doğada gerek de toplumda mutlak veya sabit kategoriler olmadığını ortaya koyan diyalektik yöntemdir.
Formel mantıkçı “A” “A”ya eşittir derken, diyalektikçi “A”nın “A”ya her zaman eşit olmadığını söyler veya Troçki’nin yazılarında kullandığı bir örneği alırsak, bir kilo şeker, başka bir kilo şekere eşit değildir. Eğer bakkaldan şeker alacaksak eşitlik varsayımı işe yarar, ama dikkatle bakarsak, bunun gerçekte yanlış olduğunu görürüz.
Öyleyse şeylerin, hayatın ve toplumun sürekli hareket ve değişim halinde olduğunu dikkate alan bir kavrayış biçimine ve mantığa ihtiyacımız var. Ve bu mantık şekli şüphesiz diyalektiktir.
Ama öte yandan diyalektiğin evrene düzenli ve tedrici bir değişim süreci atfettiğini düşünmek hatalı olur. Diyalektiğin yasaları –burada bir uyarı gerekli: bu kavramlar gerçekte olduklarından daha korkutucu geliyor kulağa– değişim süreçlerinin gerçekte nasıl işlediğini tarif eder.
belgesi-2082
Çeşitli kişilik testleri belli gruptan insanlar arasındaki benzerlikleri vurgular. Yine de, diğerleriyle olan tüm benzerliklerine…
Boşaltım sistemi vücutta homeostazın sağlanmasında çok önemli bir yere sahiptir.Böbrekler, üreterler ve mesaneden oluşan boşaltım…
Büyük Atatürk'ün ölümünü takip eden günlerde, o zamanlar yalnız Avrupa'nın değil, dünyanın en güçlü günlük…
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu.…