20 YY. OSMANLI DEVLETİ
20 yy başında Osmanlı devletinde kötü gidişi durdurmak için, birlik ve bütünlüğü sağlamak için iki türlü kurtuluş çaresine baş vurmuştur:
a) Islahat hareketleri
b) Fikir akımları
I. ISLAHAT HAREKETLERİ:
Osmanlı Devletinde 16. yüzyılın sonlarında başlayan bozulma zamanla iç bütünlüğü tehdit etmeye başladı, iç ayaklanmalar artmış savaşlarda istenilen sonuçlara ulaşılamamıştı. Bütün bu olumsuz gelişmeler Osmanlı Devleti’nde 17. y.y’ın ilk yarısından itibaren Osmanlı devletinin ıslahata muhtaç olduğu gerçeğini ortaya koymuştu.
Osmanlı Devletinde ıslahatları ve ıslahatların öncülüğünü padişahlar ve bazı devlet adamları yapmıştı. Ulema Avrupa’daki gelişmeleri takip edememiş bundan dolayı da bir ıslahat bilinci uyanmamıştı. Islahatlar halka indirgenememiş yapılan masraflar da boşa gitmiştir.
17. yüzyılda yapılan ıslahatlar (Genç Osman dışında) genelde başarılı olmuş, fakat Avrupa’nın bu dönemde hiç etkisi olmamıştı, ilk ıslahatların en önemli özelliği disipline bir karakterde olmasıdır.
18. Yüzyılda, Avrupa’nın üstünlüğü ilk kez askeri alanda hissedildiği için, bu yüzyılda batıdan ilham alınarak yapılan ıslahatların ağırlık noktasını askeri alandaki ıslahatlar’ oluşturmuştur.
Ø Aynı dönemde Avrupa’dan getirilen askeri uzmanlardan da yararlanılmıştır.
Ø Buna rağmen askeri alanda girişilen ilk yenileşme çabaları da başarılı olamamıştır.
Ø Islahat tarihimizin bilerek ve bilinçli olarak yapılmış ilk önemli hareketi Nizam-ı Cedit yeniliğidir. III. Selim, Avrupa standartlarında bir ordu yetiştirmek ve çağdaş bir düzen kurmayı amaçlamıştı.
Ø Siyaset ve diplomasi alanında önemli yenilikler yapılmış, Avrupa devletlerinde sürekli elçilikler kurulmuştur.
Ø Nizam-ı Cedit devri ıslahatlarına karşı başlayan Kabakçı İsyanı başarıya ulaşmış ve ıslahatlar kaldırmıştır.
Ø II. Mahmut yeniden çok yönlü olarak ıslahatlara başlamıştır. Türkiye’nin modernleşme sürecinde önemli adımlar atıldı.
Ø II. Mahmut devri ıslahatlarını, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, l. ve II Meşrutiyetler takip etmiştir.
Ø Bu ıslahatlarla önemli reformlar yapıldıysa da başarı sağlanamamış, Osmanlı Devletinin birlik ve bütünlüğü gerçekleşememiştir.
Ø Bazı fikir, devlet ve sanat adamları imparatorluğun içinde bulunduğu duruma çözüm getirmek için çeşitli fikirler ortaya atmışlardır.
II. FİKİR AKIMLARI
19. yüzyılda daha düzenli ve programlı bir şekilde yapılmaya çalışılan ıslahatlar, imparatorluğun bünyesindeki rahatsızlıklar (azınlık isyanları) ve dış baskılar nedeniyle başarıya ulaşamamıştı.
Ø Her yapılan ıslahat hareketi, Avrupa’nın üzerimizdeki baskısının artmasına neden oldu. Böylece içişlerimize karışılmış, azınlık isyanları artmıştı. Toplum hayatı düzene girmemiş, batılıların “hasta adamı” dedikleri Osmanlı Devleti iyileşmemişti.
Ø Islahat hareketiyle belirginleşen eski-yeni mücadelesi gittikçe şiddetlenmiştir.
Ø Bu olumsuzluklar, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren devleti batmaktan kurtarmak amacını güden bir takım fikir akımlarının ortaya çıkmasına neden oldu.
Ø Devletin birlik ve bütünlüğünün sağlamaya çalışan bu fikirler zamanla birer devlet doktrini olarak ortaya çıkmışlardır.
Ø Osmanlıcılık, İslamcılık, Batılıcılık ve Türkçülük olarak ortaya çıkan fikir akımları I. ve II. Meşrutiyette devlet hayatına hakim olmuşlar ve etkilerini göstermişlerdir.
Ø Osmanlıcılık, siyasi ve hukuki düşünce tarzına,
Ø Türkçülük, millet duygusuna,
Ø İslamcılık, dini duygu ve hissine,
Ø Batılıcılık ise, yenileşme ve değişime bağlı idi.
Şimdi bu fikir akımlarını sırayla görelim:
a. Osmanlıcılık:
Tanzimat döneminin sonlarına doğru bazı Osmanlı aydınları Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Daha sonra siyasi faaliyette bulunmaya başladılar. Onlara göre milliyet isyanlarını durdurup ülkenin bütünlüğünü korumak için devletin sınırları içinde yaşayan bütün milletleri Osmanlıcılık düşüncesi etrafında toplamak gerekiyordu.
Bunun için dil, ırk ve din farkı gözetmeden herkesin aynı hak ve yetkilere sahip olması şarttı. Bu yapılırsa Osmanlı birliği gerçekleşir ve devlet yıkılmaktan kurtulabilirdi. Bu düşünceler ancak meşrutiyet yönetiminde uygulanabilirdi.
‘Osmanlıcılık, milliyetçilik akımının Osmanlı Devleti üzerindeki yıkıcı etkilerine karşı ortaya atılmış bir fikir akımıdır.
II. Mahmut’un “Ben tebamdaki din farkını ancak camilerine, havralarına ve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim!” sözleri bu fikrin pratikteki en önemli göstergesidir. Osmanlı toplumunu kaynaştırmayı hedefleyen Osmanlıcılık akımı, fertlerin sosyal siyasi ve hukuki eşitliklerini sağlamak için faaliyet göstermiştir.
Bu amaçla iki önemli çalışma yapıldı:
a) Mebusan Meclisinin Açılması
b) Kanun-i Esasinin İlanı
Böylece meşrutiyet fikri ve programı yürürlüğe girmiş oldu. Osmanlıcılık fikrine taraftar olanlar, bütün Osmanlıların siyasi birliğini gerekli görüyorlar ve ortak yurt gereğini savunuyorlardı.
İlk Anayasanın yürürlüğe girmesiyle Osmanlı toplumunda hukuki bir eşitlik, ilk meclisin açılmasıyla da siyasi bir eşitlik sağlanmıştır.
Osmanlıcılık fikrini zayıflatan ilk büyük etki 1877 -1878 Osmanlı-Rus savaşı ve bu savaşın sonuçları oldu. Bu savaş sırasında Balkanlarda Osmanlı egemenliğinde yaşayan Hıristiyanların Müslümanlara kötü davranmaları, Rusların Rum ve Ermenileri kışkırtmaları, Müslüman halkta Hıristiyanlara karşı sert bir tepki doğurmuştu.
II. Abdülhamit’in meşrutiyet yönetimine son vermesinde bu gelişmelerin büyük etkisi olmuştur.
I. Balkan savaşı Osmanlıcılık akımına kesin darbe vuran en önemli olay olmuştur.
Milliyet duygusunun ve milliyetçilik akımının çok etkili olduğu bu dönemlerde Osmanlıcılık akımının başarılı olması beklenemezdi.
b. Adem-i Merkeziyetçilik:
Prens Sabahattin’e ait olan bu görüş Osmanlıcılık akımından çok farklı değildir.
Prensin görüşleri yerinden yönetim ve bireysel girişim ilkelerine dayanıyordu. Buna göre merkezi hükümetin yetkileri azaltılacak, buna karşılık imparatorluktaki çeşitli unsurların yönetime katılma yetkileri artırılacaktı.
Liberal bir ekonomi modeli de uygulanacaktır.
c. İslamcılık:
İslamcılık, Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü korumak amacıyla XIX. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra, önem kazanan bir düşünce akımıdır.
İslamcılık düşüncesini savunanlara göre; toplumun temel direği dindir. Din ile millet birdir. Hangi milletten olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların halifenin etrafında birleşmesi gerekir, İslamcılar, Osmanlı Devleti’nin şeriat esaslarından ayrıldığı için geri kaldığını ileri sürdüler.
İslamcıların bir bölümü şeriattan zerre kadar ayrılma yanlısı değildi. Diğer bir grup ise, batı uygarlığının maddi yanını oluşturan endüstrinin, bilim ve teknolojinin alınmasında bir sakınca görmüyordu, İslamcılık XIX. yüzyılın sonlarına doğru devletin resmi politikası olacak kadar önem kazandı.
II. Abdülhamit İslamcılık siyasetini geliştirip teşkilatlandırmış gerek içte gerekse dışta bir devlet politikası haline getirmişti. Padişahın bu politikasında Berlin Kongresi’nde Osmanlı devletinin Avrupa’daki topraklarının kaybedilmesi karşısında Asya’daki varlığımızı devam ettirmek ve buradaki topraklarımızı kaybetmemek düşüncesi önemli bir etken olmuştur.
II. Abdülhamit, İslamcılık politikasıyla bir taraftan İmparatorluğun bütünlüğünü korumaya çalışırken bir taraftan da İngiltere ve Rusya’nın hâkimiyetleri altında yaşayan Müslümanları, kendilerine karşı kullanmayı düşündü.
II. Abdülhamit bu amaçla :
1. Afrika içlerine ve Çin’e elçiler gönderdi.
2. Hicaz demiryolunun inşasına başlandı.
3. Almanya ile yakın bir ilişki içine girdi.
4. Osmanlı ordusunu eğitmek için Alman subayları getirildi.
5. Almanya’dan silah ve mühimmat alındı.
Bu düşünce de devleti kurtarmaya yeterli olamadı. Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı padişahının halife olarak yayınladığı cihad fetvasına rağmen bazı Araplar Türk askerine ateş açmaktan geri durmadı. Bu olay Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü korumada, İslamcılık düşüncesinin başarılı olamadığını açık bir şekilde ortaya koymuştur.
II. Abdülhamit döneminde yapılan faaliyetlerin faydaları Milli Mücadele döneminde Hindistan ve Buhara Müslümanlardan gelen yardımlar şeklinde kendini göstermiştir.
d. Türkçülük (Türk Birliği):
Türkçülük, dil, tarih ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarla, yani bir kültür hareketi olarak bağladı. Türkçülük akımı Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının geçerli olduğu dönemlerde pek yayınlaşmadı. Ancak bu akımların Osmanlı Devleti’ni kurtarmaya yetmediği görüldükten sonra, özellikle İkinci Meşrûtiyet döneminde Türkçülük akımı güç kazandı. Bu akımın hız kazanmasında, Rusya’nın Türk ülkelerindeki işgalinden kaçan Türkler oldukça etkili oldular.
Ziya Gökalp, Türkçülük akımını II. Meşrutiyette ilk defa sosyolojik bir metotla inceleyerek etnik, dağınık, çekingen fikirlerin toplanmasını ve bir sistem haline getirilmesini mümkün kılmıştır.
Türkçülük düşüncesinin öncüleri bir milleti; dil, din, soy ve ülkü birliğinin oluşturduğunu savunuyorlardı. Onlara göre devlet ancak; dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak ayakta durabilirdi.
Bunun için Osmanlı yönetimi altında yaşayan Türklere milli bilinç kazandırılmalıydı.
Balkan Savaşının meydana getirdiği olumsuz sonuçlar ve Osmanlıcılık akımının birleştirme yönündeki çabalarının başarısız olması, Türkçülük akımının önem kazanmasına neden oldu.
Balkan Savaşı’nın acı ve felaketli sonuçları Türk toplumunun uyanmasına neden olmuştur.
Türkçülük akımı II. Meşrutiyetin ilanından sonra bütün Türklerin kurtuluş çarelerini de araştıran
Pan Türkizm cereyanına doğru yönelmiştir. Türk birliğini sağlamaya yönelik olarak Turancılık doğmuştur.
Turancılık, Türkçülük hareketinin siyasi yönüdür. Amacı, bütün Türkleri bir ülkede bir devlet içinde tek bir bayrak altında birleştirmektir. Bunu, bu düşüncenin en önemli kişisi olan Ziya Gökalp, “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan” diyerek özetlemiştir.
Bu hareket, ikinci Meşrûtiyet döneminde aydınlar ve devlet adamları arasında çok sayıda taraftar buldu.
iktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakkî Fırkası ileri gelenleri tarafından desteklendi. İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa, devletin çöküşten kurtulabilmesinin, Turancılığın başarılı olmasıyla mümkün olacağını düşünenlerdendi.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi Turancılık hareketini zayıflattı. Turancılar, Türkleri birleştirme ülküsünün Türkiye Türklüğü ile sınırlanması gerektiğini savunmaya başladılar. Enver Paşa buna karşı çıktı. Hayalini gerçekleştirmek için Türkistan’a gitti. Orada bir ordu kurarak, Ruslara kaşı mücâdeleye girişti, fakat bu savaşlardan birinde şehit oldu (1922).
Son Osmanlı Meclis-i Mebûsan’ın ve Kuvây-ı Milliyecilerin “Mîsak-ı Milli” ilkesini benimsemesi, TBMM’nin millî egemenlik anlayışını kabul etmesi gibi nedenler, 1920’den sonra Turancılık hareketini büyük ölçüde zayıflattı. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra Turancılık düşüncesi tamamen reddedildi. Bütün dünya Türklerini tek bir bayrak altında birleştirmeyi amaç edinen Turancılığın tersine, “vatan kavramı”, bugün üstünde yaşanılan siyasi sınırlarla çevrilmiş topraklar olarak kabul edildi.
e. Batıcılık :
Kaynağını Tanzimat ve hatta ondan önceki ıslahat hareketlerinden alır. Batının sosyal, siyasi, ekonomik ve felsefi görüşlerinin ifade ettiği bir devlet anlayışını benimser.
Bu görüşe sahip kişiler, devletin ancak batılılaşarak kurtulabileceğini savunmaktadırlar. Yalnız siyasi alanda değil, sosyal, hukuki ve ekonomik alanda da değişikliklerin olmasını istemişlerdir. Bundan dolayı meşrutiyetleri yeterli görmemişlerdir.
ilk olarak askeri alanda başlayan batılılaşma hareketi, daha sonraları devlet ve toplum hayatında da etkili oldu.
l. Meşrutiyete kadar süregelen batılılaşma hareketlerinin önderleri ya padişahlar ya da onların destekledikleri sadrazamlardır, l. Meşrutiyetten sonra batılılaşmanın önderleri yönetim kadrosunun dışında bulunan Jön Türklerdir.
Batıcılık ikinci Meşrûtiyet döneminde bir düşünce akımı hâlini aldı. Bu düşünceyi savunanlar çıkardıkları dergilerde görüşlerini yaymaya çalıştılar. Batının üstünlüğünün bilime dayalı olduğunu ve ona karşı gelmenin doğru olmadığını açıkladılar. Onlar, tek kadınla evliliği, kadın haklarını, batılı bir medenî kanunun kabulünü, şeriat mahkemeleri yerine laîk mahkemelerin kurulmasını, Lâtin harflerinin kabulünü, tekke ve zaviyeler ile bütün medreselerin kapatılmasını, fesin kaldırılıp başka bir başlığın benimsenmesini, millî bir ekonominin kurulmasını savunuyorlardı.
Batıcılar arasında görüş ayrılıkları vardı. Batıcıların bir bölümü Avrupa’dan her şeyi almaya gerek yoktur, batılıların teknolojisi alınmalı fakat kültürü alınmamalı görüşündeydi. Diğer bir bölümü ise tek bir medeniyet vardır o da batı medeniyetidir, gülü ve dikeni ile alınmalıdır diyordu.
20. YÜZYIL BAŞINDA OSMANLI DEVLETİ’NİN YIKILMA SÜRECİNE GİRMESİ:
İttihat ve Terakki Partisi:
Önce cemiyet daha sonra siyasi bir parti olarak kurulan ve gelişen ittihat ve Terakki Partisi, Türk tarihinde önemli rol oynayan ilk büyük siyasi partidir, ittihat ve Terakki Cemiyeti, 1889 tarihinde İstanbul’da Sarayburnu’nda Gülhane bahçesinde kurulan İttihat-ı Osmanî Cemiyeti ile 1906’da Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin 1907’de birleşmesi ile oluşmuştur.
İttihat-ı Osmanî Cemiyeti, kısa zamanda yurt içinde ve yurt dışında teşkilatını genişletmiş, Jön Türklerin Paris grubunu içine almıştır. Cemiyet ilk defa yurt içinde varlığını Ermeni olayları vesilesiyle duyurmuştur. Bundan sonra cemiyetin Cenevre (1897) ve Kahire (1897) şubeleri faaliyete geçtiği gibi Rumeli’de de hızlı bir şekilde örgütlenmiştir. Cemiyet bu dönemde kendisini batı dünyasına, Jön Türklerin (Genç Türkler) temsilcisi olarak tanıtmıştır. Cemiyete bağlı olarak İzmir’de Hizmet, Saadet ve Ahenk, İstanbul’da Şura-yı Ümmet, Cenevre’de Osmanlı İçtihat, Paris’te Meşveret Kahire’de Kanun-u Esasî, Basiretül Şark gazeteleri ile yayınlar yapmıştır.
Cemiyetin başlıca amacı, 1876 Kanun-i Esasi’sini (Anayasasını) tekrar yürürlüğü koymak ve Osmanlı Meclisi Meb’usanının açılmasını sağlamaktı.
Paris’te, 4 Şubat 1902’de toplanan Jön Türk Kongresinde, Meşrutiyet düzeninin uygulanma metotları konusunda varılan görüş ayrılığı, Cemiyeti ikiye bölmüştür. Prens Sabahattin, Teşebbüs’ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet derneği kurarak Cemiyet’ten ayrılmış, diğer taraftan da Ahmet Rıza Bey de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyetini kurarak faaliyetine devam etmiştir.
1906 yılında Selanik’te kurulan gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ise, İttihat ve Terakki Cemiyetinin hayatında bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Rusların Bulgarları koruyarak memleketin iç işlerine müdahalesini protesto etmiş, özellikle ordu mensupları arasında da taraftar bulmaya çalışmıştır.
14 Eylül 1907’de Merkezi Paris’te olan Osmanlı Terakki ve ittihat Cemiyeti ile merkezi Selanik’te olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti olarak bir yazılı anlaşma ile birleşmişlerdir.
Bu birleşmelerden sonra ittihat ve Terakki Cemiyeti, Rumeli’de büyük bir silahlı ayaklanma hareketine girmiştir. Enver Bey Tikveş civarında, Niyazi ve Eyüp Sabri Beyler Resne ve Ohri’de, Selâhattin ve Hasan Tosun Beyler Arnavutluk’ta hürriyet taburları kurmuşlardır. Cemiyetin Silahlı müfrezeleri halkı ayaklanmaya teşvik ve buna karşı da II. Abdülhamit’in bu bölgeye gönderdiği baskı unsuru adamlarını öldürmeye başlamışlardır. Derne’de dağa çıkan Kolağası (önyüzbaşı) Niyazi ve arkadaşlarını sindirmeye çalışan askerî birlikler, hürriyet isteyenlerle birleşmişlerdir. Cemiyet 23 Temmuz 1908’de Manastır, Selanik ve Rumeli şehirlerinde hürriyet ilân etmiş ve bunun sonucu olarak II. Abdülhamit de, Kanun-i Esasîyi (Anayasayı) yürürlüğe koymuştur. Böylece ikinci Meşrutiyet ilân edilmiştir.
17 Aralık 1908’de, Osmanlı Meclisi Mebusanı açılmış böylece Cemiyet mensupları siyasî iktidara sahip olmuşlardır.
Yeni kurulan rejim içerde ve dışarıda bir takım olaylarla karşı karşıya kalmıştır. Bulgaristan, 5 Ekim 1908’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Avusturya-Macaristan, 6 Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i ülkesine kattığını, Girit ise Yunanistan’a katıldığını ilân etmiştir.
Balkanlar’daki bu kayıplar ülke içinde ilk kez rejime yönelik bir tepkinin doğmasına neden oldu. Tarihte 31 Mart Olayı diye anılan bu isyan İstanbul’da bir terör ortamı meydana getirdi. 31 Mart olayını önlemek ve Meşrutiyet rejimini tehlikeden kurtarmak için Rumeli’de Hareket Ordusu adıyla bir ordu kuruldu. 21 Nisan 1909’da İstanbul’a gelen ordu, 31 Mart olayını bastırarak, duruma hakim oldu.
Bu olaydan sonra II. Abdülhamit tahttan indirilerek yerine Sultan V. Mehmet Reşat getirilmiştir.
Bundan sonra 1909’da Anayasada değişiklikler yapılarak parlamenter bir rejime yönel inmiştir. Bu değişikliklerle yürütme organının başı olan hükümdarın yetkileri sınırlandırılmış, kabinenin meclise karşı sorumlu olması ilke olarak kabul edilmiş, yasama organını bağımsızlığı kabul edilerek yetkileri genişletilmiştir.
Bu değişikliklere rağmen durum düzelmemiş, içerde ve dışarıda büyük gaileler çıkmış, artan malî zorlukların yanı sıra, Arnavutluk’ta ve Arap ülkelerinde ayaklanmalar çıkmıştır.
İmparatorluğun bu güç durumunda bu defa, 1911’deTrablusgarp Savaşı, 1912 yılında I. Balkan Savaşı ve 1913’te de II. Balkan Savaşı patlak vermiştir.
TRABLUSGARP SAVAŞI (1911-1912)
Trablusgarb ve Bingazi (Bugünkü Libya), Kanuni döneminde 1551 yılında Turgut Reis tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştı. XIX.yüzyılda önce Cezayir (1830) ardından da Tunus (1881) ve Mısır (1882) işgal edildiği için Kuzey Afrika’da Osmanlı Devletinin kontrolünde sadece Trablusgarp kalmıştı. Mısır’ın İngilizler tarafından işgali ile Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp bölgesi ile karadan irtibatı kesilmişti. Denizlerde de önemsenecek bir donanmamız olmadığından bölgenin kaybı an meselesiydi. II.Abdülhamit bölgenin her an işgal edilme ihtimaline karşılık Trablusgarp’a bol miktarda asker ve cephane yığmıştır. Bununla da yetinmeyen Abdülhamit herhangi bir saldırıda bölgeye yardım göndermenin imkansızlığını aşmak için bölgedeki kabile reislerini İstanbul’a çağırarak onlarla görüşmüş ve onlardan bölge savunması için destek almıştır. Ayrıca bölgeye başarılı bir vali ile başarılı bir komutan tayin edilmiştir. II.Abdülhamit’in yönetimden uzaklaştırılmasından sonra yeni yönetim Trablusgarp’taki silah ve cephaneyi geri çekerken buradaki askerlerin önemli bir bölümünü de Yemen’e kaydırmıştır. Ayrıca bölge valisi ve komutanı görevden alınmıştır. İttihat ve Terakki hükümeti bu icraatları ile adeta bölgenin işgalini kendisi hazırlamıştır.
19.yüzyılın ikinci yarısında birliğini kuran İtalya kısa sürede sanayileştikten sonra sömürge arayışına girmiştir. Bu arayış döneminde Tunus’u ele geçirme hesapları yapan İtalya bölgenin Fransızlar tarafından işgali üzerine Habeşistan’a yönelmiş, ancak yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu gelişmelerden sonra İtalya bütün dikkatlerini hemen karşısında bulunan Trablusgarp üzerine yoğunlaştırmıştır. Trablusgarp’ın işgali konusunda diğer Avrupa devletleri ile anlaşan İtalya Osmanlı Devletine bir nota göndererek bazı imtiyazlar istemiş, nota süresi henüz dolmadan da Libya’ya asker çıkarmıştır.
Savaşın Sebepleri:
a) İtalya’nın gelişen sanayisi için hammadde ve Pazar arayışı
b) Trablusgarb’ın coğrafi açıdan İtalya’ya yakın olması
c) Osmanlı devletinin İtalya’yı savunamayacak kadar güçsüz olması
d) İngiltere , Fransa ve Rusya’nın çıkarlarına uygun olması
e) İtalya’nın Osmanlının bölgeyi geri bıraktığı ve İtalyanlara kötü davrandığı iddiası
İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması üzerine zor durumda kalan Osmanlı Hükümeti bölgeye yardım yapma imkanına da sahip değildi. Zira karadan bölge ile irtibat yoktu. Denizlerde ise üç-beş gemiden oluşan donanma ile yardım gönderilmesi mümkün değildi. Buna rağmen Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere bazı subaylar devlet tarafından bölgeye gizlice gönderildi. II.Abdülhamit devrinde teşkilatlandırılmış ve silahlandırılmış olan yerli halk Türk subaylarının da yardımları ile İtalyanların iç kesimlere kadar sokulmasını engellediler. Yerli halkın direnişini kıramayan İtalya, Osmanlı Devletini barışa zorlamak amacı ile bazı Ege adalarını (12 Ada ve Rodos) işgal etti. Bu arada Balkan Devletleri’nin de aralarında ittifak kurarak Osmanlı Devletine savaş ilan etmeleri üzerine durumu daha da zorlaşan Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. Ve bunun sonucunda Uşi Antlaşması imzalandı.
UŞİ (Ouchy) ANTLAŞMASI (18 Ekim 1912)
Maddeleri:
1- Trablusgarp ve Bingazi Osmanlı Devleti tarafından İtalya’nın kontrolüne bırakılacak.
2- İtalya’nın işgal ettiği Rodos ve Oniki Ada Osmanlı Devletine geri verilecek. Ancak Balkan savaşı sırasında adaları Yunanistan işgal edebileceğinden savaş sonuna kadar Rodos ve Oniki Ada İtalyan işgalinde kalacak.
3- Trablusgarb ve Bingazi dini bakımdan halifeye bağlı olacak.Bu amaçla bölgeye bir temsilci gönderilecek.
4- Kapitülasyonların kaldırılması konusunda İtalya Osmanlı Devletine siyasi destek verecek.
5- Trablusgarb ve Bingazi’nin Düyun-u Umumiye’ye ödediği taksitleri bundan sonra İtalya ödeyecek.
Trablusgarp’ın İşgalinin Sonuçları:
1- Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son toprak parçasını da kaybetmiştir.
2- Osmanlı Devleti’nin güçsüzlüğünü gören Balkan devletleri Osmanlıya saldırma konusunda cesaretlenmişlerdir.
3- Halifeliğin siyasi gücü kullanılarak bölge ile bağlar devam ettirilmeye çalışılmıştır.
4- Trablusgarp ve Ege adalarının bir bölümünü kontrol eden İtalya Doğu Akdeniz’de önemli bir güç haline gelmiştir.
5- Geçici olarak İtalyanlara bırakılan Rodos ve Oniki Ada tekrar geri alınamamıştır. Üst üste gelen savaşlardan dolayı Osmanlı Devleti Adalarla ilgilenemediği gibi onun varisi olan Türkiye Cumhuriyeti de karşı karşıya bulunduğu ciddi problemlerden dolayı adaları İtalya’dan devralmayı başaramamıştır. II. Dünya savaşına kadar İtalyanlarda kalan adalar bu savaş sırasında Almanlar tarafından Türkiye’ye verilmek istenmiş, ancak Cumhurbaşkanı ismet İnönü “Biz savaşa katılmıyoruz sonuçlarından da hiç bir şekilde istifade edemeyiz” diyerek adaları reddetmiştir. Türkiye’nin kabul etmemesi üzerine Rodos ve Oniki Ada Yunanistan’a bırakılmıştır.
I. BALKAN SAVAŞI (1912-1913)
Büyük bir bölümü Fatih devrinde fethedilmiş olan Balkanlar’da ilk olarak Yunanistan (1829) Osmanlı Devletinden kopmuştu. 93 Harbi sonunda ise Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a tam bağımsızlık Bulgaristan’a ise muhtariyet verilmesi ile Osmanlı Devletinin Balkanlar’daki hakimiyeti büyük ölçüde sona ermişti. 93 Harbinden sonra II.Abdülhamit Balkanlarda kalan toprakları korumayı amaçlayan bir politika izlemiştir. II.Abdülhamit politikasını Avrupa’nın büyük devletleri arasındaki rekabet ile Balkan ulusları arasındaki düşmanlık üzerine kurdu. Onun döneminde Balkan ulusları arasındaki anlaşmazlıklar körüklenerek onların Osmanlı’ya karşı birleşmesi engellendi, ittihat ve Terakkinin baskısıyla ilan edilen II. Meşrutiyet Osmanlı Devletinin Balkanlar’daki kısmi hakimiyeti için yeni bir darbe oldu. Zira meşrutiyetin ilanı sırasında yaşanan kargaşadan faydalanan Bulgarlar bağımsızlıklarını ilan ederken, Avusturya da Bosna-Hersek’i ilhak etti.
II.Abdülhamit’i hâl ederek yönetimi devralan İttihat ve Terakki onun “bölücü” Balkan politikasına karşı “birleştirici” bir politika izleyerek Balkan ulusları arasındaki dini ve siyasi anlaşmazlıkları çözümledi. Böylece birbirlerine yaklaşan Balkan uluslarını Rusya Osmanlı’ya karşı hiç zorlanmadan birleştirdi ve 1912 yılında Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan Osmanlıya karşı bir ittifak kurdular. Ayrıca ittihat ve Terakki Hükümeti Rusya’nın saldırmama garantisine dayanarak Balkanlardaki Osmanlı ordusunun büyük bir bölümünü terhis etti. Böylece hükümet Trablusgarp’ta olduğu gibi Balkanların kaybını da bizzat hazırladı.
Balkan Savaşının Nedenleri:
1- Fransız İhtilalinin doğurduğu fikir akımlarının etkisi
2- Başta Rusya olmak üzere Avrupa Devletlerinin Balkan uluslarını kışkırtmaları
3- Haçlı dünyasının Osmanlı Devletini Balkanlardan atmak istemesi.
4- Balkan devletlerinin sınırlarını genişletmek istemeleri
5- Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp savaşındaki başarısızlığının ve hükümetin yanlış politikalarının Balkan uluslarını cesaretlendirmesi.
6- Osmanlı- alman yakınlaşmasını tehlikeli bulan İngiltere’nin Estonya’nın başkenti Reval’de (1908) Reval görüşmelerinde Rusya’yı Balkan politikası ve boğazlar konusunda desteklemesi ve Rusların Balkan uluslarını kışkırtması
Müttefik Balkan devletlerinden ilk olarak 8 Ekim 1912 Karadağ Osmanlı Devletine savaş ilan etti. ardından da Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan Osmanlı Devletine savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti hazırlıksız yakalandığı Balkan Savaşında hiç bir varlık gösteremedi ve bütün cephelerde yenildi. Ordunun hazırlıksız olması, cepheler arasındaki kopukluk ve ordu içindeki siyasi çekişme (ittihatçı-itilafçı) yenilginin başlıca nedenleri oldu. Osmanlı devletinin zor durumda kalmasından faydalanan Arnavutlarda bağımsızlıklarını ilan ettiler.(Arnavutlar Balkanlarda bağımsızlığını son kazanan millettir.) Bulgarların Çatalca’ya kadar ilerlemesi üzerine Osmanlı Devleti ateşkes istemek zorunda kaldı.
Yenilginin Sebepleri:
1. Trablusgarb savaşı sebebiyle bölgeye asker ve cephane yığılamaması
2. Osmanlı subayları arasındaki fikir ayrılıkları
3. Osmanlı ordusunun teknik yetersizliği
4. Savaşın geniş coğrafyada 4 ayrı devletle olması
5. Savaş öncesi orduda eski, savaş görmüş askerlerin terhis edilmesi
LONDRA ANTLAŞMASI (30 MAYIS 1913)
Osmanlı Devleti’nin isteği üzerine 17 Aralık 1912’de toplanan Londra Konferansı’nda Balkan devletleri ve onların avukatlığını yapan Avrupa devletlerinin (Avusturya, Almanya, İngiltere ve Rusya) istekleri kabul edilebilecek nitelik taşımadığı için Türk Hükümeti görüşmelerden çekildi. Bu arada İstanbul’da da hükümet değişikliği olmuş ve yeni hükümet savaşa devam kararı almıştı. Devam eden savaşta Osmanlı Devleti’nin son direniş noktaları olan Yanya, İşkodra ve Edirne’nin de düşmesi üzerine Osmanlı Devleti şartlar ağır da olsa antlaşmaya razı oldu. Osmanlı’nın isteği üzerine tekrar toplanan Londra Konferansı antlaşma ile neticelendi.
Maddeleri:
1- Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının doğusuna çekilecek.
2- Arnavutluk ve Ege Adalarının durumunu Avrupa’nın büyük devletleri belirleyecek.
3- Selanik, Güney Makedonya ve Girit Yunanistan’a verilecek.
4- Kavala, Dedeağaç ve Bütün Trakya Bulgaristan’a verilecek.
5- Orta ve Kuzey Makedonya Sırbistan’a verilecek.
I. Balkan Savaşının Sonuçları:
1- Ata yadigarı Rumeli topraklarındaki Osmanlı hakimiyeti sona ermiştir.
2- Balkanlardaki son azınlık olan Müslüman Arnavutlar da savaş sırasındaki kargaşadan faydalanarak Osmanlı Devletinden ayrılmış ve bağımsızlığını kazanmıştır.
3- Fatih devrinden beri devam eden Ege denizindeki Türk hakimiyeti sona ermiştir.
4- Bulgaristan Balkan devletleri arasında sivrilmiş ve sınırlarını Ege denizine dayandırmıştır.
5- Osmanlı Devleti’nin Balkan devletlerinden sadece Bulgaristan ile sınırı kalmıştır.
6- Osmanlı Devleti’nin en önemli merkezlerinden olan Edirne kaybedilmiştir.
7- Midye – Enez hattının batısında yüz binlerce Türk kaldığı için Balkan Türkleri sorunu doğmuştur.
8- Osmanlı’dan alınan toprakların paylaşımı sırasında Balkan devletleri arasında meydana gelen anlaşmazlık II.Balkan Savaşına neden olmuştur.
9- Ordunun siyasete karışmasının sakıncaları açıkça görülmüştür.
10-Balkan savaşları sonrasındaki Bab-ı Ali baskını ile İttihat ve terakki partisi ileri gelenleri hükümeti ele geçirdiler.
II. BALKAN SAVAŞI (1913)
l.Balkan savaşı sonunda, batılılarca 1699 Karlofça Antlaşmasıyla başlatılan Türkleri Balkanlardan atma girişimi hemen hemen tamamlanmış oluyordu. Ancak diğer Osmanlı topraklarının paylaşımında olduğu gibi l.Balkan Savaşı sonunda Osmanlı’dan alman toprakların paylaşımı da anlaşmazlık konusu oldu.
Sırbistan, Osmanlı Devletinden kopan Arnavutluk’u kendi nüfuzuna alarak Adriyatik’e açılmanın hesaplarını yapıyordu. Ancak, Avusturya ile İtalya aralarında anlaşarak Sırbistan’ın hesaplarını bozdular ve Arnavutluğu kendi himayelerine aldılar.
Bir başka anlaşmazlık konusu da Makedonya idi. Bulgaristan’ın, Makedonya’nın büyük bir bölümünü kontrol etmesi ve Batı Trakya’yı da sınırlarına katarak Ege denizine kadar ulaşması Yeşilköy Antlaşmasındaki Büyük Bulgaristan’ın kurulması anlamına geliyordu. Bu durum Osmanlı Devleti’nden çok Sırbistan ve Yunanistan’ı rahatsız etmiştir. Yunanistan ve Sırbistan’ın Bulgaristan’a karşı İttifak kurması üzerine Bulgarlar önce Sırbistan’a ardından da Yunanistan’a saldırdılar. Böylece II.Balkan Savaşı başladı. Kısa sürede savaş yayıldı Karadağ ve Romanya’da Bulgaristan’a karşı savaşa giriştiler. Osmanlı Devleti de Balkan Devletleri arasındaki bu anlaşmazlıktan faydalanarak Bulgaristan’a savaş ilan etti. Osmanlı ordusu tarihi şehir Edirne’yi kurtardıktan sonra Meriç’e kadar ilerledi. Ancak durum müsait olmasına rağmen Avrupa devletlerinin müdahalesinden çekinildiği için daha ileri gidilmedi.
Beş devletle birden savaşmak zorunda kalan Bulgaristan bütün cephelerde yenilerek anlaşma istemek zorunda kaldı. Bulgaristan ile diğer Balkan devletleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda Bükreş Antlaşması imzalandı.
BÜKREŞ ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1913)
1- Bulgaristan, Dobruca ve Silistre’yi Romanya’ya verecek.
2- Manastır, Üsküp, iştip ve Priştine Bulgarlardan alınarak Sırbistan’a verilecek
3- Bulgaristan, l.Balkan Savaşı sonunda aldığı Selanik, Serez, Drama ve Dedeaağaç’ı Yunanistan’a bırakacak.
Yorum: Bükreş Antlaşmasıyla Bulgaristan Ege Denizi ile olan bağlantısını sürdürmekle birlikte önemli ölçüde toprak kaybına uğradı. Bir kısım topraklarını komşularına bırakmak zorunda kaldı.
İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)
Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılan bu antlaşma ile iki devlet arasında Meriç nehri sınır olarak kabul edildi. Bulgaristan, Edirne ve Dobruca’yı Osmanlı Devletine bırakmayı kabul etti. Ayrıca bu antlaşma ile Bulgaristan’da kalan Türklerin her türlü din, mezhep ve ibadet hürriyetleri teminat altına alındı.
Bulgaristan, Osmanlı Devleti’nin batıda ortak kara sınırına sahip olduğu tek ülke oldu. Türklere azınlık statüsü veren bu antlaşma ile Türkler Bulgarlarla eşit haklara sahip hale geldi. Bunun yanında isteyenlerin dört yıl içinde göç edebilmelerine imkan tanındı.
Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)
Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında yapılan Atina Antlaşmasında iki devlet arasındaki en büyük problem olan Adalar sorunu büyük ölçüde çözüldü ve Ege adalarının büyük bir bölümü Yunanistan’a bırakıldı. Antlaşma ile Osmanlı Devleti Mora Yarımadasındaki Yunan işgalleri ile Girit’in ilhakını tanıdı. Ayrıca antlaşma ile Yunanistan’da kalan Türk azınlığın hakları da güvence altına alındı.
İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914)
Sırbistan ile Osmanlı Devleti arasında yapılan antlaşma ile Sırbistan sınırları içerisinde kalan Türklerin durumu görüşülmüştür. Bu iki devletin ortak bir sınırı kalmadığından, bu antlaşmanın konusu bu ülkede kalmış Türklerin ve taşınmaz mallarının durumuna ilişkindi.
II. Balkan Savaşının Sonuçları:
1- Balkanlarda kalan Türk azınlığının hak ve hürriyetleri yapılan antlaşmalarla garanti altına alınmıştır.
2- Balkanların siyasi haritasında önemli değişiklikler olmuş ve Bulgaristan topraklarının önemli bir bölümünü kaybetmiştir.
3- Balkan Savaşlarındaki başarısızlık Osmanlı ordusunda yeni düzenlemelere neden olmuştur.
4- Osmanlı Devletinin sosyal ve ekonomik çöküşü hızlanmıştır.
5- Bulgaristan’ın diğer Balkan Devletleri ve Rusya ile arası açılmıştır. Bu durum Bulgaristan’ı Avusturya ile Osmanlı Devletine yaklaştırmıştır.
6- Balkan Türkleri proplemi ortaya çıkmıştır.
Yorum : Balkan Savaşları Osmanlılı Devleti tarihinin en ağır yenilgisine uğrayarak sınırlarını Adriyatik kıyılarından Meriç nehrine kadar çekmek zorunda kaldı. Rumeli toprakları terk edildi. Balkanlarda ki binlerce Türkün yaşadığı toprakları terk etmesine neden olmuş ve büyük göç hareketleri yaşanmıştır.
Balkan Savaşı Balkanlar’daki dengeleri büyük oranda değiştirmiş, yeni olarak Arnavutluk kurulmuştur. Balkan Savaşı, Avrupa devletlerini de etkilemiş, bloklar arasındaki gerginliği arttırmış, silahlanma yarışı hızlanmış bu da l. Dünya Savaşının çıkmasına neden olmuştur.
Balkan savaşları, Avrupa devletlerini de etkilemiş, bloklar arasındaki gerginliği artırmış, silahlanma yarışını hızlandırmış bu da I. Dünya savaşının çıkmasına sebep olmuştur.
belgesi-636
çok güzell ve çok bilgilendiriciii