Eğitim bir ülkenin varlık nedenidir. Nitelikli eğitilmiş insanların varlığı gelecektir. Nitelikle diyorum çünkü eğitim, en çok konuşulan ama konuşulduğu kadar da nitelik taşımayan bir konu olmuştur.
Hangi amaç ve düşünceyle olursa olsun, hangi kurum ve sosyal kuruluş olursa olsun bir şeyi fark etmeliyiz. O da ülkemizde verilen eğitimle yol alamayacağımızdır. Bu yükle çoktan yarı yolda kaldık bile.
Eğitim, lokal projelerle, yamama yöntemiyle düzeltilemez. Toplumun her alanına, her kesimine eğitimle ilgili sorumluluk vermek gerekir. Ve hiç kimse bu konudaki çalışmaları başkalarına havale etmeyecek. Aileler “bu işi okul yapsın demeyecek”, kurumlar “ben kendi işime bakarım” demeyecek, sivil toplum kuruluşları her şeyden habersiz proje geliştirmeyecek. Bir orkestra gibi ahenkle ama bir amaç etrafında olmak gerekir.
Hayati derece önemli bir konu olan eğitimle ilgili kendimizi ölçerken kullandığımız parametrelere dikkat etmeliyiz. Ölçeklerin farklı alınması bizi yanıltabilir. Ülkemizin geçmişiyle ilgili verileri ele alıp eğitim konusunda mesafe aldık demek bizi yanıltan bir ölçek olur. Bizler dünya klasmanında kaçıncı olduğumuza, gelişmiş ülkelerdeki eğitim çalışmalarının neresinde olduğumuza bakmaz isek çok şey yaptığımızı düşünür dururuz.
Eğer elimizde kavrayışı, zekâsı, ahlakı ve başarısı istediğimiz düzeyde olmayan nesiller varsa bunun tek sorumlusu bizleriz. Bizleriz, çünkü yarınların dünyasını büyükler hazırlar. İtiraftan çekinmeyelim. Belki bir şeyler yapmak için harekete geçeriz.
Ölçekten bahsetmiştim yukarda. Hangi durumda olduğumuzu anlamak için kıyas yoluna gidelim. İşte eğitimde hangi konumda olduğumuzun resmi:
Bir öğrencinin 8 yıl aldığı eğitim sonucunda öğrendiği yeni kelimelerin sayıları şöyle: ABD’li bir öğrenci 65 bin, AB ülkesinde okuyan bir öğrenci 45 bin ve Türkiye’de okuyan bir öğrenci 7.500 yeni kelime öğreniyor.
Güler misiniz, ağlar mısınız? Bence ağlamak lazım. Bir de şöyle bakmak gerek. Toplumumuzda bu süreçten geçen -meslek isim vermeyeceğim- meslek elemanlarını aklınıza getirin. Tarzan zenginliğinde kelime bilgisiyle üretilecek her hangi bir düşünce olabilir mi? Diyalog, demokrasi, insan ve hayvan hakları gelişir mi?
Birbirimizi neden anlayamıyoruz? Bu sorunun cevabı bu tabloda gizlidir. Konuşurken düşünce üretemediğimizde sıktığımız dişerin arasından galiz küfürler ve sıktığımız yumruklardan ağır vakalar çıkar. Çünkü kendimizi ifade edemiyoruz. Edemiyoruz çünkü kelime dağarcığı düşünce üretemeyecek kıraçlığa dönüştü.
Öğrendiğimiz kelimelerin düşüncedeki etkisine bir göz atalım dünya ölçeğinde:
ABD’de okuyan bir öğrenci 16–18, AB üyesi ülkede okuyan bir öğrenci 15–17, Türkiye’de okuyan bir öğrenci ise 6–7 kelimelik cümlelerle düşüncelerini aktarabiliyor.
Sonuç çok açık. Adeta birbirine bağlı zincirler gibi. Her biri diğerini etkilemekte ve bu etkilerle hayat boyu şoklanmaktayız. Ne kadar kelime o kadar ifade. Daha sonra zevahiri kurtarmanın bin türlü yollarını arıyoruz.
Sürekli burnumuzun ucuna bakmayalım artık. Kafamızı kaldırıp ufuklara bakalım. Dünya hangi işlerin peşine koşmakta, hangi projeleri gerçekleştirmektir. Bir türlü kabuğumuzu kıramadık. Kıralım, zira kıramazsak kabuğumuzun içinde varlık gösteremeyeceğiz.
belgesi-2371